Sosyal yardım müesseselerinin başında vakıflar gelir. Maddi bir karşılık beklemeden başkalarına yardım etmek gibi ulvî ve fevkalâde bir düşüncenin mahsûlü olan vakıf müessesesi, yüzyıllardan beri İslam ülkelerinde büyük bir ehemmiyet kazanmış sosyal ve ekonomik hayat üzerinde derin tesirler icra etmiş olan dinî ve hukukî bir müessesedir. İnsan fıtratında mevcut olan yardımlaşma duygusu, şüphesiz ki insanlık tarihi kadar eskidir. Bu duygu, dinî emir ve hükümlerle birleşince daha bir kuvvet kazanır. İslam ülkelerinde vakıfların, asırlarca büyük bir fonksiyon icra etmesinin sebebini burada (dini his) aramak lazımdır. Çünkü, insanların en hayırlısı, insanlara faydalı olan, malın en hayırlısı, Allah yolunda harcanan (başka bir ifade ile vakfedilen), vakfın en hayırlısı da insanların en çok duydukları ihtiyacı karşılayandır prensibinin manasını çok iyi bilen Müslümanlar, bu yolda birbirleri ile âdeta yarış edercesine vakıf eserler kurmuşlardır.1Hiçbir maddî karşılık beklemeden, sırf Allah rızası ve sevap kazanmak için başkalarına yardım niyetiyle meydana gelen vakıflar, yüzyıllar boyu İslam ülkelerinde önemli bir görevi yerine getirmiş, sosyal ve ekonomik hayat üzerinde olumlu etkiler bırakmış hukukî ve dinî kurumlardır.2 Kuran-ı Kerimde vakıf kelimesi geçmemekle beraber bu manaya gelebilecek ve buna eş anlamlı pek çok kelime vardır. İyilik yapmak, sadaka vermek ve ihsanda bulunmak gibi başkalarına yardımı teşvik eden pek çok âyetin bulunduğunu biliyoruz. İşte bu anlayıştan doğan vakıf müesseselerinin temel referans sistemi Kuran, sünnet ve icmaya dayanmaktadır.Kuranda, bir sosyal yardımlaşma türü olan sadaka ve infakla ilgili pekçok âyet vardır. Müminler, sürekli Allah yolunda toplumun ihtiyaç sahipleriyle bir nevi mallarını paylaşma biçimi olan infak etmeye, mallarından bir kısmını karşılık beklemeksizin ihtiyaç sahiplerine vermeye teşvik ediliyorlar. Sosyal yardımlaşmaya teşvik eden âyetlerden bazıları şöyledir:Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. 3Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumu gibidir... 4Sevdiğiniz şeylerden sarf etmedikçe, iyiliğe erişemezsiniz. Her ne sarf ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. 5İyilik etmek ve fenâlıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. 6Vakıf müesseselerinin kuruluşunda ilham kaynağı olan birçok hadis de bulunmaktadır. Özellikle Sahih-i Buhârideki Vasâya bâbı vakıf konusuna tahsis edilmiştir. Bu konu ile alakalı olarak şu hadis oldukça dikkat çekicidir: İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amelleri kesilir. Ancak, devamlı bir sadaka meydana getirenler (sadaka-i câriye), faydalı bir ilim bırakanlar ve kendisine hayır duâ edecek sâlih bir çocuk bırakanlarınki kesilmez.7 Hadisçiler, sadaka-i câriyeyi, vakıf ile tefsir etmişler ve sadaka devam ettiği müddetçe sadaka sahibinin amel defteri kapanmayacağını sürekli olarak sevabının devam edeceğini söylemişlerdir. 8Hz. Peygamberin ashabı da Onun yolunda yürüyerek, mallarını, tarla ve arazilerini, hatta bu arazilerinin gelirlerini ihtiyaç sahipleri için vakfetmekle kalmamışlar çeşitli vakıflar kurmak suretiyle insanlığa hizmet etmişlerdir. Örneğin, Hz. Ömerin Hayber arazisinden hissesine düşen değeri oldukça kıymetli olan ve Semğ adı verilen hurma bahçesi hakkında Hz. Peygambere: Ya Rasûlallâh! Nazarımda çok kıymetli olan bir hurma bahçesine sahip oldum. Bu hususta ne buyurursanız öyle yapacağım demesi üzerine Hz. Peygamber: Bu hurmalığın aslını vakfet. Artık o satılmaz, hibe edilmez ve vâris olunmaz, yalnız onun mahsûlü infak edilir, yedirilir buyurmuştu. Bunun üzerine Hz. Ömer, adı geçen mülkünü vakfetti. Allah yolunda gaza eden mücâhitler, esâretten kurtulmak isteyen köleler, misâfirler vs. gibi layık olanlar hep bundan istifade ettiler.9 Bu hadis hem vakfın ve hem de vakfiyenin delil oluşuna bir örneklik teşkil eder. Kısaca, somut olarak vakıf müessesesinin temelleri de bizzat Hz. Peygamberin hayatında atılmıştır.Hz. Peygamber