Ayaklarımı dermansız kılan şey neydi?
Hareket ettirmeyen. Adım attırmayan. Öz değerimi düşüren. Özgüvenimi aşağı çeken.
Düşüncelerin dedi. Korkuların. Olumsuz düşüncelerin. Bir daha olmayacak diye fısıldayan. Bu son diyen. Hepsi aynı. Her şey aynı. Uğraşmak boşuna. Anlamı yok diyen… Bunlar tüketiyor seni. Bir amaç yoksa devinim de yoktur. Anlamı olmayansa amaç değildir. Onu niçin yapman gerektiğine ilişkin hatırı sayılır ve ikna olacağın bir anlam. İhtiyacın olan bu.
Ne zamandır yanımdaymış. Konuşunca fark ettim. O konuşunca ona yöneldim. Düşüncelerimle boğuşmaktaydım. Sabah kalktığımda yorgundum. Bedenim bütünlükten yoksundu. Kollarım, bacaklarım, başım hepsi kendi başına buyruk gibiydiler. Birisi devinmek istiyor diğeri uyuşmak sanki. Hepsi başka bir yöne yönelmiş. Komutadan yoksun askerler gibi.
Doğru der gibi başını salladı. Eğer emrin altındakilere bir harita vermezsen, hedef tayin edip bunun ne anlama geldiğini anlatmaz ve onları ikna edemezsen hareket etmezler, emrini dinlemezler. Hareket etseler bile çabuk yorulurlar. Sürekli güçsüz, yorgun ve takatsiz hissederler kendilerini. Zevk almazlar yolculuklarından. Yaşamlarından. Etkili, enerjik, dengeli, neşeli yürümelerini ve yaşamalarını istersen bunu yapmaya değer bir anlam yüklemelisin yolculuklarına. Yaşam gibi. Yaşam da bir yolculuk değil mi?
Anlamı mı yitirdim ben? Ne zamandır durgunum. Akmayan bir su gibi üzerimde pislik mi biriktirdim? Durdukça kirlendim. Kirlendikçe durdum.
Bir şey söylemedi. Kendi düşüncelerimle meşgul olduğumdan sanki biraz daha bekledi. Kulağımı tam açıncaya kadar. Gönle kulak yoluyla ilaç verme zamanıydı aslında. Konuşmalarım da o konuşsun diye. Durdum. Durdurdum. Tamamen ona yöneldim. Hatta tüm bedenimle. Konuştu:
Su durdu mu pislenir. Pislenince de duygu ondan iğrenir, onu istemez (Mesnevi.5/200.)
Eller, ayaklar ve diğer organlar askerler gibi durduğunu hisseder. Onları harekete geçirecek olan şeyse duygular. Motivasyonun kaynağı duygudur. Motivasyon hatta iki duygu arasında kalan devinimdir. Devinimin bir anlamı varsa ve o devinimin sonunda yaşanacaklar anlamlıysa, buna inanıyorsa var gücüyle devinirler. Yorulma bilmezler. O yüzden komutanın, padişahın inanılırlığı da önemlidir. Sadece anlam yüklemesi yetmez aslında, yüklediği anlamların da inanılır olması gerekir. Durunca kirlilik artar ve duygu kendinden iğrenmeye kendinden uzaklaşmaya başlar. Ardından kendine kızgınlık ve öfke başlar. Bazen bu öfke kirletenlere yönelir. Bununla kendini korumaya çalışır. Fakat nafile eninde sonunda kendine dönecektir öfkesi, kızgınlığı. Halbuki, kirlenmek normaldir. Mademki su. Mademki su olmayı kabullenmiş. Kirletecekler. Kirleri sudan başka ne temizler ki. Su yerine kir olmayı mı tercih edersin?
Hayır dedim. Su olmak kir olmaya yeğdir.
O zaman dedi. Su olduğundan dolayı şikayet etmekten vazgeç. Yeniden temizlenip akışa geçmeye odaklan.
Anlamlı geldi. Bana bir hedef tayin etmeye ve bir amaç belirlemeye başlamıştı bile. Bu bile gülümsetti. Ellerimde ve ayaklarımda bir canlılık belirtisi hissettim. İlk adım temizlenme isteği.
İyi de nasıl? Nasılı ben demedim. Yere bağdaş kurup, başını öne eğip duran adam söyledi. Belli ki kirletenlerle meşguldü. Neye yarayacak ki dedi. Katılığı ve inatçılığı can sıkıcıydı. Yumruklarımı sıktım. Elimden tuttu. Dur dedi. Uzunca bir zamandır hikaye anlatan bir masalcı gibi sözün orta yerlerindeymiş gibi, onunla ilgisizmiş gibi, hikayede sözü geçen birine seslenirmiş gibi konuştu:
A inatçı, sen inat ettikçe onlar da ederler. “Sen onları bekleyedur onlar da bekliyorlar!..(Mesnevi.5/260)
Anlayanaydı sözü. Sonra tekrar bana döndü:
Ey kalp hastası, ilaca sarıl. Bütün tedbir, mizacı değiştirmeden ibarettir.
