Millet aylardır gerim gerim geriliyordu, evet mi çıkacak hayır mı diye!
Nihayet seçim bitti ve istenilen netice alındı şükürler olsun...
Şimdi geçim zamanı...
Bir de hesap!
Cumhurbaşkanı da, Başbakan da, muhalefet partileri de hesap yapacaklar, ne oldu da böyle oldu, nasıl kazandık veya kaybettik!
Başta ben olmak üzere pek çok kişi hayal kırıklığı yaşadı, evet oylarının bu kadar düşük çıkmasından dolayı. Şahsen yüzde 60'ın üzerinde bekliyordum, hatta 66'ya bağlamıştım işi...
Çok iyimsermişiz, gerçekleri görememişiz...
Şimdi önce 7 Haziran, ardından 1 Kasım seçimini ve akabinde yaşadığımız 15 Temmuz işgal girişimini yaşamış bu milletin hâlâ yarısına yakınının 'hayır' demesinin sebeplerini tahlil etme zamanı...
Birincisi, AK Partili olduğunu söyleyen ve/veya öyle sandığımız ciddi bir kitlenin yanar döner olduğu ortaya çıktı! Yani 7 Haziran'da hükümete bir ders vermeye kalkışanlar aynı yola tekrar girdi! Bu kitlenin pragmatist olduğunu, basit hatta saçma gerekçelerle karar verdiğini gördük...
İkincisi, evet kampanyasını yürüten AK Parti teşkilatlarındaki pek çok arkadaşın yüksek egoları ve antipatik görüntüleri, dahası çalıştıkça zarar verir hâle gelmeleri! Bunların içinde iktidarın nimetlerinden daha çok nemalanmak için köşeleri kapan, güce tapan icabında fetocu, icabında başka kılıklara giren akepelilerin olması unutulmamalı! Lüks arabalarla, marka elbiselerle, köye, kasabaya varıp yoldan geçenlere broşür vermek değil ki çalışmak. Yanlarına, köylerine, evlerine gitmeseniz bile onlar gibi olmaktır. Bu sipariş ederek, zorlayarak olacak bir şey de değildir. Doğal olmalı, işin ucunda para, şan şöhret değil, dava olmalı...
Üçüncüsü, Fetö yüzünden mağdur edilip dışlanan gerçek AK Partililer. Şöyle ki; temizlik adam gibi yapılamayınca, temizleyenler fetöcü temizlenenler konuyla alakası olmayan samimi insanlar olabildi. Maalesef bu kişiler derdini anlatacak bir mercî de bulamadılar! Bir de tabi şuan fetöcülükten atılmış, içeri tıkılmış kimselerin yakınları, hısım akrabaları, sevenleri ciddi bir kitle oluşturdu!
Dördüncüsü, her şehirde vardır mutlaka küçük küçük ada (oda) devleti kurup kibrinden yanına yaklaşılmayan idareciler, belediye otobüsü süren şoförlerin şefi birlikte çalıştığı arkadaşlarına krallık yaparak partiye sövdürüyor. Kültür işlerine bakan çapsız bir şube müdürü şehirdeki kültür adamlarını küstürüyor. İmar müdürü vatandaşın arsasına hakettiği parayı verivermiyor. Zabıta zavallı bir adamın çöp sepetini elinden alıp bir de dövüyor. Trafik polisi önüne geçene ceza yazıyor, Sağlık Bakanlığı sigara yasağına uyuluyor mu diye şehir şehir dolaşıp milyonluk cezalarla esnafı canından bezdiriyor...
Her işimiz AB'ne uygunmuş gibi AB kriterlerine uymak için saçma sapan sıkıştırmalar, yasaklamalar yapılıyor...
Beşincisi, söz konusu vatansa gerisi teferruat diyenlerin partisi MHP'nin tabanında ciddi bir kafa karışıklığı olduğu ve bunların çoğunun 'başkanlık sistemi'ne inanmadığı gibi CHP'nin yalanlarına inanması ve teröristlerle bir olup 'hayır' oyu vermesi/verebilmesi iyi tahlil edilmeli!
Altıncısı, HDP'nin seçim taktiği de çok önemliydi! MHP tabanını ürkütmemek için alanda hiç görünmediler, fetöcülerin yaydığı aslında evet istiyormuş gibi yapıp akıllıca gizliden hayır kampanyası yürüttüler. Düşündükleri gibi de oldu, MHP tabanından rahatlıkla 'hayır'ları kaptılar!
Düşünebiliyor musunuz, ülkenin batısındaki güya vatansever Türkler pkk ile aynı kareye girmekte beis görmezken, ülkenin doğusundaki güya bölücü Kürtler de MHP ile bir araya gelmekte bir beis görmediler! Hey güzel Allah'ım sen nelere kadirsin. Bu ne yaman çelişkidir ki izahını kaleme almakta zorlanıyoruz...
...
İstanbul ve Ankara başta olmak üzere hayır çıkan şehirler ile Konya, Kayseri gibi beklentinin altında evet çıkan şehirlerdeki; belediyelerin, yerel bürokrasinin ve teşkilatların inandırıcılıktan uzaklaştıkları ve halktan giderek koptukları da göz ardı edilmemeli!
