Geçmiş zamanların birinde… Hangisinde olduğunun pek bir önemi yok. Bir derviş “bağırmak” üzerine öyle güzel bir örnek vermiş ki.. Sanıyorum bu zamanda bu örnek bize verilse idi bağırarak şöyle derdik: “Senin ne haddine bana bunu anlatmak!”
Bu aralar ne kadar da çok bağırıyoruz oysa değil mi? Sesimiz kısılmıyor hiç.
Kim suçlu? “-İşte suçlu o!”
Kim yalancı? “İşte yalancı orada!”
Kim haklı? Dahi yüksek bağırarak “-Tabiki ben!”
Sahii şimdi ne olacak? Olanca gücümüzle bağırdık haklı olduğumuzu değil mi?
Herkes inanmış mıdır? Yoksa herkes, herkesin yaptığı gibi maskelerini takıp nabza göre şerbet vermeye mi kalkar? Bilemeyiz tabi.
***
İnsan sevdiklerinin arasına mesafe koymaya dolayısıyla uzaklaşmaya devam ettikçe korkarım kalbine hep ırak düşecek. Kalbin iletişime geçemediği kalp ise dili devreye alacak ve daha çok nefesimiz yorulacak. Nasıl mı? Bunu enfes bir kıssa ile ifade edebiliriz.
***
Hintli bir bilge öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş.
Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
Bir düşünsenize kime karşı bağırdığınızı? Sesinizi belki eşinize, belki evladınıza belki (Allah muhafaza) Anne ve babamıza artırdığımızı? Ne kadar da feci. Kur’an’ı Kerim “Öf bile demeyin.” Derken son reddiyede dahi olsanız(Haklı yada haksız) diyor. Allah aşkına sevgimizi öfkemize yenik düşürmeyelim.
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır.
Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur?
Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.
Kişi birini çok severse, bu ailesidir, arkadaşıdır,dostudur ya da eşidir. Çok severse sesini yükseltmeyi bırakın hal dili ile konuşur. İncitmeye ve incinmeye korkar.
Şu şekilde toparlayabiliriz ki;
“Zerzevatçı bağırır, sarraf bağırmaz,
Eskici bağırır , antikacı bağırmaz,
Söyleyecek sözü, fikri değerli olan bağırmaz,
Bağıran düşünemez düşünmeyen kavga eder…”
Mevlâna
Bu enfes kıssa bizim hissemiz olsun… Kendimizde kalmamız adına.
Selam,dua ve muhabbetle…