Ey yemeğe rehin düşüp hapiste kalan, sütten kesilmeye tahammül edersen yakında kurtulursun.(Mesnevi.5/294-295)
Bu lafları çok duydum dedi adam. Boş lafa karnım tok. Olmuyor. Olmuyor. Beni kimse anlamıyor. Bunaldığım daraldığım da yanıma kar kalıyor. Daha devam ediyordu ki konuşmasına. Uzaklaşalım dedi. Yanından uzaklaştık. Oturduğu yerdeki acı tahammül edilemeyecek hale gelinceye kadar devinmeyecek dedi. Su olmayı kabullenmediği sürece kir kalacak. Biz işimize bakalım. Sonra biraz da gülümseyerek ilave etti:
Tanrı aleme ne de hoş, ne de güzel bir sofra yaymıştır. Fakat o sofra, aşağılık kişilerin gözlerinden pek gizlidir.
Alem nimetlerle dolu bir bağ olsa fare ve yılan yine toprak yer.
İster kış olsun ister bahar, onların gıdası topraktır. Fakat sen varlığın beyisin, nasıl olur da yılan gibi toprak yersin?
Tahtanın içindeki kurt, kimin böyle güzel helvası var der.(Mesnevi.5/300-303)
Su olmak ne demek? Sordum. Bilmeyi istedim. Başımı okşadı. Gözleri önce gözlerime ulaştı sonra da gönlüme.
Su, birisinden altın keseleri çalmış, nerede bir müflis diye her tarafa koşan birine benzer.
Yahut bitmiş otlara dökülür; yahut bir yüzü yunmamışın yüzünü yıkar.
Yahut da denizlerde elsiz ayaksız gemiyi hamal gibi başında taşır.
Onda yüz binlerce ilaç gizli. Çünkü her ilaç olduğu gibi ondan yetişir gelişir.
Her incinin canı, her tanenin gönlü, bir eczane gibi olan suda yürür durur.
Yeryüzü yetimlerini o besler, kuruyup kalmış kişileri o yürütür.
Fakat mayası bitti mi bunalır, yeryüzünde bizim gibi şaşırır kalır.(Mesnevi.5/210-216)
Son cümle banaydı. Mayası bitince yeryüzünde bizim gibi şaşırıp kalır. Bizim gibi dediği ben. Su da yorulur. Kirlenir. Durağanlaşır. Lanetler yağdırıp kirlerden şikayet etmek değil çözüm. Temizlenip maya tutup yeniden akmak gerek. Bunları ben söyledim. Sonra utanıp bağışlayın der gibi yüzüne baktım. Mahcup. Bu kez uzaklara bakıyordu.. Nasıl diye sormuştum ya. Bulandıktan sonra nasıl temizlenir su? Anlattı:
İçten feryada başlar; Yarabbi, bana ne verdiysen verdim, yoksul kaldım.
Sermayemi temize pise döktüm sarf ettim. Ey sermaye veren, daha yok mu?
Tanrı buluta onu iyi bir yere götür der. Güneşe de ey güneş der onu yukarıya çek!
Onu türlü türlü yollara sürer, nihayet ucu bucağı olmayan denize ulaştırır.
Bu sudan maksat velilerin canıdır. O can, sizin kirliliklerinizi iyiden iyiye yıkar, arıtır.
Yeryüzündekilerin hıyanetliklerinden bunaldı mı yine arşa, temizlik bağışlayana gider.
Yine o taraftan eteğini çeke çeke gelir, o okyanusun temizliklerinden yeryüzündekilere ders vermeye koşar.
Halkla karışmadan yoruldu mu o sefer “ey Bilal, sesinle bize bir huzur ver, bir istirahat ver.”
Ey güzel sesli Bilal ezan okunan yere çık, göç davulunu çal der.
Can sefere gitti beden kıyamda. Bu yüzden namaz bitince selam verilir işte.(Mesnevi.5/217-226)
Ayağa kalktı. Gitmeye koyuldu. Giderken unutma dedi:
Tortu güçlüktür, safı da kolaylığı. Saf, hurmaya benzer, tortu da hurma çağlasına.
Güçlük kolaylıkla beraberdir, kendine gel, ümidini kesme. Bu ölümden sonra hayata yol var.
Oğul ferahlamak istiyorsan cüppeni yırt da o saflıktan hemencecik baş çıkarsın.
Sofi saflığı dileyen kişidir. Sofilik, sof elbiseyle, terzilikle, yavaş yavaş yürümekle olmaz.( Mesnevi.5/360-363)
www.pozitifdegisim.com