Suat Altınsoy'la...

Bir memur çocuğu olarak büyüyen, elektrik mühendisi olmayı hayal ederken hukukçu olan Refah ve Fazilet partilerinin en görkemli dönemlerinde yöneticilik yapan Altınsoy, bugünse kentin en başarılı avukatları arasında gösteriliyor.

Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri


 


Uğur ÖTEKE


 


Bir memur çocuğu olarak büyüyen, elektrik mühendisi olmayı hayal ederken hukukçu olan Refah ve Fazilet partilerinin en görkemli dönemlerinde yöneticilik yapan, bugünse kentin en başarılı avukatları arasında parmakla gösterilen


Suat Altınsoy


Bu haftaki konuğumuz genç yaşına rağmen günümüzde siyasette ve hukukta başarı merdivenlerini hızla tırmanarak zirveye doğru yol alan Suat Altınsoy. Başarılı hukukçu 40 yaşında eriştiği olgunluğun haklı gururunu yaşarken dolu dolu geçen ilginç yaşamı ile de dikkatleri çekiyor. Suat Altınsoy 14.Temmuz 1966 yılında Karaman’da dünyaya gelmiş ve 2 yaşında ailesiyle birlikte Karaman’dan Konya’ya göç ederek artık Konyalı olmuş. PTT’de Muhasebe Şefi olan Ali Altunsoy ve ev hanımı Ayşe hanımın 6 çocuğundan biri olan minik Suat doğduğu evi hayal de olsa hatırlıyor. Karaman eski garajının içinde, önünde çeşme olan ev minik Suat için ayrı bir anlam taşıyor. Babasının görevi gereği Konya’ya gelen Altınsoy ailesi İhsaniye civarında bir apartmanın zemin katına yerleşir. Baba Ali Altonsuy’un yeni görev yeri ise PTT’de muhasebe şefliğidir. Kardeşleri Sema, Suavi, Selçuk, Seher ve Sinan ile bu ev artık yeni yuvalarıdır. Evin kenarından geçmekte olan tren yolunun ötesi ise bomboş, göz alabildiğine uzanan tarlalardır, tren yolunun öbür yanında tek bir çatı dahi yoktur. Suat 6 yaşına geldiği zaman babası PTT Müdürü olmuştur.


 


EVE MERDANELİ ÇAMAŞIR


MAKİNASININ GELDİĞİ GÜN


İhsaniye’deki zemin katta küçük Suat’ı en çok mutlu eden olay ise babasının taksitle aldığı merdaneli çamaşır makinesinin geldiği gündür. Babası artık yeni görevi sebebiyle geçici olarak iki üç aylığına ilçelere gitmekte, anne Ayşe Hanım altı çocuğu ile evde hem annelik hem de babalık yapmaktadır.


AYDINLIKeVLER’E GÖÇ VE


CUMHURİYET İLKOKULU         


Altınsoy ailesi daha sonra Aydınlıkevler’de PTT çalışanları tarafından yaptırılmakta olan kooperatif evlerine taşınırlar. Suat da Cumhuriyet İlkokulu’na kayıt olur. Aydınlıkevler’de o yıllarda henüz asfaltlı yol yoktur.


PARAM OLMAYINCA


AYDINLIKEVLER’E KADAR YÜRÜDÜM       


İşte ilkokul, Aydınlıkevler dediğimiz zaman Suat Altınsoy’un unutamadığı bir anısı: Abim 5. sınıfa gidiyordu. Ben birinci sınıftım. İkimiz de aynı okula gidiyorduk ve dolmuş ,otobüs parası, biletler hep onda dururdu. O gün abimi çıkışta bulamadım Öğlen eve dönmem lazımdı. Dolmuşa bindim. Kafamdaki kurgu şu idi. Para isteyeceklerdi. Yedi yaşında idim, para yok yarın vereyim diyecektim. Nalçacı’daki şimdi eski otogarın oraya geldiğimiz zaman müşteri az olduğu için şoför bana dönüp ‘Sen öbür minibüse geç’ deyiverdi. İndim ama öbürüne binmeye cesaret edemedim. Ve Aydınlıkevler’e kadar tek başıma yürüyerek eve gittim. Bir de çocukken Orduevi’nin önünde her pazartesi ve Cuma günleri yapılan bayrak törenler beni çok etkilerdi.


