En güzel ve hayale kapı aralayan hikayeler bir yere gelince susan hikayelerdir. Belki de Çehov bu yüzden sevildi suskun hikayeleri ile… Tolstoy çocukluğunu, ergenlik dönemini ve ilk gençliğini bir kitapta toplayıp bunların bileşkesi olan hayat tecrübesini susma olarak açıkladı irfan dünyasına. En samimi duyguların söylenmeyenler/söylenemeyenler olduğu fikri de ondaki bu sükut fikrinin yansımasıdır. Mevlânâ’nın “Gönül sözü susmakla söylenir.” sözü de aynı şeyi ifade etmiyor mu?
Bir dergide okumuştum bu hikayeyi: Bir gün annesi oğlunu elinden tutar bir dervişin huzuruna getirmiş Tasavvuf ilmini öğrenmesi için. Ancak dergahta bir usül varmış. Dergahta konuşmak yasakmış. Diline hakim olma istidadının varlığı/yokluğu ilk gelenlere susma yasağı ile talim ettirilirmiş. Delikanlı şeyh huzurunda hizmete başlamış. Günler aylar gelip geçmiş delikanlı bu yolda terakki edip etmediği olup olmadığı hususunda bir meraka düşmüş. Bu merak içini yakıp kavurmuş. Ama konuşamadığı için de derdini şeyhine açamazmış. En sonunda bunu dramatik bir yolla anlatmaya karar vermiş ve şeyhi bir bardak su isteyince suyun üzerine bir tüy koymuş (Bu usulle şeyhine durumu hakkında bilgi edinmek istediğini ifade etmek istemiş.)(1) Bu durumu gören şeyh delikanlının annesini çağırmış ve kadına: “Hanım bu çocuğu al götür; senin oğlan pek geveze çıktı.” der.
Ehl-i Tasavvuf aşk-ı hakikide terakkinin en önemli etkenlerinden biri olarak bu yüzden sükutu görüyor. Bu yüzden hakim olunacak üç şey arasında Hacı Bektaş-ı Velî dile hakim olmayı telkin ediyor.
Öyle ya o yüzden Mevlânâ gönlün dil ile ifade edilemeyeceğini kast ederek: “Her zerrende iki yüz dil olsa da söylesen, gönül, yine de ifadeye sığmaz.” demiyor mu? Gönül işi biraz da susma işidir. İlla ki seven sevdiğine sevgisini dili ile ifade etmek zorunda değildir ki, sevilen ona “neden ben” diye sorsun. Bunu asrın dertli ve yaralı şairi Mehmet Akif ne güzel ifade eder. O mütevaziliğinin gereğini yerine getirip ifade edemediğini söylerken bile şu mısralar o ifade edilememezlik içinde öyle güzel ifadeleri saklıyor ki:
“Ağlarım ağlatamam, hissederim söyliyemem
Dili yok kalbimin ondan ne kadar bîzârım”
Biz de iyisi mi sözü fazla uzatmayalım gerisi sükût içindeki hayale kalsın. Bu sözler de “neden ben” diyenlerin kulaklarına küpe olsun. Şimdi susmak zamanıdır efendim.
SÖZ SÜKUTA DÜŞTÜ!