Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri!
Sadece, beyni zonk zonk sızlayanlardan biri!
Bakmayın tozduğuma meşhur Bâbıâlide!
Bulmuşum rahatımı ben de bir tesellide.
Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası!
Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?
Evet, kafam çatlıyor, gûya ulvî hastalık;
Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık.
***
Kader bizi bir süreliğine Burkina Faso’da istihdam edecekmiş. Meğer burada çok özel şahsiyetlere tanışacak ve onlarla aynı plastik seccadenin üzerine oturacakmışım. Seccade yoksa yere yatırılmış bir ağaç kütüğü bizlere birer güzel oturak olacakmış.
Sonra da gelsin muhabbetler. Benim çocukluğumda köyde dedemin köy odası vardı. Uzun kış gecelerinde köyün ihtiyarları burada toplanır ve her birinden ayrı bir inci demeti dökülürdü. Ben de büyüklerimin hayat hikâyelerini dinleyerek büyüdüm. Hep severdim başkalarının destanını dinlemeyi. Şimdi de burada başka bir coğrafyanın kardeşlerini dinlemek varmış nasibimizde.
Biz güzel ülkemizden ayrılırken bir kısım dostlarım “orada boş durmamamı ve oranın güzelliklerini bizim nimetin bolluğuyla körleşmiş gözlere ve vicdanlara ulaştırma” görevi vermişlerdi. Ben de bunu unutmamaya çalıştım. Birçoğunu bu sütunlardan veya başka yerlerden de paylaştım.
Bu özel hayat hikâyelerinin bir kısmının toplandığı “CENNETİN ANAHTARI / Burkina Faso hikâyeleri” isimli hikâye kitabı Erkam yayınlarında “ser kitap” kapsamında yayınlandı. Kitabın ilk kahramanı Sait amca maalesef darı bekaya göçtü. Evindeki putları kırdıran kral da öyle... Mesela eserin dâsitâni şahsı Cibril ile tanışmak isterseniz elinizi çabuk tutmalısınız. Zira hayat hikâyelerin son değişiklikleri burada yok zaten.
Buraya gelip bu kahramanlarla tanışmak size zor gelebilir. Belki de siz ilk olarak onların destansı hayatını okumakla yetineceksiniz. Kitabı, Erkam yayınlarından veya www.kitapyurdu.com adreslerinden bulabilirsiniz. Bunlar dijital adresler. Elbette kitapçıları da unutmamak lazım...
Zira onlar bize güvenerek o müesseseyi açtılar.
Eserin kategorisinde “edebiyat” yazsa da eserde çok edebi ifadeleri bulamazsanız kızmayın.
Eşine az rastlanır tasvirleri ve kelime danslarını göremezseniz idare edin.
Edebi değeri olduğuna dair bir iddiamız yok. Edebiyatçı ve hikâye yazarlarının arasına katılmak gibi bir isteğim de olmadı. Bu yaştan bunu başarmak çok kolay olmayacak.
Sadece sizin adınıza bazen hüzne gark olduk, bazen “böyle de olur muymuş?” diye hayret ettik. Kimi zaman da ümitle gözlerimiz ışıldadı.
Bizim yaşadığımız hayatla buraları kıyaslayınca yüzümüzün kızardığı da oldu. Bizi hesaba çekercesine “şimdiye kadar neredeydiniz?” diye tehdit ettiklerinde ayak parmaklarımızı yeniden keşfediyor gibi oraya mıhladık gözlerimizi.
Sadece bizlere çok uzak olmayan gönül coğrafyamızda yaşayan kardeşlerimizin hayat hikâyeleri ve buranın sosyal yaşamına ait gerçekler var. Onların anlatamadığı veya “bunu kardeşlerin gündemine taşımanın bir gereği yok” diye kıstığımız başka bilgiler de bar. Bazısı da bizde kalacak.
Allah nasip ederse burada size hayatlarının ibretlik yönlerini anlatan / anlatacak başka kardeşlerimiz de var. İnşallah daha sonraki eserlerde sizleri onlarla da buluşturmak mümkün olur.
Okuduğunuzda size bir rahatsızlık verebiliriz. Şayet içinizi acıtacak şeyler söylersek şimdiden özür dileriz.
Çok eğlenceli şeyler bulamazsanız ne olur bana küsmeyin. Burası böyle işte...
İyi okumalar...