OKULDA SIRA OLMADIĞI İÇİN


EVDEN SANDALYE GÖTÜRÜRDÜK


‘2. sınıfta Aydınlık’taki ilkokula geçtik. Okulda sıra yoktu. Oturmak için evden sandalye taşırdık. 8 yaşındaydım ve her gün tahta sandalyeleri yanımızda götürürdük.. Hatice Arslan öğretmenimizdi. 3. sınıfta iken ablam öğretmen olmuştu. Tayini Karaman’ın Güvez köyüne çıkmıştı. Ben de ablamın yanında bir erkek (!)  olarak gidecektim. 9 yaşındaydım. Köy okulları tek sınıftı. Bir, iki, üçüncü sınıflar sabahçı, dört ve beşinci sınıflar öğlenci idi. Ablamla tek göz odalı tuvaleti dışarıda olan bir evde kalıyorduk. Köyde çok sayıda mağara evler vardı. Kışın ise köyün şehirle bağlantısı kesilirdi.’


İLK SOSYALİZM BİLGİLERİNİ


İSA HOCAMIZDAN ALDIK


‘Burada unutamadığım bir İsa hocamız vardı. Sosyalizm ile ilgili ilk bilgileri ondan aldık. İyi bir solcu idi. Arkadaşım pek yoktu, sık sık köyün çobanıyla ile davara giderdim. 4. sınıfta iken babam Ilgın’a tayin oldu. Artık gezici değil, sabit müdür olmuştu. Ben de babamla geziyordum. Taşkent’te kalıyor. Ereğli’ye gidiyor, 10-15 günde burada kalıyorduk. Burada Atatürk İlkokulu’na gittim. Emine Öz isimli hocamız oldu. Beşinci sınıf öğrencisiydim. Bu hocamızın çocuğu Levent Öz ilk ciddi arkadaşım oldu. Levent daha sonra Deniz Lisesi’ne gitti. Oradan da Deniz Harp Okulu’na gitti. Sonra bağımız koptu ve bir daha görüşemedik.’


İLK BİSİKLETİM ILGIN’DA ALINDI


‘Burada tabii Ilgın kaplıcalarını da unutamam. Sıcak sulug havuz beni çok etkilemişti. Mesela rahmetli Suavi abim bir süre burada İşletme Müdürlüğü de yapmıştı. İlk bisikletim burada tam bin 750 liraya alındı. Kırmızı idi. Cuma günü Pazar kurulurdu. PTT’nin önünde köylülerin havalelerini doldurur, para kazanırdım.’


MEMUR ÇOCUĞUNUN ŞEHRE


ŞEHRİN DE MEMUR ÇOCUĞUNA VEFASI OLMAZ


‘İlkokulu burada bitirdik. Bu kez babamın tayini Karapınar’a çıktı. Buranın da üstü lojman altı PTT binası idi. Çocukken bile çok gezdim, ama şunu anladım ki memur çocuğunun şehre, şehrin de memur çocuğuna vefası olmaz.’


AYDINLIKEVLERİ’NDEKİ EVİMİZ


SİYASETİN MERKEZİ OLUYOR


‘Orta iki’deyken tekrar Konya’ya geliyoruz. Aydınlıkevler’e yeniden döndük. Suavi abim Fen Edebiyat Fakültesi’ni kazandı. Artık müthiş bir siyaset ve kavga var. Bizim ev öğrenci evi olarak kullanılıyor. Aydınlık ise siyasetin bir görüşüne hâkim semt. Bizim evde yönetimin mekanizması.’


ORTAOKUL ÖĞRENCİSİYKEN


BOLU’YA KAYAĞA GİTTİM


‘Okuldayken izci oldum. İzci liderimiz Recep hocaydı. Birkaç çadır ile Beyşehir’de kampa gittik. Ardından Bolu Abant kayak kampı. Yıl 1978. Konyalı bir öğrenci olarak o yıllarda iyi kayak yapıyorduk.