Reis'in "Kardeşim Abdullah" diyerek Cumhurbaşkanlığına seçtirdiği, Abdullah Gül ve "Kardeşim Ahmet" diyerek Başbakan yaptığı Ahmet Davutoğlu'nu zikretmeden geçmeyelim. Susarak ne demek istediklerini çok iyi anladık! Bunlarla ilgili ayrıntılı tahlilleri sonraya bırakarak; Sayın Cumhurbaşkanımızın yola çıktığı ekipten şuan yanında kim kalmış bir de ona bakmakta fayda mülahaza ediyorum. Gâvurların değirmenine su taşıyan Abdüllatif Şener'i anmaya bile gerek yok, ama onu bile sevmiştik bir vakitler. Bülent Arınç, başta olmak üzere 3-4 sene evveline kadarki bakanlar kurulunu gözünüzün önüne bi getirin...
Sadullah Ergin'ler, Hüseyin Çelik'ler, Ali Babacan'lar...
Bir 'of' çekelim de ardından şükredelim inşallah. Hıyanet her yanımızı sarmışken takdiri ilahiyle nasıl çıkmışız bu cendereden akıllara zarar...
...
1950'de 'Yeter söz milletin' diyen Adnan Menderes'e oy vermeyen mutlu azınlık aradan geçen 66 yılda aynı durduğu yerde duruyor. O seçimde DP yüzde 55 oy almış, bugünkü Ak Parti'nin aldığı neticelere yakın, CHP ise yüzde 39 küsur oy almış. Yani halkın yüzde 39'u 'yetmez, söz milletin olmasın, vesayet devam etsin' demiş. CHP'nin 1950'de önde bitirdiği 8 şehrin de Doğu ve Güneydoğu'da olduğunu, bugün oralarda CHP'nin neredeyse bittiğini ve yerini HDP'ye bıraktığını belirtmekte fayda var. Büyük şehirlere gelince CHP 1950'de; İstanbul'da yüzde 26, Ankara'da yüzde 42, İzmir'de yüzde 41 oy almış! Sonuçlar üç aşağı beş yukarı bugün de aynı...
1950'den sonra, yani gizli oy, açık tasnifli seçimlerde CHP bir daha halktan tek başına hükümet kuracak yetki alamadı! Biliyoruz ki tek başlarına iktidara gelemediler belki, ama bürokraside hep iktidarda oldular. Vesayet onlara çalıştı, gizli iktidar hep onlardaydı. Pazar günü verdiğimiz evet oyu ile gizli CHP iktidarına da son verdik. İşte şimdi, bu vesayetçiler, boğazın baronları, sanatçı, tiyatrocu ayağıyla sürekli ülkenin kaymağını yiyen beyaz Türkler'in iktidardan indirilecekleri süreç başlıyor. Evet çok sancılı olacak, bin bir türlü algı operasyonlarına sahne olacak ekranlar, gazeteler ve sosyal medya, ama yetti gayri millet son sözünü söyledi!
...
Geçtiğimiz haftalarda yazdığım bir yazıdan dolayı bana 'sallayan' Saadetli arkadaşlara da bir çift sözüm olacak. Özellikle Milli Görüşçüler demiyorum, Saadetçiler diyorum çünkü Milli Görüşçü bildiğimiz ciddi çoğunluk herif gibi çıkıp evet vereceklerini deklare ettiler ki icabında biz de Milli Görüşçü'yüz ve gömleğimizi çıkarmadığımız gibi üzerine ceketimizi de giydik gördünüz gibi. CHP'nin yalan propagandasına uyarak, HDP'lilerin numaradan hayır dediklerini, aslında evet için çalıştığını ve evet çıkarsa Türkiye'nin eyaletlere bölüneceği yalanını rahatlıkla söylediniz! Sonuçlar çıktı, gördüğünüz gibi Hüdapar'ın desteği ve teröristlerin temizlenmesinden mütevellit doğu illerinde evet oyu bir miktar arttı, pkklılar ise blok halinde hayır dediler. Yalancının mumu...
Hayatı boyunca Erbakan Hoca'ya selam dahi vermeyen, Refah-Yol yıkılsın diye her haltı yiyen Kardinal Fetullah'ın dümen suyunda hangi davanın neferi olduğunuzu görmezseniz görmeyin, artık çok da umurumuzda değil! Ömrünü siyonistlerle savaşa adayan 'savunan adam'ı bir kenara koyup siyonizme hizmet eden İngiliz uşaklarıyla iyi yolculuklar size...
...
Şimdi gelelim fasulyenin nimetlerineeee...
Söyle bakalım Alicaaaaannn, iki yıl sonraki seçimlere bu kadrolarla mı gidilmeli?
Reis partinin başına geçince tüm Türkiye'de yepyeni samimi bir ekip kurmalı mı?
Parti teşkilatları, Belediye meclis üyeleri ve başkanları, milletvekilleri büyük oranda değişecek mi?
Rantçılar, ihaleciler, tembeller, fesatlar, kriptolar gidecek mi?
Görmekten bıktığımız, hasbelkader orada bulunmasından başka bir numarası olmayanlara yol verilecek mi?
Parti komple bir detoks yapıp bağırsaklarını temizleyecek mi?
Nokta.