ve dört halife devrinden sonra Emevîler, Abbasiler, Selçuklular vesâir İslam hükümdarları, emirleri ve bilhassa Osmanlılar tarafından pek mühim şeyler vakfedilmiş, büyük çapta vakıf müesseseleri meydana getirilmiştir.10 Bunlar arasında, gıda, sağlık, barınma, eğitim, ibadet, ulaşım, ticaret işleri için kurulan vakıflara ek olarak, hayvanların bakımı ve tedavisi için de vakıflar kurulmuştur. Bu durumu inceleyen batılı sosyal siyasetçiler, 16. yüzyıl Türkiyesini vakıf cenneti olarak nitelemişlerdir.11 Çok kısa aralıklarla savaşma durumunda kalan Osmanlı İmparatorluğu gibi büyük bir devletin çökmeden yüzyıllarca ayakta durmasını sağlayan en büyük kurum, vakıf teşkilatları olmuştur.Şüphesiz vakıflar, çok amaçlı kurulan hayır müesseseleridir. Bu durum İslami manada, İslamın, insanların sosyal güvenliğinin sağlanmasına büyük önem verdiğini gösterir. İnsanların sosyal güvenliğinin sağlanmasına yönelik başlıca vakıf türleri şunlardır: Fakirlere para veya erzak dağıtmak ve günlük yemek vermek gayeleriyle kurulmuş vakıflar. Kimsesiz çocuklara, fakir dul kadınlara elbise temin etmek, fakir kızların düğün masraflarını karşılamak, kimsesiz yolculara yardım etmek, esirleri hürriyetine kavuşturmak için kurulmuş vakıflar. Buharî okutulması amacıyla, yoldaki pisliklerin üzerini kapatmak ve pazar esnafını bir anlamda kontrol etmek için pazar yerine terazi ihdası gibi vakıflar. İnsanlara yol emniyetini sağlamak ve ihtiyaçlarını gidermek için yapılan binlerce kervansaraylar, hasta insanların tedavisi için kurulan hastahaneler en önemli vakıflardandır. Emevî ve Abbasi devirlerinde yalnız Türkistanda 10. 000 (on bin) kervansaray olduğu söylenmektedir.12 Diğer yandan borçluların borçlarını ödeyebilmeleri, çalışamayacak kadar yaşlanıp veya sakatlanan meslek erbabı ile işçilere fonlar tahsis edilebilmesi, ceza evlerindeki mahkumların ve ailelerinin bazı ihtiyaçlarının temin edilebilmesi, fakirlerin cenazelerinin kaldırılabilmesi için çok sayıda vakıf kurulmuştur. Toplumun yaşayışı için gerekli olan eserlerle insanların en önemli ihtiyaçlarını karşılayan çeşme, sebil, sarnıç, havuz, kuyu ve göl gibi tesisleri ile yolların tamirleri gibi çok çeşitli gayelere yönelik vakıfları da zikredebiliriz.13 Medeniyet tarihimizde bütün bu kurumlar sosyal hizmet görevi yapmışlardır.Sosyal güvenlik açısından vakıfların bir başka özelliği, toplumda âdil gelir dağılımının sağlanmasına büyük ölçüde yardım eden müesseseler oluşlarıdır. Devlet nasıl ki bütçe aracılığı ile varlıklı kesimden vergi alıp toplumun her kesimine ve bu arada gelirsiz veya geliri düşük halk tabakalarına hizmet götürüyorsa, vakıflar aracılığı ile de aynı şey yapılmaktadır. Vakıf olmasaydı ferdin serveti tamamıyla mirasçılarına kalacaktı. Oysa vakıf yolu ile mirasçılarına kalacak olan servetler törpülenmekte ve azaltılmaktadır. Geçmişte bugünkü değerleri çok yüksek rakamlara ulaşan vakıf müesseseleri kurulmuştur. İslam dünyasındaki toplam vakıf varlığının bugün para karşılığı değerini ortaya koymak mümkün değildir. Bu, bize vakıfların çok büyük ölçüde millî ekonomiye katkıda bulunduklarının açık göstergesidir.14Dipnotlar:1-Kazıcı, Ziya, İslam Müesseseleri Tarihi, İstanbul, 1991, s. 183.2- Ece, Hüseyin K., İslâmın Temel Kavramları, İstanbul, 2000, s. 744.3-el-Bakara 2/148.4-el-Bakara 2/261.5-Âl-i İmrân 3/92. 6-El-Mâide 5/2.7-bk. Müslim, Vasiyye 14; Ebû Davud, Vesâyâ 14; Tirmizî, Ahkâm 36.8-Davutoğlu, Ahmet, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, İstanbul, 1983, VIII, 184.9- Buhârî, Vesâyâ 22; Müslim, Vasiyye 15. Ayrıca bk. Molla Hüsrev, Gurer ve Dürer, III, 177.10-Bilmen, Kâmus, IV, 304.11-Yazgan, Turan, Gelir Dağılımı Açısından Sosyal Güvenlik, İstanbul, 1977, s. 15.12-Bilmen, a.g.e., IV, 302-303.13-Şeker, Mehmet, İslamda Sosyal Dayanışma Müesseseleri, Ankara, 1984, s. 100.14-Yeniçeri, Celâl, İslam İktisadının Esasları, İstanbul, 1980, s. 462; krş. Şensoy, Ali, İslam Ekonomisi Açısından Dayanışma ve Sosyal Güvenlik, İstanbul, 2001, s. 140.