12 EYLÜL OLDU


PTT LİSELERİ KAPATILDI


‘Karma Ortaokulu’ndan sonra PTT Lisesi sınavlarını kazanmıştım. Ben de babam gibi PTT’ci olacaktım. Aynı zamanda Sanat Okulu sınavlarına girmiş elektrik elektronik bölümünü kazanmıştım. Kazandığımı öğrendiğim o gün Konya’da Milli Selamet Partisi’nin Kudüs’ün Kurtuluşu yürüyüşü olmuştu. Ve ertesi gün de ihtilal oldu. Bu arada PTT liseleri kapatıldı ve bizim de Ankara yolu kapandı.’


BABAMIN MANTIĞI İLE TV TAMİRCİLERİ


CANAVAR GİBİ PARA KAZANIYORLARDI


‘O yıllarda TV hızla yayılıyor ve TV tamircileri de canavar gibi para kazanıyorlardı.


 Bizd e bir dükkan, bir tornavida, bir ölçü aleti ile hayatımızı kurtarma mantığını düşünüyorduk 2. sınıfta Teknik Lise’ye geçtim. Notlarım çok yüksekti.’


EML İNSANA EL BECERİSİ


VE GÜVEN KAZANDIRIYORDU


‘EML’de arkadaşlık, dostluk müthiş bir şeydi. 12 saat ders yapardık. Okul bize müthiş bir el becerisi ve güven kazandırıyordu. Okulda kazandığım bütün hünerlerimi ve el becerilerini evde hala kullanırım. Bizim eve usta girmez. Okulda 24 kişiden 22’si üniversiteyi kazanmıştı.’


LİSEDE HAYATLA DALGA


GEÇMEYE BAŞLADIM


‘Lisede mizah anlayışım hayatla dalga geçmeye yöneldi. Mesela bir gün arkadaşlarla iddiaya girdim. Herkes sınıfa tek tek giriyordu. Ben açık pencereden çıkıyor, tekrar giriyordum. Bunu üç defa tekrarladım. Ve hocamız fark etmedi.


KİMYA ÖĞRETMENİ O (!) ADAM


 ‘Ders çalışmak isteyen, ama dershaneye maddi imkânsızlıktan gidemeyen bir grup oluşmuştu. Ali İhsan Sılkım (GAZNET’in Genel Müdürü), Mustafa Doğan (Karatay Belediyesi’nin avukatı) ve ben artık üçümüz birlikte idik. Kimya öğretmeni olan bir adamın varlığından haberdar olduk. Yardım için ona gittik.‘Hocam çalışmak için bize teksir kâğıdı lazım’ dedik. Bizi ilk defa görüyordu. Çıkardı bize adam başı 200 sayfa teksir kâğıdını birden verdi. Biz ise beş on sayfa bekliyorduk. Bu hoca 1991’de aday oldu. İlk oyumu 1991’de kullandım ve ona verdim. Evet bu kimya hocası Haşim Bayram hocaydı.’


SINAVDA TV’DEN DUMANLAR


GELMEYE BAŞLAYINCA


‘Haziran Eylül dönemlerinde sınava girerdik. En zorlarından biri TV’ydi. O gün iki soru ezberledim. Biri TV’nin blok şeması idi. İkisi de çıktı. O gün sınavdan geçen tek bendim. Sonra atölye sınavına girdik. Orada TV’de ölçü yapacaktık Cengiz, Mesut ve ben TV başındaydık. Mesut ölçüme başladığı zaman TV’den dumanlar gelmeye başladı. Hemen TV’yi kapattık. Davut hoca oradan bağırdı: Oğlum şu dumanı bir daha çıkartın da ben de göreyim!


