Tevbe, en güzel bir biçimde günahları terk etmektir. Tevbe, bir çeşit, itirafta bulunarak, yapılanlardan özür dileme şeklidir. Aynı kökten gelen ‘tevvâb” ise, pişmanlık işini çok yapan kimse demektir. Bu bağlamda, tevbe lafzı hem Allah hakkında ve hem de insan hakkında kullanılır. İnsan hakkında, günahları terk etmeyi, Allah hakkında ise, cezalandırmaktan dönmeyi ifade eder. İslam inancında, hiçbir günahkârın tevbe ile affolunamayacak bir günahı düşünülemez. Bilindiği gibi büyük günahların başında şirk gelir. Allah, kulunun tevbesi ve iman ile onu da affeder. Kur’an’da; “Kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz”[1] âyeti, tevbe etmeyenler hakkındadır. İslam’ın yayılış tarihine baktığımız zaman ilk yıllarda Mekke toplumunda birçok müşrikin İslam’a girdiğini görürüz. Onlar, İslam’a girmekle birlikte, Allah onların önceki günahlarını silmiştir. Dolayısıyla, adı şirk bile olsa, eğer bir kimse yaptığı bu hatadan dolayı Allah’tan bağışlanma diler ve hayatını tevhide uygun bir şekilde yeniden düzenlerse, bundan onun bağışlanacağı çıkarılır.
İşte mü’min insan, her biri Allah’a bir isyan şekli olan masiyetleri bırakıp terk etmelidir. Allah’ın emir ve yasaklarına uygun hareket etmeyen herkes için tevbe etmek dinimizde vaciptir. Günahlardan dolayı tevbe etmenin gerekliliği konusunda Kur’an’da birçok emir ifade eden âyetler vardır. Bu âyetlerden bazıları şunlardır:
“Ey mü’minler! Topluca Allah’a tevbe ediniz. “[2]
“Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri sever.”[3]
Diğer yandan Tevbenin gerekliliği konusunda Hz. Peygamberden gelen birçok rivayet vardır:
“Günahından dolayı tevbe eden hiç günah işlememiş gibidir.”[4]
“Demirin pası gibi, kalbin de pası vardır. Kalp pasının parlatılması, istiğfar iledir.”[5]
Yukarıda geçen âyet ve rivayetlerden anladığımız kadarıyla, insana düşen sorumluluk, işlediği günahlardan dolayı Allah’tan bağışlanma dilemektir. Nasıl ki, namazın, orucun, zekâtın ve haccın bir takım erkânı ve şartları varsa, günahlarımızdan dolayı, yapacağımız tövbelerin de bir takım rükünleri ve şartları vardır. Ehl-i sünnet âlimleri eserlerinde tevbenin Allah katında kabul edilmesinin belli başlı şartları olarak şu hususları saymışlardır:
İşlenilen günahı terk etmektir. Günahlardan arınmanın birinci şartı budur. İçkinin haram kılınışıyla ilgili âyetin sonunda: “Şeytanın pis amellerinden kaçınınız ki felaha erişesiniz.”[6] Gıybeti terk etmekle ilgili bir âyette de: “Bu konuda Allah’tan sakının”[7] buyrulduktan sonra, Allah’ın tevbeleri kabul edeceği beyan edilir.
Geçmişte işlenilen günahlardan dolayı pişmanlık duymaktır. Bunun anlamı, işlenilen günahlardan nefret etmektir. İmam-ı Gazali bu nedamet halini, günahların verdiği iç sancı olarak nitelendirir.[8]
Gelecekte bir daha günaha dönmemeye azmetmektir. Mesela farz olan namazı kılmakla ve farz olan orucu tutmakla emrolunduğumuz ibadetleri bir daha terk etmeyeceğimize söz vermek gibi.. Bu konuda Yüce Allah bizden sadece dilimizle kuru bir tevbe lafzını tekrarlamayı değil, bununla birlikte fiili tevbeler istemektedir. Kur’an’da: “Ey insanlar! Yürekten tevbe ederek Allah’a dönün ki, Rabbiniz kötülüklerinizi örtsün”[9] buyrulur. Bu âyette geçen “tevbe-i nasuh” ifadesi, insanın işlediği bir günahı, tekrar işlemekten sakınması ve bir daha böyle bir günahı aklının ucundan bile geçirmemesi demektir. İşte bu üç şartın mevcudiyeti, tevbenin sıhhati için zaruridir.[10]
Tevbe, imana dair makamların ilki, hak yolculuğunun başlangıcı ve ilahi sevgiliye ulaşma kapısının anahtarıdır. Onun için eğer bir günah işlenmişse hiç geciktirmeden hemen tevbe etmek gerekir. Ölümün ne zaman geleceği belli değildir. Seccade başında mı, seherlerde mi, yatakta mı, sokakta mı, masiyet halinde mi, hastane köşelerinde mi, dükkanda mı? bilmiyoruz. Belki de tevbe etmeye zaman bile bulamayabiliriz. Bu sebeple, Yüce Allah gündelik hayatımızda tevbe etmemiz için bize birçok imkânlar hazırlamakta ve sebepler yaratmaktadır. Bize düşen görev, dilimizden istiğfar ve azalarımızdan da günahın büyüğüne ve küçüğüne bakmadan kime karşı yapıldığına dikkat edip bu çirkin fiillerden uzaklaşma ve vazgeçmek olmalıdır. Çünkü işlediğimiz her bir günah, saatli bomba gibidir. Zamanında tevbe ile etkisiz hale getirilmezse başımıza sayısız istenmeyen işler açabilir. Kur’an’da helak edilen kavimler bunun en açık örnekleridir. Bireysel ve toplumsal günahlar karşısında bireysel ve toplumsal arınmalar gerekir.