Yaşı belli bir noktaya gelen herkes yazımın başlığındaki ifadelerin ne manaya geldiğini çok iyi bilirler… Bu ülke ve milletimiz darbelerle ve darbe zihniyeti ile 31 Mart Vakası ile birlikte tanışmıştır. 31 Mart Vakası ile bu ülkenin ve devletin en kılcal damarlarına kadar yerleşen ‘ bizden görünümlü yabancılar ‘ vasıtası ile her bir ‘kalkınma’ ve ‘ milli ‘ olma dönemlerinde, müttefik olarak bildiklerimizin destekleri ile içerideki taşeronları tarafından ‘ bizim çocuklar Türkiye’de yönetime el koydu ‘ ifadeleri ile karşı karşıya kalıyorduk. Artık bu darbe dönemleri geçmişte kalmıştır. Tarihin tozlu sayfalarında yerini alacaktır. Eski Türkiye ve Eski Milletten eser kalmamıştır. Bölge üzerinde hesabı olanlar ve içerideki taşeronlarının anlamakta zorlandıkları şey burasıdır. Yeni Türkiye’de Millet iradesine sahip çıkmak gücü ve ferasetini artık gösterecektir. Bu ülke ve bölge üzerinde hesabı olanların artık anlaması, idrak etmesi ve konumlarını da bu yeni durum ve konjonktüre göre yeniden ayarlamasının zamanı ve mekânı çoktan gelmiştir diye düşünüyorum.
Büyük devletler, bölge ve dünya üzerindeki hegemonyasının sürdürülebilirliğini sağlamak adına, çok uzun soluklu plan ve projelerle çalışmaktadır. Bu plan ve programlarına ulaşabilmek için her türlü operasyonun içine girmekten de kaçınmamışlardır. Ülke içinde yaşayan bizler bu vb. plan ve operasyonları görmek ve anlamakta bazen çok geç kaldığımız dönemler olmuştur. Ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki planlarını ve hesaplarını, görmek ve anlamak zorluğu çektiğimiz her dönemde içerideki taşeronları vasıtası ile ‘ darbe ve muhtıralarla’ karşı karşıya kalmışızdır. Her darbe ve muhtıra girişimleri ile bu ülke ve milletin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınması planlı olarak 30 – 40 yıl geriye gitmesine sebebiyet vermişlerdir.
Bu ülkenin yakın tarihindeki darbeleri kabaca incelediğimizde, 31 Mart Vakası, 1960 askeri darbesi, 1971 muhtırası, 1980 askeri darbesi ve 28 Şubat post-modern darbelerini sıralayabiliriz. 31 Mart Vakası ile Osmanlı İmparatorluğunu parçalamayı, bölgesindeki ekonomik zenginlikleri elde etmeyi, sömürmeyi planlayan güçlü devletler, içerideki taşeronları vasıtası ile Cennet mekân Abdülhamit Han sultanı tahtından indirmek sureti ile bu darbelerin ve darbe zihniyetinin önünü açmışlardır. Çünkü Cennet mekân Abdülhamit Han sultan o makamda bulunduğu sürece, bölge üzerinde hesapları ve planları olanların bütün hesapları ve planları akamete mahkûm olmuştur. Ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki hesap ve planlarının önündeki en büyük engel olarak Cennet mekân Abdülhamit Han sultanı görenler darbe girişiminden çok önceleri insan aklının alamayacağı yazılı ve sözlü saldırılara maruz kalmıştır. 100 yıl önce olduğu gibi bugünü daha iyi ve net okuyabilmek adına; Bu ülkede kim veya kimler bu plan ve hesaplarına engel olmak girişimlerinde bulunduğu için ‘darbe ve muhtıralarla’ yüzleşmekteyiz ki? Hem de kendimizden olan içimizdeki bizden görünümlü devlet personeli tarafından… Devlet personelinin görev tanımının içinde kendi devletine ve milletine karşı ‘darbecilik ‘ var mıdır ki? Anlayan varsa beri gelsin…
Lozan antlaşmaları ve emperyalist devletlerin bölgeyi kendi aralarındaki paylaşım sözleşmesi olan Sykes - Picot’un 100. Yılının idrak etmekte olduğumuz şu günlerde, bu sözleşmelerin ve antlaşmaların biteceğinden korkanlar, ürkenler acaba neden panikliyor ki? Bu antlaşmaların bitişi ile bu ülke, bu millet ve bu bölgenin ayağa kalkmasından korktuğunuz için mi paniklediniz? Bu ülke ve bölgenin kaynaklarını 100 yıl önce olduğu gibi çok kolay bir şekilde parçalama ve sömürme operasyonlarınızın devam edemeyeceğini anladığınız için mi paniklediniz? Bölge halkları ve bu millet bu sömürü ve emperyalist girişimlere karşı ‘ Artık yeter ‘ diyor… İzlemekte olduğumuz ve idrak etmekte olduğumuz sadece bundan ibarettir. Paniklemenizin ve korkunuzun hiçbir faydası olmayacaktır. Bölge halkları ve bu asil milletin evlatları ‘ Çanakkale Ruhunda’ Vatanı savunmaktaki birlik ve beraberlikte olduğu gibi ’Demokrasiye’ sahip çıkmıştır, Ülkesine sahip çıkmıştır, Onuruna sahip çıkmıştır, Cumhurbaşkanı’na sahip çıkmıştır, Meclisine sahip çıkmıştır, Hükümetine sahip çıkmıştır, Hanesine sahip çıkmıştır, Daha da önemlisi kendi geleceğine sahip çıkmıştır’. Bununla ne kadar övünsek ve gurur duysak azdır diye düşünüyorum. Aksi halde bugün ülkemizde ve bölgemizde başka bir sabaha uyanmış olacaktık. Siyasal, sosyal ve ekonomik kaos başlamasına uyanacaktık. Önceki yıllarda olduğu gibi ülke ve milletin kaynaklarını birkaç ailenin eline geçmesine seyirci kalacaktık. Darbe ve muhtıra zihniyetinin idraki içinde olmayı, ülkesine – milletine - devletine ve vatanına ihanet zafiyeti ve akıl tutulmasından muhafazasını, ruhunu, aklını, zihnini ve beynini kiraya verenlerden olmamak ferasetini, basiretini ve fehimini, Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.