Diyorlar ki; “Su böreği nasıl yenir, bilenle yiyecen”
Kusura bakan varsa hoş görsün… Bu ay hep böyle… Ramazan, oruç, iftar davetleri, mani atmalar; su böreği hayalleri, buz gibi ayranların düşlenmesi… Bilirsinizdir; tilkinin kırk hikâyesi varmış, kırkı da tavuk üstüneymiş… Oruç olan Gonyalı, “yemek destanları” okuya okuya, akşam ezanını iple çekecek; kırk düşüncesinin kırkı da iftarlık üstüne olacak.
Geçen yazımda; “-Ramazan çıkmadan size, Tahir Sakman’ın “mübarek taamlar”la ilgili “Amin Şiiri” ile “Börek Destanı”nı sunacağıma söz veriyorum. Okuyucularımı severim; onlara yazı babında kıyakçılık yapmaktan kaçınmam” demiştim. Sözümü az sonra tutacağım.
SU BÖREĞİ ÜSTÜNE KONUŞALIM BİRAZ
Bilmiyorsanız benden öğrenin… Konya’da, şimdilerde, elimizde “Gonya Yimekleri” anlatı ustası, nasıl yeneceği konusunda “erbab” iki dostumuz var, ömürleri çok olsunç
Biri İhsan Kayseri; biri de Adnan Özkafa. İhsan, “Has Gonyalı”; soyadı niye öyle diye sorarsanız; rahmetli şair arkadaşım Nevzat Küçükerdoğan “Sehven öyle yazılmış” diyordu.
Adnan Özkafa, öğünmek gibi olsun, Konya’nın “Has Gonyalı Mahallelerinden Araplar”ın çocuğu… Bana itimadınız varsa; Adnan Özkafa, “Gonyalıca”yı en iyi konuşan sayılı kişilerden biri… 2010 yılında “Gonya Kitabı”nı Memleket Gazetesi yayınladı. Dikkat edin lütfen; Adnan Özkafa’nın “Gonya Kitabı”, Türkiye’de de, Konya’da da tekden… İçinde anlatılanların tümü “Gonyalıca” anlatılıyor. Bu durum, yüzyıl sonra bile araştırmacıların dikkatini çekecek.
Geçen haftalarda İhsan Kayseri, Koyunoğlu Konağı’nda, bir akşam, hazuruna, “Çarşı böreği nasıl yaptırılır, nasıl yenir” anlattı. Koyunoğlu Müzesi Müdürü Hasan Yaşar da, Konya’nın fikir sanat adamlarına bir iftar verdi; İhsan Kayseri, ortaya gelen “su böreği” tepsisinin başında, uygulamalı olarak, su böreği nasıl yenmeli?, gösterdi… Gücenmeyin niye haberimiz yok diye; bir davet de siz yapın, İhsan iyilik yapmayı sever, gelir üşenmeden gösterir…
Adnan Özkafa, on beş yıldan fazla bir zaman önce, Yeni Gazete’de “Asmalı Gave” köşesinde, her şeyi “Gonyalıca” anlatırdı… Hala unutulmadı, hala anılır. Adnan’ı gören hemen sorar; “-Asmalı Gave’yi ne zaman açacan?” diye.
Yeni haberim oldu; Adnan Özkafa, “Asmalı Gave”yi Merhaba Gazetesi’nde açmış. 1 Temmuzda ve 2 Temmuzda ardı ardına iki yazısı çıktı; “Su Böreği Yimenin Adabı” başlıklı… “Teraviden Gaytaranlar”ı da yazıyor; “Yağlı Somunun hakkı nasık verilir”i de anlatıyor.
“Yemek Yazarlığı” babında iki kıymetimiz var; Nevin Halıcı ile Saime Yardımcı. İkisinin de “Geleneksel Konya Mutfağı” konusunda, bizi Türkiye’de gündeme getiren güzel kitapları var. Kitaplarının sonuna İhsan Kayseri ile Adnan Özkafa’nın çarşı böreği, etliekmem, yaprak sarması, arabaşı, bamya, bamya, fırın kebabı anlatılarını “Gonyalıca” olarak koysalar… Sizce de çok hoş olmaz mı? Belki de yüzlerce insan “Gonyalıca” öğrenmeye karar verir.
Sözümü tutayım, artık… Tahir Sakman’ın yemek bekleye bekleye, saatleri iple çek çeke sabrı tükenmiş… İftar sofrasına gelmesini istediği taamları bir bir sayıyor; daha yemeden “Âmin” diyor…
Bakın, nelere, daha ağzına koymadan, mideye indirmeden “Amin” diyor:
“ÇORBA HENÜZ PİŞMEDİ Mİ? GELECEKSE GELSİN, ÂMİN”
Âmin
Açlıktan ağlayan midem
Gülecekse gülsün âmin
Çorba henüz pişmedi mi
Gelecekse gelsin âmin
Tavuk sulu olsun çorbam
Biraz limon sık be adam
Kaşıklarken inler babam
Ölecekse ölsün âmin
Tandırdaki çebiç nerde
Şifa olur cümle derde
Canım kebap olan yerde
Kalacaksa kalsın âmin
Çok olmalı bilmem azı
Oburluktur hep niyazı
İster tavuk ister kazı
Yolacaksa yolsun âmin
Su böreğini açmalı
Börekler yoksa kaçmalı
Midemizi anzer balı
Delecekse delsin âmin
İçine fıstık bastılar
Tandıra kuzu astılar
Karnımıza külbastılar
Salacaksa salsın âmin
Sakın bana az ye deme
Nasıl yiyor bak dedeme
Tahta kaşık tiridime
Dalacaksa dalsın âmin
Kızdırmayın şu hanımı
Dolma sarsın her yanımı
Bamya yerken bir canımı
Alacaksa alsın âmin
Madem davet çıktı bize
Ispanak bizim nemize
Kelle kebap midemize
Dolacaksa dolsun âmin
Lezzetine varmak gaye
Etli pilav bize paye
Yanında bir kifaye
Olacaksa olsun âmin
Beni bulur elin acı
Sahura da çağır hacı
Dervişozan’ı davacı
Bilecekse bilsin âmin
“BÖREK DESTANI”NA BAŞLARKEN BİRKAÇ SÖZ…
“Anam Babam Gonyalı” değilseniz, bir “Gonyalı” ile “Yandan Bacanak” değilseniz; “İnişdemiz” bile değilseniz, siz, “Hakiki Gonya Su Böreği” yy,emediniz demektir… Ayıp değil… Amma, Gonyalı epbablarınız mutlaka vardır; onlara emrivaki yapıp kendinizi davet ettirin… Onlar da hanıma bir koç bağışlayıp evlerinde açtırsınlar, pişirtsinler.
