Siyasette sokak çok önemlidir. Sokağın hem sesini hem nefesini almanız lazım. Alamazsanız, danışmanlarınızla, strateji uzmanlarıyla aldığınız kararlar sizi hem sokaktan hem de siyaset sahnesinden siler. Ağaç kurdunun ağaca yaptığı gibi içeriden içeriden bitersiniz de haberiniz olmaz. Ancak verisi sokaktan gelen bilgi, danışman ve strateji uzmanı masasında değerlendirilirse bir anlam ifade eder.
Bizim siyasetle ilişkimiz platonik. Organik bir bağımız yok ama gönül bağımız çok güçlü. Ayrıca da sokaktayız. İyi ya da kötü siyasete dair sokakta işittiğimiz sözler, tanıklık ettiğimiz anlar oluyor. Halk tarafından siyasete dönük ton değişikliğinin en hızlı refleks verildiği yerlerdir sokak. Sokakta olmayan siyasetçinin bunu fark etmesi, çoğu zaman önlem alabileceği tarihi kaçırdıktan sonra oluyor. Yaşadığımız günler, özellikle belediye başkanları gibi yerel siyasetçiler açısından önlem alabilecekleri tarihi kaçırdıkları günlerdir. Gönül, makam aracının arka iki camını da açıp hafta da bir tek program olarak yönettiği şehri cadde cadde, sokak sokak gezip halkıyla temas kuran başkanlar ister. Ama nerede?
Bunu neden yazmak ihtiyacı hissettim. Oturup kalktığım özel çevre siyasi dünya görüşü açısından mutabık olduğum insanlardan oluşuyor. Yani hangi renk tonundan dindar olursa olsun neredeyse tamamı Ak Parti'ye oy veren insanlardan oluşuyor. Keza aile çevrem de bunun aynısı. Öte yandan işimiz gereği özü itibariyle Ak Partili olmadığı halde, Tayyip Erdoğan'dan ya da Ak Partinin ülke için yaptığı hizmetlerden dolayı öykünmeci olarak Ak Parti'ye oy veren insanlarla tanışıyor ve konuşuyorum. Yani aşağı yukarı Ak Parti'ye oy veren tüm sosyolojilerden örnek insanlar tanıyorum. Gördüğüm o ki bu kitlelerin tamamında çoğu yerel siyaset gerekçeli bir kıpırdama var.
Türkiye'nin çok partili sisteme geçtiği 1945 ve ilk çok partili seçimin yapıldığı 1946 yılından bu yana halkın kendisini devlete en esaslı hissettirdiği dönem 3 Kasım 2002 yılı ve sonrası gerçekleşen seçimlerde olmuştur. Ne Menderes dönemi ne de Özal ve Erbakan dönemi halkın devlete kendisini hissettirdiği dönemler değildir. Belki bu dönemlerin adını maç öncesi ısınma ve peşrev turları olarak koyabiliriz. O yıllarda belediyeler başta olmak üzere tüm siyasilerin üstün bir çaba, yoğun bir iletişim ve bir o kadar da sorunları yakalayıp çözüm üreten duruşu 2002 yılında Ak Partiyi ilk seçimde iktidar yapan ana unsurlardan biriydi. Devlete dönük bir iddiası olmayan bu kesim, belediyeler üzerinden geliştirdiği dil ile halkının gönlünde taht kurmuş, CHP zihniyetinin yığınlar halinde halkın kapısının önüne süpürdüğü sorunları bir bir temizlemiştir. Deyim yerindeyse millet, belediyelerden tanıdığı bu kadrolara akabinde devleti teslim etmiştir.
Şimdi aynı belediyeler ve yerel siyasetçiler yaptıkları ile bu çarkın geriye dönmesi için bile isteye ya da farkında olmadan çabalamaktadır. Cumhurbaşkanı, belediye başkanları toplantısında "halk beni arayıp size belediye başkanlarımızdan daha kolay ulaşıyoruz" derken, anlayana anlaması gereken dilde mesajını vermiştir. Orada toplanmış başkanların bunu anlayıp anlamadığını, bu mesajın hangi karşılığa denk geldiğinin farkına varıp varmadığını önümüzdeki günler gösterecek. Ama istisnalarını zikretmeden söyleyelim başkanların bilmesi gereken gerçek şu ki; onlar eliyle Ak Parti hem sokaktan hem de kazanımlarından hızla uzaklaşmaktadır.
Bunun ivedi bir şekilde 2019 seçimleri öncesi çözülmesi gerekmektedir. Yerelden Ankara'ya oluşturulan illüzyonun Ak Parti'ye de sayın Cumhurbaşkanımıza da bir katkısı yoktur. Bu illüzyon üzerinden yapılacak tercihler Allah korusun yeni bir 7 haziran sendromu yaşatabilir. Yerel siyasetçilerin Tayyip Erdoğan üzerinden halktan bağımsız dört nala belirsizliğe doğru gitmesi durdurulmalıdır. Artık hem yakın çevremden hem de öz çevremden alarm veren haklı eleştiriler gelmektedir. Bu mücadele korunmaya çalışılan yerel siyasetçilerden çok daha kutsaldır.
Benim Ak Parti genel merkezine teklifim şudur;
Tüm Ak Partili belediyelerde, belediye başkanlarından habersiz ve bağımsız, belediye, hükümet ve Recep Tayyip Erdoğan özneli kamuoyu yoklaması yaptırsın ve aradaki farkın ne kadar açık, halka taşıtılan yükün de ne kadar ağır olduğunu görsün. Kuşe kağıda basılmış bol reklamlı, illüzyonist dergiler halkın değil, başka mecraların sözcülüğünü yapıyor. 2019 seçimleri, mazallah 7 Haziran'a dönerse, gerisini söylemek bile istemiyorum.