Siyaset, dinleme, şantaj cemaat görevi midir?

Salih Sedat Ersöz

İhale, para, siyaset, dinleme, şantaj cemaat görevi midir?

17 Aralık tarihi Türkiye için bir milat oldu.

17 Aralık; devlet içinde yuvalanmış, devletten maaş alan ve devletin imkânlarını kullanan bir grubun yine bu devletin meşru hükümetini yıkmak için düğmeye bastığı tarih…

17 Aralık; ülkemizde bugüne kadar defalarca yaşanmış olan askeri darbelerden farklı olarak ilk defa görülen yargı ve polis darbesi ile seçilmiş hükümetin düşürülmeye çalışıldığı tarih…

17 Aralık; adına cemaat denilen yapılanmanın yargı ve emniyet başta olmak üzere devlet içinde ne kadar etkili olduğunun görüldüğü ve bu etkisini Bakanlara ve Başbakan’a kadar hissettirdiği bir tarih sürecidir ve bu süreç hâlâ devam ediyor.

Her gün yeni yeni kasetler ortaya çıkıyor. Kimin kimi dinlediği, hangi kasetin gerçek, hangi kasetin montaj olduğu belli değil. Devlete konuşlanmış paralel yapının 7 bin kişiyi dinlediği belgelendi. Bu sayının artacağı söyleniyor.

Birilerini dinliyorlar, birilerinin gizli görüntülerini çekiyorlar ve zaman kollamaya başlıyorlar. Uygun zamanda da şantaja başlıyorlar. ‘Ya bizim dediğimizi yaparsın veya bu kaseti, bu görüntüyü medyaya sızdırırız’ diyorlar.

2 yıl kadar önce Konya’da bir Belediye Başkanından; bir cemaatin ileri gelenleri tarafından istedikleri parayı vermediği gerekçesi ile siyasi yolla tehdit edildiğini kendi ağzından dinlemiştim.

Üç gün önce Başbakan ile oğlu Bilal arasında geçtiği iddia edilen bir konuşma kaseti gündeme bomba gibi düştü.

Başbakan, hükümet ve Ak Parti teşkilatı bu kasetin ‘ahlaksızca bir montaj’ olduğunu açıklarken bu defa da, bu kaseti hazırlayanların kendi aralarındaki konuşmalarının yer aldığı ve Başbakan’ın kasetinin montaj olduğu itirafının yapıldığı bir başka kaset çıktı ortaya…

Daha sonra da, Devlet Bahçeli’nin konuşmasının yer aldığı bir kaset sosyal medyada yerini aldı. Bu kasette Bahçeli şunları söylüyor: “Abdullah Öcalan barış ve özgürlük savaşçısıdır, terörist değildir. Terörist olan Türkiye devletidir. İmralı’daki kahramanı selamlıyorum.”

Bahçeli bu sözleri söyler mi? Asla söylemez. Peki bu nedir? Kesinlikle montaj. Hem de öyle montaj yapmışlar ki, görüntülü ve dudak hareketleri bile söylemlere uygun.

Arkasından Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir kaseti yayımlandı. Bu kasette Kılıçdaroğlu bakın ne diyor: “Hayatımın en üzüntülü gününü yaşıyorum. Biri Başbakan’ı yolsuzluk ve rüşvet ile açık bir şekilde suçladı. Ahlaklı adamlar onlar. Yolsuzluk oldu mu, iddia oldu mu derhal görevini bırakır, istifa eder. Topluma saygısı var, insana saygısı var, inanca saygısı var. 17 Aralık’ı artık hepimiz ezberledik ama bugün anladık ki, bunların tamamı montajdır. Helal olsun Başbakan’a, Başbakan dediğin böyle olur işte. Yolsuzluğun üzerine kararlılıkla gider.”

Kılıçdaroğlu bu sözleri söyler mi? Asla söylemez. Bunlar da montaj. Öyle bir montaj ki, uzman olmayanların dışında kimsenin anlaması mümkün değil.

Anlaşılıyor ki, Bahçeli ve Kılıçdaroğlu kasetleri, teknolojinin hangi boyutlara geldiğinin ve teknolojiyi yanlış yollarda kullanarak neler yapılabildiğinin bir göstergesi olarak yapılmış.

Her gruptan 7 bin kişiyi dinleyen ve Başbakan’ın montaj ses kaydını yayımlayan bir cemaate bağlı paralel yapı elemanları bütün bu işleri devlet imkânlarını kullanarak yapıyor.

Yani devlet imkânları ile devlet düşmanlığı yapıyorlar. Devletin meşru hükümetini yıkmaya çabalıyorlar.

Daha önce gördük ki, bu insanlar para, pul, ihale işlerine bulaşmışlardı. Şimdi de siyaset, dinleme, görüntü çekme ve şantaj yapma işlerine şahit olduk.

Bütün bunlar bir İslâm cemaatinin görevleri arasında mıdır? Bir insanı dinleme veya gizli görüntüsünü alma yolu ile şantaja başvurma bir İslâm cemaatine yakışır mı? İslâm cemaatinin asli görevi ahlaklı, dürüst ve dindar insanlar yetiştirmek olmalıdır. Mutlu yarınlar efendim.