Sıkma canını… Söz bitimi rüyaların çabası bizimki… Direnişin ilk adımı kadar zor ve hayatın bitişi kadar can alıcı… Adaletin ters düştüğü tek nokta sevdamız iken, bu düzene ayak uydurmak ne kadar zor tahmin edebilirsin. Hakkına taarruz eden bunca düş içerisinde sen düşlediklerinin umutsuzluğuyla kaybolursun gecelerde. Farkındayım da söyleyemiyorum acımasızlığın baki olduğunu avuçlarında. Sen bitenlerin sadece kötülükler olduğunu düşünürken, hiç mi anlamıyorsun tüm güzelliklerini teker teker yitirdiğini? Gün gelip, elde avuçta kuru bir damla gözyaşı kalınca çok geç olmayacak mı? Haykırmayacak mısın kabul ettiremediğinde ruhuna masumiyetini? Boş ver, bırakıp gitmelerin adresi ne de olsa bekleyişin. Çığ olup kalsan altında, yine de meydan okuyamazsın çarkına feleğin. Darağacına astın çocukluğunu, yargılamak sana mahsus. Karışmasın, dokunmasın, kirletmesin kimse… Dokunuşları inkâra teşebbüs en büyük günahken, sevabın da kanatır gözlerimi... Ben' i unut gitsin. Şimdiye kadar isteyip te elde ettiğin tek şey, ne de olsa… En azından bir gurura sahipsin, bir övünç koymuşsun vitrinine. Geçerken önünden, bir tebessüm çıkarıyorsun cebinden ve hibe ediyorsun köşe başı dilencilerine. Onlar çalıyorlar, sen söylüyorsun yalnızlığın şarkısını. Görüyorsun aslında faniliğini anın. Ya da mavi boncuklar dağıtıyorsun ardın sıra gelenlere. Yazık… Bir umudun bin umuda sebep olacağını düşünemezken; bin içinde bir kadar bile değerin yok, biliyor musun? Nafile, ne söylesem fayda etmez asiliğine. Salıyorum peşine hırsımı, ilk fırsatta yok olacaksın biliyorum beynimde. Kalbim isyan edecek, kabul etmeyecek, kusacak adını. ' Yok ' diyecek dilim, ellerim uzanmayacak tenine ve ben, baştan aşağı hüsran kokacağım. Ölümünle doğacağım kendi içimde… Sen sabahları farklı şehirlerde karşılarken, kimse el sallamayacak arkandan. Dönüp bakmak isteyeceksin, bakacaksın… Bakıp dönmek isteyeceksin, dönemeyeceksin… Kölesi yok bu aşkın, itaati sır olmuş… Uğurlayalı çok olmuş kuşları, her birinin kanadında kalmış harflerin. Bir dahaki mevsime belki yeniden doğarsın… Sıkma canını
Karar verilmiş ve bir ad koyulmuş varlığıma… Sonra özlemsiz
Bırakılmış hayatın tam orta yerine. Kullanılması caiz, kullanması marifet gerektiren bir yanım varmış, keşfettim. Hiçbir açıklama yapılmadan ittirilmiş yabancı kollara. Anlamsızlıklar içerisinde sürüklenmiş ve pes etmiş düzen karşısında. Zaman zaman isyan etmiş, çığlığını paylaşmış düşleriyle. Kimse bilmemiş, istememiş ki… Oysa hüzne alışkın, mutluluğa dayanıklı, karmaşayı seven biriymişim. Anlattılar… Ve seni sevdiğim içinse deliymişim... Geçmişe duyulan özlem gün be gün büyüdü ve yapıştı boğazıma ben bugüne hala azimle dayanırken. Aradaki mesafe ne kadar uzun olursa olsun, birbirine yabancı iki kavramın bile bir tutkusu vardı görünmeyen. Biri olmasa diğeri, diğeri olmasa ben yok olurdum. Ki, şimdi varlığımla sohbetim de pek sıcak değil ya… Düşünüyorum da bir türlü bulamıyorum sebebini bu karanlığın. Çevremdeki güzellikler sanırım geride bırakmış olduğum izden başka bir şey değil, ya da anın verdiği acı hatırlanmama kaygısı barındırıyor. Offf… Ne yapacağım? Şimdi, biliyorum bir cümle ödünç versem sana, bin katıp iade edeceksin. E sussam vermeden almış olacağım. Yok, yok, olmaz… En iyisi, her zaman olduğu gibi yine herkes kendi yolunda ilerlesin. Ne de olsa tutsam elini kayıp gidecek bir gün. Senden önce harcamış olduğum zamanın acısını sen çekmeyeceksin elbette. Çekmemelisin en azından. Ama diğer bir yandan da düşünüyorum, ben hep başkalarının suçlarını kucakladım, büyüttüm, gözümden sakındım, sonra… Sonra teslim ettim ellerin ellerine… Aslında ne kadar da güzel olurdu kendi yazmış olduğun bir oyunun başkahramanı olmak. Figüran adımların günbatımındaki yevmiyesi ne kadar karın doyurur ki? Hadi onu da geçtim, ne kadar lezzetli olabilir ki en ihtişamlı manzara ve lokantada yenen bir akşam yemeği, anneninkinin yanında? Yalan bunların hepsi, kandırmaca… Dedim ya, özlemsiz bırakıldım hayatın orta yerine. Sadece ben değil tabi ki… Ben, kendimi senden saydığım için tekil eylemleri dilden söze getirdim. Kabul eder misin, bilemem… Olsun be… Hayattan hiçbir şey beklemediğim anlarda dahi; onun bana güneşi sunması, ayın sadakati az da olsa dudaklarımın arasına mesafe koymaya yetiyor ve işte o eşsiz tablo çıkıyor karşıma. Aynadaki ben, hem de en sevdiğim… Umarsızca gülen, kendini seven, bakışlarına anlam yükleyen ben… Alınma, ben kendimi senden sayıyordum. Söylemiştim. Ben senim diye... Kendimi öldürsem seni öldürmüş olmazmıyım, ağlasam seni ağlatmış olmazmıyım. Susuyorum sadece. Bu suskunluk bana mutluluk vermiyo ama sonra bakıyorum sen böle mutlusun ya ben hep susacağım... Sevmek değil midir ki, sevdiğini mutlu görmek…
Tüm annelerin ellerinden öperim. Sizin sevginiz bir güne sığmaz, sığdırılamaz…