Siz hiç böyle bir “özel sayı” gördünüz mü?
Sivas’ta çıkan ve Türk edebiyatının yüz akı olmayı sürdüren Sühan, içimizi ısıtan, masalsı bir konukla 16. sayısıyla bizlerle buluştu.
Geçtiğimiz aylarda “yenge” özel sayısıyla adından çokça söz ettiren dergi bu sefer de, babalarımızın, analarımızın ataları, “dedelerimiz”i Sühan’ın başköşesine oturmuştu.
“Beyazdan çok griye çalan sakallarıyla, diz yapmış kadife pantolonlarıyla, yaz kış sırtlarından çıkarmadıkları ihtimal lacivert ceketleriyle dolaşır dururlar ağır ve ağırlaşan adımlarla hayatın kenar mahallelerinde ve hep birbirlerine benzerler aslında dedelerimiz.“ diyerek söze başlıyor “dede” özel sayısı.
Evet, Sühan yazarları derginin bu sayısında “dedelerini” anlattı.
Hepsinin dedeleri farklı farklıydı.
Kimi İttihatçı bıyıklı, kimi kaytan bıyıklı, kimi bembeyaz sakallı, nur yüzlü, kimi bey soylu, kimi alim, kimi eşkıya, kimi Çanakkale kahramanı.
Kiminin kösteği var, kimi tesbihiyle uyur, kimi bastonsuz evden adımını atmaz..
Ama pek çok ortak noktaları da vardı.
Bir kere bütün dedelerimiz tarihti.
Tarihin tozlu sayfalarında yol almışlar, çoğu da Osmanlı’yı görmüşlerdi.
Sona eren bir devrin son yolcularıydı onlar.
Bir kısmı Osmanlının sonu Cumhuriyetin başlangıcında yaşamış, milli şeften, Mustafa Kemal’e kadar pek çok devlet adamıyla bir şekilde maceraları olmuş, bazen “köylü milletin efendisidir” diye onore edilmişler, bazen de “softa-yobaz” yaftasıyla tarih dışı sayılmışlardı.
Bazıları İnönü’yü severdi, bazıları Atatürk’ü. Bazıları ise Abdülhamitçiydi. .
Pek çoğu günümüzde yaşamıyor olsa da, demokrat partiden 70’lerin siyah beyaz televizyon dönemlerine kadar hayat sürmüşler ve bazılarımızın kulağına ezan okuyan olmuşlardı. Sonra da göçüp gitmişlerdi.
Pek çoğu renkli fotoğrafları, dijital kameraları, cep telefonlarını görmemişlerdi.
Siyah beyaz karelerin içindeki dedelerimizdi onlar.
Onlar ya at sırtındadır, ya eşek. En babayiğidi faytona binmiştir. Taksiye binen ise bir elin parmağını geçmez.
Kredi kartıyla hiç tanışmamışlar ve torunlarının kredi kartlarıyla boğuştuklarını ise hiç mi hiç bilmeyeceklerdi.
Düğünde oynar, cenazede ağlarlardı.
Bayramlarda tatile çıkmazlar, evin büyüğü olarak başköşede otururlar, misafir ağırlarlardı.
Pek çoğu köyde yaşamıştı. Kısacası dedelerimiz kıtlığın, yokluğun içinde yaşamıştı.
Hikâyelerinde bulgur ve ayran baş aktördü.
Ancak onlar sanayi toplumunun değil, tarım toplumunun kendi kendine yeten, kanaatkar insanlarıydı.
O yüzden de pek çoğu “Allah devlete millete zeval vermesin” diyerek toplumsal huzurdan yana olmuşlar, biz torunları gibi yanlış bir heves içinde bulunmamışlar; anarşiye, devrimin yeşiline, kırmızısına hiç pirim vermemişlerdi.
Yani İslamcılık, liberallik, solculuk, sağcılık gibi melanetlerle hiç mi hiç bulaşmamışlardı.
Hepsinin atasözü niteliğinde sözleri vardı, biz torunlarının kulağına küpe olacak. Ama ağız dolusu küfürler eden dedelerimiz de vardı kızınca.
Dedelerimizdi onlar, kimi sert bakışlı kimi gözü yaşlı.
Kimi haşin, kimi çocuksu.
Lakapları farklı, hikayeleri farklı, anlattığı masallar farklı ama adları ortaktı: Onlar “Dede”ydi.
***
Derginin yazarları işte bütün bu özellikleriyle dedelerini kaleme almışlar.
Çok samimi, çok sıcak, okuyunca kimi zaman ağlayacağınız, kimi zamanda kahkahalarla güleceğiniz dede portreleriyle karşımıza çıkmışlar.
Sühan’ın bu sayısını, koca çınarların sürgünleri olan biz torunlar muhakkak okumalıyız. Geçmişle bağlarımızı koparmamak için, torunlarımız için arşivimizde bulundurmalıyız.
Büyüklerimizi bize hatırlatan, dedelerimize, ninelerimize yeniden yeniden dua etmemizi sağlayan bu sayıdan dolayı tüm Sühan ekibine şükranlarımı sunuyorum.
Ve son olarak dedelerini bizlerle paylaşan hayırlı torunlara sesleniyorum:
Teşekkürler; Berat Demirci, Nazım H. Polat, Metin Ö. Mengüşoğlu, Şaban Abak, İbrahim Tenekeci, Mehmet Konukçu, Turan Karataş, Mustafa Muharrem, Ertuğrul Aydın, Sadık Yalsızuçanlar, Kamil Yeşil, Mehmet Aycı, Hasan Akçay, Halim Şafak, Adem Turan, Nihat Dağlı, Metin Mert, İsmail Bingöl, Gökhan Akçiçek, Recep Ş. Güngör, Mustafa Oğuz, M. Said Türkoğlu, Abdurrahman Karakaş, Şeref Yılmaz, Şemseddin Yapar, Bahaeddin Özkişi, Nazım H. Polat, A. Turan Alkan, Sadi.