Geçtiğimiz Cuma ve cumartesi marifet iltifata tabi idi.
Konya’da Su Medeniyeti Sempozyumu gerçekleştirildi.
KOSKİ Genel Müdürlüğü ve Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi gerçekten de büyük bir alkışı ve takdiri hak ettiler. Muhteşem bir organizasyonla birlikte çok sayıda saygın bilim adamı ve onları dinleyenleri Bera Otel’in kubbeli salonunda bir araya getirdiler.
Toplantının sonunda yapılan değerlendirme oturumunda katılımcılar adına görüşlerini açıklayan bilim adamları, oldukça başarılı bir sempozyumun gerçekleştirildiği hakkında hem fikirdiler. Bundan sonraki bir araya gelişlerin su ile ilgili daha ayrıntılı ve detaylı konuları içermesinin uygun olacağını belirttiler.
Su ile ilgili bu kadar çok söylenebilecek ve daha da söylenmemiş mevzunun olduğunu görmek ilginçti.
Hayatın kaynağı, içinde yüzdüğümüz, varlığımızı devam ettiren, sonlandıran, ikram edilen, saklanan, kısıtlanan, temizleyen, eksikliği hissedilen, sanat ve edebiyatın vazgeçilmezi, tedavi eden, hasta eden, savaşlara ve barışlara neden olan, korkulan, boğan, dinlendiren, duyulan, göze ve gönle ferah veren… daha bir sürü sıfat. Hepsi de suya ait. Bunlar konuşuldu.
Su ile münasebetin sanıldığı kadar kolay olmadığını öğrendim ben kendi adıma. Ciddi sorumluluğu olduğunu. Bugün Koski’nin yaptığı işi geçmişte Su Yolcuları adı verilen örgüt yaparmış. Onu öğrendim. Bireysel anlamda Prof. Dr Saffet Köse’nin bizi ikaz ettiği gibi su kaynaklarını, su yollarını ve çevreyi kirletip tahrip etmenin lanet sebebi olduğunu öğrendim. Kaynağını Peygamber sav Hadisi olarak gösterdi. Doç. Dr Mustafa Küçükaşçı’dan Zemzem’i dinlemek çok güzeldi. Özellikle de ilgimi çeken kısım şu oldu: Geçmişte önde gelen alimler Zemzem’in ne niyetle içilirse ona yol açacağına dair sözü test etmişler kendilerince. Buna dair anekdotlar ilginçti. Kısmet olur da yeniden gidip kaynağında içebilirsem ben de hazırladım bazı niyetleri şimdiden.
Konyalılar çok ilgi gösterdi mi? Sayısal olarak bakılırsa hayır. Amacım Konyalıları eleştirmek değil. Belki şu tartışılabilir, daha çok insanın yararlanması nasıl sağlanabilirdi? Zaten bildiriler bir kitapta toplanacak. Bu büyük bir kazanım. Yapılanın zaten kendisi başlı başına bir fayda.
Ben bu toplantıya şöyle baktım, kendimce şöyle değerlendirdim: Bize verilen nimetlere teşekkür etmek, şükretmek o nimetin devamına vesile olur bunu hepimiz biliyoruz. 2 gün boyunca biz aslında su nimetini bize verene şükrettik. Suyu sadece eksik olduğunda yağmur dualarıyla hatırlamadık. Varken de, iyi zamanda da bu nimeti konuştuk. Şükürler ettik. Aziz ettik. Bizler de aziz olalım diye. Toplantılar sırasında sürekli bunu düşündüm. O yüzden bu toplantıya vesile olanlar, katkıda bulunanlar, emeği geçenler ve her kim tutmuşsa bir ucundan, bir yerlerinde bulunmuşsa hepsi de azizler, aziz olacaklar, ferasetleri artacak, görüşleri genişleyecek, hikmete ulaşmalarına vesile olacak. Bunu nerden söylüyorum? Hz Mevlana’dan: Teşekkür etmek ferasetin artmasına neden olur diyor zira.
Hz Mevlana’nın da çok sık kullandığı bir metafordur su metaforu. Bakın nasıl tanımlıyor onu:
Su, birisinden altın keseleri çalmış, nerede bir müflis diye her tarafa koşan birine benzer.
Yahut bitmiş otlara dökülür; yahut bir yüzü yunmamışın yüzünü yıkar.
Yahut da denizlerde elsiz ayaksız gemiyi hamal gibi başında taşır.
Onda yüz binlerce ilaç gizli. Çünkü her ilaç olduğu gibi ondan yetişir gelişir.
Her incinin canı, her tanenin gönlü, bir eczane gibi olan suda yürür durur.
Yeryüzü yetimlerini o besler, kuruyup kalmış kişileri o yürütür.
Fakat mayası bitti mi bunalır, yeryüzünde bizim gibi şaşırır kalır.(Mesnevi.5/210-216)
Peki bulanınca ne yapar?
İçten feryada başlar; Yarabbi, bana ne verdiysen verdim, yoksul kaldım.
Sermayemi temize pise döktüm sarf ettim. Ey sermaye veren, daha yok mu?
Tanrı buluta onu iyi bir yere götür der. Güneşe de ey güneş der onu yukarıya çek!
Onu türlü türlü yollara sürer, nihayet ucu bucağı olmayan denize ulaştırır.
Bu sudan maksat velilerin canıdır. O can, sizin kirliliklerinizi iyiden iyiye yıkar, arıtır.
Yeryüzündekilerin hıyanetliklerinden bunaldı mı yine arşa, temizlik bağışlayana gider.
Yine o taraftan eteğini çeke çeke gelir, o okyanusun temizliklerinden yeryüzündekilere ders vermeye koşar.
Halkla karışmadan yoruldu mu o sefer “ey Bilal, sesinle bize bir huzur ver, bir istirahat ver.”
Ey güzel sesli Bilal ezan okunan yere çık, göç davulunu çal der.
Can sefere gitti beden kıyamda. Bu yüzden namaz bitince selam verilir işte.(Mesnevi.5/217-226)
Su gibi olalım inşallah…
Esenlik dileklerimle…