Şimdi Tahir Sakman’ın “Börek Destanı”na geçeceğim. Ame; velevki, hakiki su böreği ikram edilen bir yere davet edildiniz… İnşaallah orada “Su böreğinin nasıl yeneceğini bilenler” vardır… Demişler ki “-Çirkininen bal yenmez, güzelinen taş taşı…” Su böreğini de su böreği yemeyi bilenle yiyeceksiniz.
Börek Destanı
Nevzat abi sen buyur gel
Yiyeceğin börek olsun
İster yağlı ister kuru
İsterseniz gevrek olsun
Kakırdakla küflü peynir
Dostlar ile güzel yenir
Acıkana buyur denir
Duble çoktur çeyrek olsun
Şöyle durup sıkmalıdır
Tereyağı akmalıdır
Yalçın abi bakmalıdır
Sık yemesin seyrek olsun
İçi gıysın bizim hanım
Kurban olsun benim canım
Sağım solum dört bir yanım
Böreklerden direk olsun
Unutma eski kıymayı
Kakırdak soğan koymayı
Yerken unutsam saymayı
Duran yalnız yürek olsun
Anlı şanlı heyecanlı
Börek olsun yedi canlı
Yemek için delikanlı
Beş on tane gerek olsun
Böreğin üstüne pekmez
Meram çayı olsa yetmez
Dostlar kusura bakmaz
Üzüm heven hevenk olsun
Kardeşiniz sizi bekler
Börek derken yürek tekler
Koltukta pişen börekler
Cenazeme çelenk olsun
Muhabbettir sağı solu
Yolumuzdur sevgi yolu
Börek için kıyma dolu
Kırılacak çömlek olsun
Dervişozan neler desem
Dostlar ile ben de yesem
Cumartesi yedirmezsem
Yiyeceğim değnek olsun
Mesaj Tahtası
ÇOK ŞÜKÜR;
KOYUNOĞLU’NUN IŞIĞI YANDI,
SOFRASI KURULDU
“Konya’nın hayırlı evladı”; İzzet Koyunoğlu… Bir ömür boyu biriktirdiği “Karun Hazinesi” değerinde, yazmaları, eski eserleri Konya halkı faydalansın diye Konya Büyükşehir Belediyesi’ne bağışlayıp gitti.
Koyunoğlu’nun “Baba evi”, yüzyıl önce yapıldığı gibi elden geçirildi; Koyunoğlu Kültür ve Yaşam Konağı” olarak hizmete açıldı.
Geçen Pazartesi 7 Temmuz’da, İzzet Koyunoğlu Müzesi Müdürü Hasan Yaşar bir iftar verdi. Konya Fikir Sanat Kültür Adamları Derneği üyelerine.
“İftar vesilesi” ile, İzzet Koyunoğlu’nun evinin kapısı, bağışlandığından kırk yıl sonra açıldı; odalarının ışığı yandı; büyük divan sinileri kuruldu.
Hasan Yaşar Bey, tam bir “Garadakım Gonya Yimekleri” listesi ile başlattı iftarı.
En azından yüz yıllık sırasıyla sunuldu yemekler; divan sinisi İhsan Kayseri, canlı ortada, su böreğide, “tel gadif”te, yaprak sarması da sıra şaşırılmadan konuldu…
“Sofranın Şeyhi” Mehmet Ali Uz; dev sininin çevresinde; kıdem sırasına göre; Hasan Özönder, Prof. Haşim Karpuz, prof. Ali Osman Öztürk, Doç. Yaşar Erdemir; “ağır misafirler” İsmail Detseli, Ali Işık, Zeki Oğuz, İbrahim Dıvarcı, Ahmet Kuş… Keşke yerim olsaydı da herkesi saysaydım.
Yemek, İhsan Kayseri’nin uyarısı üzre yenildi; göbeklerde sini arasında dört parmak aralık konarak başlandı. Ama, hiç kimse de eski “Gonyalı formu” kalmamı; göbekler bir parmak bire siniye yaklaşmadı.
Giderken “Diş kirası”nı da aldık, Müze Müdürü Hasan Yaşar’dan içinde “peynir şeker”ler olan küçük bir torba… İçinde de “-Diş Kirası” -Yaşayan Eski Konya Evi Hatırası- Ramazan 2014 yazıyor. Çok hoş olmuş; müzeme koyup saklayacağım.