ELEKTRİK MÜHENDİSİ OLACAKTIM


HUKUK FAKÜLTESİNİ KAZANDIM


‘Elektrik mühendisi olmayı hayal ediyordum, ama 7. sırada yazdığım Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Önce çok bozuldum. Ama rahmetli annem sevinmişti. Gitmeyeceğim, okumayacağım, seneye tekrar sınava filan gireceğim dedim. Birinci sınıfta okurken ise sınava girmeyi unuttum ve hukukçu olduk


‘MESCİD AÇARSANIZ


BİZDE KİLİSE İSTERİZ’


‘Önce Gazi Yurdu, daha sonra Cumhuriyet yurduna geçtik. Burada Anadolulu tipler daha bize yakın bir çevre olmuştu, samimi idiler, kaynaştım. Cumhuriyet Yurdu ideolojik idi. Yurt toplantısında müdüre istek ve şikâyetleri bildiriyorduk. Biri mescid açılsın dedi. Oradan biri kalktı ve mescit açarsanız, biz de kilise isteriz deyiverdi. Burada bu dünyada bir sürü insanın olduğunu anlıyordum.’


TAHTA DOLAPLARDA KURŞUN İZLERİ VARDI


‘Yurtta su akmıyordu. Ciddi anlamda ideolojik gerginlik vardı. İnsanların tavırlarında, ilişkilerinde kamplaşmalar hissediliyordu. Tahta dolaplarda kurşun izleri vardı. İki senede yurt temsilciliği seçimi oluyordu. O döneme kadar hep solcuların elinde idi. İlk defa o yıl sağcıların eline geçti.’


MURAT AKSU, HALUK İPEK VE


SADULLAH ERGİN İLE BİRLİKTE İDİK


‘Murat Aksu ile tesadüfen tanıştık. Babası Antep valisi idi. Ama vali çocuğuyum demezdi. Antep’te evleri sorulduğu zaman valiliğin o tarafta derdi. Haluk İpek bizden bir üst sınıf   ta idi.. Bir ağabeymiz de Sadullah Ergin. O bizim bankamızdı. İdeolojik birlikteliğimiz fazla idi. Yurtta mescidi, Ankara Hukuk’ta mescidi açan ilk grup bizdik.’


EMNİYETTE UNUTAMADIĞIM OLAY


Bir akşam Kırıkkaleli Abdullah ile yurdun önünde sigara içiyorduk. Bir polis minibüsü geldi ve hemen bizi aldılar, kimliğime bakıp arabada bana ‘Ne torunusun Mevlana torunu mu?’ dediler. Ben de ‘dedemin torunuyum’ dedim. Biri ‘Çok da şakacıymışsın, görüşürüz’ dedi. İlk ifadeden sonra beni bir renoya bindirdiler. Sağıma soluma iki adam oturdu. Önde amir ve şoför. ‘Gözlüğünü çıkar biz gözlüğümüzü takacağız’ dediler, gözlerime bir bant taktılar. Sorgu başlamıştı. Yumruk yiyordum. Bana sağcıların solcuların eylem yaptığını sorup dövüyorlardı. Ertesi gün ise bırakmışlardı (Konuğumuz bu kötü anısını anlatırken geriliyor, sanki o günleri yeniden yaşıyordu. Tabii ki biz de bu bölümde anlatılanların yarısını bile sizlere aktaramıyoruz.)


SABAH RAFADAN YUMURTA


ÖĞLEN PATATESLİ YUMURTA


AKŞAM MENEMEN


Mustafa Akmeşe Bahçelievler’de bodrum katında bir evde kalıyordu. Hafta sonları oraya yıkanmaya giderdim. Yazın bütünlemelerde orada ders çalışırdım. Mustafa Akmeşe ile aynı evde kalmamıza rağmen günde 18-20 saat ders çalışmaktan birbirimizi ancak üç öğün yemek yerken görürdük. Sabahleyin rafadan yumurta, öğlen patatesli yumurta, akşam menemen yerdik. Yumurtlamamıza az kalmıştı. (Dedikten sonra burada kahkahayı patlatıyor ve biraz olsun az önceki kötü ortamdan kurtuluyordu.)


