Sınıf Ayrımcılığı ve İslam

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Kur’an-ı Kerim’e göre insanoğlunu büyüklük taslamaya sürükleyen sebepler arasında, kendisini ‘seçkinci’ görmeye dayalı sınıf ayrımcılığı gelmektedir.( 92/Leyl 8-11).  Özellikle cahiliye zihniyetinde varlıklı olmak,  seçkinci olmanın ve kendisini Allah’tan müstağni görmenin bir göstergesi sayılırdı. Bu duygu onlarda dünyevîleşmeyi artırmış, Allah’a rağmen yaşamanın kapılarını açmıştır. Kehf Suresi’nin 32’den 36. âyete kadar geçen âyetler grubunda bu durum çok güzel tasvir edilir. Allah’ın yerine serveti koyan, sahip olduğu servetin kendilerinde ebedilik düşüncesi meydana getireceği düşüncesine kapılan ( Bkz. 104/Hümeze 1-3) bu kesim, hem yaşam biçimleriyle ve hem de sözleriyle; kıyameti, ölüm ötesi hayatı ve nübüvveti inkâr etmişlerdir.( Bkz. 41/Fussilet 15; 10/Yunus 7; 44/Duhân 35;  45/Câsiye  24).

Kur’an-ı Kerim’de aynı zihniyetin dini alanda da seçkinciliğe soyunduklarına birçok örnek vardır. Medyen toplumunun seçkinleri, Şuayb (a.s)’ı ve ona inananları; inançlarından irtidat etmeye, eğer etmezlerse, doğup-büyüdükleri ülkelerini terk etmeye çağrılmışlardır: “Ey Şuayb! Andolsun, ya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz ya da mutlaka seni ve seninle birlikte inananları memleketimizden çıkarırız.”(7/Araf 88). Bir başka örnek de Hz. Peygambere karşı, cahiliye zihniyeti tarafından reva görülmüştür.  Nitekim İslam’ın Mekke döneminde bir avuç iktidar seçkini,  yeni daveti sevimsiz göstermek için başta Hz. Peygamber olmak üzere ona inananlar hakkında olmadık yalanlar uydurarak karşı koymuşlar, bütün toplum kesimlerini direnişe çağırmışlardır. (38/Sad 6-7). Kaldı ki bu yeni davet,  toplumu, siyasi nüfuz ve hâkimiyetin baskısından kurtararak sosyal adaletin yüksekliği, birinin diğerine renk, servet ve makam açısından farklılığının olmadığı, ancak kişinin topluma faydalı ve hayırlı işiyle üstün olabileceği ve insanlık itibarını kazandıran yeni duruma toplumu dönüştürmeyi amaçlamakta idi.

Bilindiği gibi İslam’ın ilk yıllarında Hz. Muhammed (a.s)’ın çevresinde toplanan inananlar arasında az sayıda varlıklı kimseler olmasına rağmen çoğu, kölelikten gelme yoksul kimseler vardı.   Kureyş’in ileri gelenleri, statü ve değerler açısından bu kişileri küçümsüyor,  yoksul Müslümanlarla birlikte aynı statüde değerlendirilmeyi uygun görmüyor, kendileri geldiğinde onları çevresinden uzaklaştırmayı teklif ediyorlardı. Bunun üzerine Yüce Allah Elçisini şöyle uyarmıştı:  “Rab’lerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na dua edenleri (fakirleri, yoksulları), yanından kovma. Onların hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları kavasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun." (6/Enam 51).  Hz. Peygamberin şahsında bu uyarı, bütün Müslümanlar için geçerli takip edilmesi gereken temel bir ilke olmuş,  insanlara statü ve ekonomik farklılıklarından dolayı ne imtiyaz tanınmış ve ne de farklı muamele uygulanmıştır. İslam’da değer ölçüsü, Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşımak olarak görülmüştür.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.