Fuzuli der ki: “Söz, gönül hazinesinin mücevheridir; insanın kişilik ve sıfatlarının gerçeklerini yansıtan aynadır.” * Söz ölü bir şey, gereksiz yere havaya savrulan bir avuç toprak değildir.
Gözünüze kaçan, ağzınıza burnunuza dolan rahatsız edici sözlerle kuru kalabalık ağızlar gayya kuyusu gibi. Söz değersiz bir kolyeye benziyor. Çok süslü ama değersizliği içini sızlatıyor.
Mevlana sözün yaydan çıkmış bir ok olduğunu söyler bize. Geriye alınamaz bu ok kalpleri yaralıyorsa ne gerek var söze!
Üzülen bir yabancıdan vazgeçtim seviyorum dediği insanı bile teselli etmeyen, güzel sözle tedavi etmeyen ne çok insan var. Sevmek önce teselli ve teskin etmektir. Onun yerine üzülmektir.
Sözün değerini en çok kitaplarda, edebiyat dünyasında buluyoruz. Kitapların verdiği lezzet kurdukları öykülerin dünyası olduğu kadar bize ulaşan dilin şahane tutkusudur.
Söz dilin içinden bin bir kılıkta çıkarak baştan çıkarıcı bir çikolata lezzetinde damak tadı bırakır insanda. Söz, gönül sultanlığının hakimidir.
Bugünün insanları pek pinti bu konuda. Belki kokusunu duymadıkları çiçekleri sevmeleri gibi kokusuz sözlere de alışmışlar. Gerçek ağaçları “yapraklarını döküyor ve etrafı kirletiyor” diye kestiren zihniyetin söze ne ihtiyacı olabilir? Ya da ağacı öyle bir budar ki belediye budayanın ruhunun kalıbı çıkar ortaya. Annem gözyaşı döküyordu. Ne olduğunu anlatırken onun caddede sevdiği ağacı kestiklerini anladım. “Ben o ağaca bakarak mevsimleri yaşıyordum, sevinip üzülüyordum.” dedi. Şimdi duygusuz olmakla övünenlerin ne ağlamaya ne gülmeye ihtiyacı var. Her yanı ormanla kaplı Balçova böylece kel apartmanlar tuzağına dönüşmüştü zaten.
Balkonlardan kahkahalar gibi fışkıran çiçekler böyle yok oldu İzmir’de. Başka kentlerde de durum farklı değil.
Yaşadığımız mekanlar, söylediğimiz sözler ve yaptıklarımız bizi biz yapandır. Yapmadıklarımıza hiç hayıflanmayalım, onlar zaten bize ait olsaydı yapardık. “Olmuş olduğumuz şey olabileceğimiz tek şeydir.” diyen Ortega Y. Gasset önemli bir nokta koyuyor atıp tutmalara.
Fuzuli’nin buyurduğu gibi; söz manadan, mana da sözden ayrı değildir. Tıpkı tenin candan (ruhtan) ayrı olmadığı gibi…
Sözü değerli kılan, söze önem veren aslında kendi değerini artırır. Sözün değerini bilmeyen diye bir şey yoktur, zaten değeri olamayan kişinin sözü vardır. Hele gizli gizli insanlara karanlık yüzünü gösterip başkalarının yanında yalan söyleyenler vardır ki, söz değil zehir saçarlar. Ancak kalpsizler çoğaldıkça bunlar muteber olur hayatta. Kalbi olmayan sadece şekille ilişki kurar, gerisini de bilmez.
Tenler toprağa karışsa da yaşayanlar “söz” sahibi olanlardır.
*Leyla ve Mecnun