İki haftayı aşkın bir süredir beraber değildik. Okurlarımdan özür dilerim. Ne zamandır yazmak istediğim ama bir türlü fırsat bulamadığım bu yazımı bu hafta sizlerle paylaşmak istedim.
GDO: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar…
İlköğretimde okuyan çocuklara kadar indi cep telefonlarıyla gezmek, hava atmak, müzik dinlemek, onunla yatıp, onunla kalkmak. Sorun bakalım çocuklarınıza alarm olarak neyi ayarlıyorlar odalarında, yastıklarının altında ne var… Cep telefonları ceeep.
Okul çıkışlarında, toplu taşıma araçlarında sürekli telefonla uğraşıyorlar. Caanııım kızlarımız. Emin olun o kızlar cep telefonuyla uğraştığı kadar, elinde, ellerinde bir meal olsa, telefonla uğraştığının 10/1 kadar okusa vallahi ALİM olur, ALİİİM.
Yazık gerçekten yazık. O kız anne olacak, o kız iyi bir eş olacak, o kız Cennetlik Saliha kızlar yetiştirecek ve o kızımız evlenince eşine çocuklarına sofralar kuracak. Görürsem söylerim ya da siz görürseniz bana haber edin.
Haliyle panik halindesinizdir “kızım evlenecek yemek yapmayı da bilmiyor” diye. Ya aldığı yiyecekler de GDO’luysa ne yaparız… “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan. (Bir arkadaşım böyle söyleyince…)
Şöyle. . . Anneanneniz öpülesi elleriyle parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, kaysıları kurutup hoşaf yaparken siz, “Aman anane yaa, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz, kola alıyordunuz ya… Anane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın, hoşafın tarifini ananeden alıp, bir kenara yazmadınız ya… İşte o nedenle kızlar, şimdiki kızlarımız sizler, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.
Ne verirlerse… Onu yiyeceksiniz.
Kız evlat yetiştiriyorsunuz, yetiştiriyoruz; en iyi okullara gönderiyorsunuz… Piyano çalıyor, spor yapıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli… Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran hocam ayran… Kızım akşam bir yoğurt çal desen, markete gidip yoğurt çalıp gelir valla. İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef… Tabi ki torunlarınız da.
Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için… İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor çocuklarımız.
Size zor geliyor ama zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul'un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur Konya’da, İzmir'de, Antalya'da, Adana'da evde salça yapmak?
Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye. . . İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün aile kabız… Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı hey kızııım?
Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun… Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere, mevsimi olmayan sebze ve meylere saldırıyorsun, ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun…
Ne işe yaradı senin pazara gitmen? Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi… Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, “hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin”, ondan sonra konuşsun!
Enginar, börülce, Brüksel lahanası yiyerek mi AB'ye gireceğini sanıyorsun? Uzatmayayım. Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.
Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA'sını değiştirdi! Çocuklarımızın ellerine cep telefonlarını IPHONE tutuşturdu. Bizler de, hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarıda tıkınmayı şehirleşme zannettik. AVM’lerde yemek yemeyi modernleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.
Dolayısıyla, sayın okurlar ‘Ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz… Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.’
Hoşça, sağlıcakla kalın. Ama en önemlisi; adam gibi evlat yetiştirip adam gibi adam kalın!