STK’ların Türkiye dâhil tüm dünyada olması gereken en belirgin özellikleri, hükümetlerden, kamu makamlarından ve siyasi partilerden bağımsız olmaları, ikincisi hizmetlerinde ticari amaç gözetmemeleri ve ürettikleri değeri herhangi bir kazanç amacı olmaksızın halkın hizmetine sunmalarıdır.
Bu özellikler üzerinden doğal olarak sivil toplumu, devlet ve piyasanın dışında kalan alan olarak tanımlamak mümkün. Yani siyasi otoritenin yönlendirmesinden uzak, devlet karşısında duruşu özerk, eylemleri kamu otoritesinin onayından bağımsız, yaptıkları faaliyetlerle de piyasanın alanına girmeyen ve dengesini bozmayan, öte taraftan duruşuyla kamusal alanda etkisi olan kollektif ve aksiyoner bir girişimdir.
Ellinci gününe girdiğimiz Siyonist soykırımın, batı toplumları tarafından hükümetlerine inat en şiddetli biçimde protesto edilmesi sararmayan STK’lara sahip olmalarındandır. İradesi, kamu otoritesi tarafından bloke edilmiş, hükümetlerle iç içe geçmiş menfaat ilişkisinde olan STK’lar, özgür bireylerin icabet ettiği yapılar olsa bile, o bireylerin de özgürlüğünü iğdiş eden bir zemine sahiptirler. Bu zemin, STK olmanın üretkenliğini yok ettiği gibi, murakabe kültürünün de tevarüs etmesine mani olur.
Bugün yaşanan bu soykırıma, batı toplumları insanlığından dolayı direnirken, doğu toplumlarının insanlığından dolayı Filistinliye, Müslümanlığından dolayı da bu soykırımın nihai hedefi olan Mescid-i Aksa’ya sahip çıkması gerekmektedir. Oysa Türkiye dâhil neredeyse Müslüman coğrafyaların tamamında gözlerini iktidarlarına kilitlemiş, almaları gereken aksiyonun zamanını ve şiddetini o gözlerin vereceği işaret üzerinden planlayan bir kitleyle karşı karşıyayız. İktidarlarının sahada karşılığı olmayan söylemleriyle yetinen, bu yetinmenin delilini, “bu konuda bizden daha az hassas değiller bir bildikleri vardır” üzerinden oluşturan bir kitle. Bu kitle ve bu STK anlayışı örtüşse de, yaşadığımız sorun bu örtüşme üzerinden çözüme kavuşmayacak.
Gazze’de sorunun kalbinde duran direnişçiler de bunun çok ötesinde şeyler talep ediyor. Adil olan, hem insanlığımızı hem de Müslümanlığımızı harekete geçirerek, sorunu yaşayan insanların söylediklerine kulak vermektir. Düşman, hepimizin bildiği gibi sadece sivil katliamı ile meşgul. Batı ve doğu toplumlarının siyasetçilerinin mutabık kaldığı şey, söylemlerinde soykırım çizgisine ulaşmış bu sivil katliamın durdurulmasını talep etmektir. Kimin durduracağı, nasıl durdurulacağı, durmazsa nasıl bir mekanizmanın işletileceği konusu tam elli gündür boşlukta kalmıştır. Bu boşluk, maalesef çoğu çocuk 15.000 kişinin ölümüne sebep olmuştur.
STK’lar, iktidarların kendilerini tarttığı hassas terazilerdir ve öyle de kalmalıdır. Bugün İrlanda’dan İtalya’ya, İsveç’ten İspanya’ya tüm Avrupa ayaktaysa, bunun sebebi, toplumu domine eden yapıların hükümetlerle kurduğu mesafeli ilişkilerdir. İlişkinin mesafesi yatayda değil de dikeyde ilerlerse her iki taraf aynı derinlikte aynı anlayışta buluşur ki, bu hükümetler açısından değil ama STK’lar açısından yok oluş demektir.
Hâsılı, STK’ları sarartmamak lazım. Kişiliği sarı olanların STK’larda yönetici olması toplumun duruşunu ve gerektiği zaman zulme ve haksızlığa karşı direnişini yok eder. Bu durum o kişiler ve kurumlar açısından yaşanabilecek en büyük vebaldir. Hükümetler, bir bildiği vardır deyip teslim olunacak uhrevi makamlar değildir. Çok parçalı ve hem seçmenlerince hem de toplumun diğer kesimlerince murakabe edilmesi gereken kurumlardır. Murakabenin bittiği yerde, muhasebe biter. Muhasebesi biten toplumlar da çöküşe gider.
Hz. Ali’nin, “Dünya arkasını dönmüş gidiyor. Ahiret ise yüzünü dönmüş geliyor. Her birinin kendine has evlâtları (talipleri) vardır. Siz ahiretin evlâtları olun, dünyanın evlâtlarından olmayın!.. Dediği gibi, dünyanın vicdanımızı esir edecek tekliflerine dur demesini bilip, hiç değilse insanlığımızın ol dediği yerde olmasını becermeliyiz.
Gittiğimiz yer, götürdüklerimizden dolayı hesaba çekileceğimiz, gördüklerimizden, duyduklarımızdan ve şahitlik ettiklerimizden dolayı sorgulanacağımız, nedametin fayda vermediği, kimsenin kimse için kendisini feda edemeyeceği bir büyük hesabın mekânıdır.