Millet kelime anlamı olarak lügatte: “1-Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, 2- Bir yerde bulunan kimselerin bütünü, herkes, 3- benzer özellikleri olan topluluk…”(TDK, 2005;1396) anlamlarına gelmektedir. Aslen Arapça olan bu kelime bizim fikir hayatımıza Fransız İhtilali ve onun etrafında teşekkül eden kavramlarla birlikte girer. Bu düşünceyi dönemine göre en kapsamlı şekilde ifade edenlerden biri de İbrahim Şinasi Efendi’dir.
Ceride-i Askeriye’de şöyle demektedir: “Bir millet ki insaniyetin tenvir ve tezhibine memur olmak itikadında bulunur, efradı dünyaya askerlik için gelir.”(Tanpınar, 2001; 202)
Türk Milleti’nin ve Türk insanının aslında bin yıllık geleneği göz önüne alındığında Şinasi’nin bu ifadelerle pratikte olan bu geleneği/yaşam tarzını teorik olarak ifade etmekten öte fazla bir şey de söylemediği görülür. Gerek Selçukluların gerekse Osmanlıların cemiyet hayatı, fert-toplum, fert- devlet, devlet-toplum ilişkileri mercek altına alındığında, bu ilişkilerin zaten ifade -edilmese de- “asker millet” anlayışına muvafık olarak düzenlendiği görülecektir. Tanpınar bu benzetmeyi yine bizde var olan bir başka anlayış etrafında dile getirmektedir. Bu ifadelerden yola çıkan Tanpınar, şunları söylemektedir: “Bu düstur, eski cemiyetimizdeki İ’lâ-yı kelimetu’l-lah idealine çok benzer.”(Tanpınar, 2001; 202)
İbrahim Şinasi Efendi, millet kavramı ile adalet kavramını birlikte ele alır. Şinasi bunu Ceride-i Askeriye’de şöyle ifade eder: “İmparatorluğun kurulma devrinde cemiyetimizin misyonu adaletti. Aşere-i mübeşşereye benzeyen ilk on hükümdarın zamanında o, her gittiği yere adalet fikrini götürdü. Bu yüzdendir ki rast geldiği kavimler, onun kılıcının parıltısına koştular.”(Tanpınar, 2001; 202) “İnfâk-ı muhtâcin” makalesinde ise bu ifadeleri şu ibare ile hitama erdirir: “Sonra milletimiz bir takım inkilâbât-ı şedîde geçirdi ve eski değerleri kaybetti.
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşıldığı üzere aslında hazretin yaptığı, hamasi bir üslupla “malumu ilan”dan öte bir şey değil gibi gözükse de bu ifadeleri devrin şartları nazara alındığında var olan somut gerçeklerin ifadesi olması bakımından son derece önemlidir. Zaten etkisi altında kaldığı Reşit Paşa’nın Auguste Comte öğretileri de bilimde böyle bir metodu iktiza eder.
Evet Şinasi’nin ifade ettiği bu anlayış günümüze kadar devam etmiştir. Ancak son dönemlerde bu düşüncenin bir yan ürünü olan, “fert devlet içindir” geleneksel düşüncesi bugün “devlet fert içindir” ifadesi etrafında görüş bildirenler tarafından bir aksü’ül amelle karşı karşıyadır. Ve bu iki düşüncenin müsaderesi uzun bir zaman devam edeceğe benzer. Bakalım bu müsadereden nasıl bir “Barika-yı hakikat” tezâhür edecek?
Yalnız dikkati çeken bir hususu da burada ifade etmeden geçemeyeceğim. Hatırlarsınız “Şinâsi’den Bugüne Pozitivist Tapınma” başlıklı yazımda Tanpınar’ın şu ifadelerine yer vermiştim: “Şinasi, bu kasidelerde medeniyetten bir din gibi bahseder… Getirdiği nizamla bize medeniyetin kapılarını açan Reşid Paşa’yı bir Peygamber gibi över. O, bazen ‘medeniyet resûlü’, bazen ‘fahr-ı cihân-ı medeniyet’ olur, devri ‘asr-ı saadet’, vücudu ‘mucize’, millet arasında görünüşü ‘bi’set’(Hak tarafından gönderilme)dir.” (Tanpınar, 2001; 200)
Yukarıdaki alıntıladığımız “İmparatorluğun kurulma devrinde cemiyetimizin misyonu adaletti. Aşere-i mübeşşereye benzeyen ilk on hükümdarın zamanında o, her gittiği yere adalet fikrini götürdü. Bu yüzdendir ki rast geldiği kavimler, onun kılıcının parıltısına koştular.”(Tanpınar, 2001; 202) ifadesinde de hazretin yine düşüncelerini ifade ederken birtakım dini unsurları kullanma yolunu tercih ettiğini görmekteyiz.
KAYNAKLAR
1) Ahmet Hamdi Tanpınar, “19. Asır Türk Edebiyatı”, Çağlayan Kitabevi, İstanbul(Beyoğlu), 2001
2) Türk Dil Kurumu, “Türkçe Sözlük” Ankara, 2005