HÜSEYİN SÖNMEZ’İN


YANINDA STAJ YAPTIM


Okulu bitirdikten sonra Konya’ya geldim ve Avukat Hüseyin Sönmez’in yanında staj yaptım. Benim üstadım kendisidir. Kendisinden çok şey öğrendim


ASKERDE MERASİM KOMUTANI İDİM


Vatani görevim için önce Tuzla Piyade Okul’una gittik. Gittik diyorum, üç arkadaştık: Abdullah Dölek, Metin Karaçil ve ben. Tuzla’da eğitim gerçekten çok ağırdı. Tavşantepesi, ağır kış şartları ve eğitim denildiği zaman parlament sigarasından bir nefes çekmek aklıma geliyor. O bana sunulan bir hediye gibiydi. Meslek kur’ası için Konya’ya geldim. Kur’a da önce boş çektim. Normal kuramda ise ikinci olarak Denizli’yi çektim. Çanakkale’ye gittik Deniz piyadesiydim. Burası hayatımın rahat ve hoş bir bölümüydü. Tören komutanıydım. Deniz Kuvvetleri’nde hakim, savcı olmayı reddettim.


SEYFİ OKTAY DÖNEMİNDE


HAKİM OLAMADIM


Askerlik döneminde nişanlandım. Eşim hakimlik stajını yapıyordu. Daha sonra Mardin’de hakim adayı olarak görev başladı. 91’de evlendik. Beni Seyfi Oktay Adalet Bakanıyken sırf ideolojik sebepler yüzünden hakim yapmadılar. İki sene sonra eşim istifa etti ve Konya’ya geldi. 1995’in Nisan’ında abim Suavi trafik kazasında vefat etti. Aynı yıl Temmuz ayında kızım Elif doğdu. 


TAHİR AKYÜREK BENİM HAYATIMA YÖN VERDİ


‘1992’de Tahir Akyürek ile tanıştım. HUDER kuruldu. Sonra kendisi Ticaret Odası Genel Sekreteri oldu. Israrla Hukukçular Derneği’nin bize geçmesi baskısı uygulanıyordu. O da Başkan olmalıydı. Ben zaten çok gergin bir adamım. Son söyleyeceğimi ilk söyleyen bir adam olmuştum. Dik taraflarımız yoğunluktaydı. Üslubum yoktu. Ta ki beni yönlendirinceye kadar. Daha sonra o başkan ben de başkan yardımcısı oldum. Epey birlikte çalıştık.. Baro solun elindeydi. Ben ise yönetime giren ilk sağcı avukat oldum. Tahir Akyürek Refah Partisi’ne girince ben de Refah’ın Meram Başkan Yardımcısı oldum. Yıl 1997. İl Başkanı Mehmet Sözen’di. Kendi siyaset yapım içerisinde bunun uygun olmadığına karar verdim. Aslında patronu bırakmak da istemiyordum. Kendisine durumu ısrarla açtım. O da ‘Bak kapatılma sürecinde bırakırsan kaçtı derler. Sabret bu yaptığın şık olmaz’ dedi. Bırakamadım, daha sonra parti kapatıldı.


FAZİLET PARTİSİ VE YİNE


TAHİR AKYÜREK


1998’de oğlum Ahmet dünyaya geldi. Fazilet Partisi Meram İlçe Başkanlığı teklif edildi. Biz kulağımızın üzerine yattık. Bu arada İl Başkanlığı için Tahir Akyürek’in adı geçiyordu. Bana ‘Ben olmayabilirim, sen ol’ diyordu. Ben de tamam dedim. Çünkü onun olacağının ışığını görmüştüm. ‘Tarihi açan, tarihi kapatan adam’ olarak siyaset sürecinde gerginliği bırakmayı, sabırlı olmayı, yumuşak davranmayı, sabrı, beklemeyi ve de izlemeyi öğrendim.


KABINA SIĞMAYAN HUKUKÇU


Genç hukuk adamı bu süreçte yazarlık, Gençlik FM’de siyasi analiz program yapımcılığı yaparken, halen su altı dalgıçlığı, judo ile uğraşıyor org çalıyor. Düzenli olarak haftada üç kez yüzüyor.