İslam düşüncesinde siyer, fiilî ve takriri sünnet açısından önemli bir kaynaktır. Sîret, Hz. Peygamberin amelî yönünü temsil eder. Birçok âyetin sebeb-i nüzûlü ve birçok hükmün vazediliş hikmeti siyer kaynaklarından anlaşılabilmektedir. Bundan dolayı, siyer-i nebinin kaynakları arasında doğrudan sîret kitapları önemli bir yer tutar. Siyer konuları sahabe-i kiram tarafından sözel olarak kendilerinden sonra gelenlere aktarılmıştır. Çünkü sîret, hem tikel ve hem de tümel hükümler konusunda Hz. Peygamber’den nakledilen haberleri içerir. Dolayısıyla sîret-i nebî’yi anlamada birinci ve üst kaynak Kur’an olmakla birlikte, nebevî sünnetin de çok ayrıcalıklı bir yeri vardır. Bizim için gerek Kur’an, gerek hadisler ve gerekse siyer, mevsûkiyet açısından nebevî mesajın evrenselliğini ortaya koymada çok değerli malzemeler sunmaktadır. Ayrıca bu malzemelerde evrensel bir söylem diline sahip olan Hz. Peygamber’in muhtelif kavimlere mensup devlet başkanlarını İslam’a davet ettiği mektuplar da yer alır. Bütün bu malzemeler bize, Hz. Muhammed’in hayatının her yönüyle tespit edilmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun anlamı, insanlığın onu örnek almasına imkân sağlamaktır. Bu açıdan, Efendimizin yaşayış biçimi olan Siyer’ini değer ve davranış alanında yeni bir dil ve üsyupla üretmeliyiz. Siyer-i Nebi alanında şu şekilde bir örnek okuma yapabiliriz.
Bilindiği gibi Efendimize “güven verici” anlamına gelen “el-emîn” sıfatı, henüz risalet görevi verilmeden önce cahiliye döneminde toplum tarafından verilmiş ve İslami dönemde de bu sıfat te’kid edilmişti.
O, temiz yaşantısıyla toplumun güvenini kazanmış bir kimseydi.
Mekke’de yerine göre “el-Emîn” bazen de “Muhammedü’l-Emin” diye çağrılırdı. Toplumun ona olan sonsuz güven duygusu, onu içinde yaşadığı toplumun “hakem”i ve “yed-i emin” kişisi yapmıştı.
İslam tarihinde, Efendimizin risâlet öncesi dönemine ait “güvenilir” vasfıyla ilgili örnek bir olay şöyle cereyan etmiştir. Hz. Peygamber henüz 35 yaşındadır. Yağmur suları ve sel baskınları sebebiyle Kâbe’nin duvarı hasar görür. Kâbe’nin tamirinde rol alan kabileler bir değer ifadesi olan ‘haceru’l-esved’i duvara koyma konusunda görüş ayrılığına düşerler. Her kabile bu şerefin kendisine ait olmasını ister. Neredeyse elleri kılıçlarının kabzasına uzanmak üzeredir. İçlerinden bir aksakal, sorunun çözümü için ortaya bir plan atar. Yarın sabah der, Harem-i Şerif’in kapısından kim önce içeri girerse onu ‘hakem’ tayin edelim. Bu öneri kabul görür. Bir de bakarlar ki “el-Emîn” içeri girmektedir. Hepsinin yüzleri güler ve içlerine içsel bir coşku hâkim olur. Çünkü o, “güvenilir” bir kimsedir. Mutlaka o, adalet ve dürüstlükten ayrılmayacak ve bu konuda hakkaniyet ölçülerine uygun bir çözüm önerisinde bulunacaktır.
Efendimiz, ortaya bir örtü serilmesini ve serilen bu örtünün üzerine de Hacer-i Esved’in konulmasını söyler. İşlem tamam olunca bütün kabilelerden bir temsilcinin bu örtüden tutarak yerde bulunan hacer-i esved yukarı kaldırmalarını ister. Kendisi de bu siyah taşı alır Kâbe’nin duvarına konulması gereken yere koyar. Böylece sorun barış içinde çözülmüş olur. Toplumsal uzlaşı ve barış onun hakemliğine duyulan sonsuz güven sayesinde yeniden sağlanır.
Siyer kitaplarında önemli bir yer tutan bu olayla ilgili Efendimizin uygulamasından ve toplumun ona bakış tarzından günümüzde çıkaracağımız yegâne mesaj ne olmalıdır?
“Hacer-i Esved” sembolik anlamda bir değerdir. Çünkü değerler, büyük anlamlar ifade eder ve toplum tarafından paylaşılır.
Yaşadığımız modern zamanlarda her Müslüman içinde yaşadığı toplumun “yed-i emin”i ve “mutemed” kişisi olmalıdır. Zira bütün insanlığa şâhit kılınmak, küresel ölçekte ortaya çıkan sorunları çözüme kavuşturmada ve evrensel değerlere hayatiyet kazandırmada bir sorumluluk yükler. Bu sebeple nice değerler bugün yerlerde sürünmektedir. Her Müslüman ahlaki anlamda “güvenilir” niteliğine sahip olmalı ve toplumun ihtiyaç duyduğu değerleri birlikte ayağa kaldırmada, yükseltmede “hakem” kişiliğiyle öncü rolü oynamalıdır.
Acaba günümüzde yükseltilmesi gereken bir değer olarak “hacer-i esved” ne anlama gelir?
Bugününün hacer-i esvedi, aile değerlerini korumaktır.
Bugünün hacer-i esvedi, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü savunmaktır.
Bugünün hacer-i esvedi, emeğe saygı ve helal kazançtan yana tavır koymaktır.
Bugünün hacer-i esvedi, sosyal adaletten yana olmaktır.
Bugünün hacer-i evsedi, paylaşma ahlakıdır; kadına saygıdır; bir arada yaşama tecrübesini içselleştirmektir; mazlumlardan mağdurlardan yana olmaktır; her türlü etnik ve mezhepsel ayrımcılığın karşısında dimdik durmaktır. Dahası, merhamet ve şefkatin dili ve sözcüsü olmaktır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Mademki Efendimiz, Kur’an’da “güzel örnek” olarak takdim ediliyor, o halde, onun bu örnekliğini “ahlaki değerler” alanında da yeniden ihya edebiliriz. Bugün, salt, siyer arkeolojisi yapılmaktadır. O halde gelin, Efendimizin doğumunun 1430. yılında böyle bir bakış açısıyla sîretine yeniden yaklaşalım ve günümüz için yaşanılan ve yaşanması mümkün olan sonuçlar çıkaralım. Bu sebeple, kutlu doğum günleri Muhammedî risaletin ve Nebevî siretin hakikatlerini ortaya koymada iyi bir fırsat olarak görülmelidir. Çünkü onun getirdiği ilahi mesaj, evrensel değerlerle yüklüdür. Modern dünyanın bu değerleri tanımaya, bugün, dünden daha çok ihtiyacı vardır.