Süleyman OKUDAN

Dedesi Konya’dan Manavgat’a göçen ‘Hocanın Hüseyin’in oğlu, Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Okudan’ın öğrenciliğinden öğreticiliğine bugüne kadar hiç duymadığınız hayat hikayesi

Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Okudan bu haftaki konuğumuz. Ama bu sütunlarda, sayfalarda daha önceleri başarılı bir göz hekimi, daha sonraki yıllarda yönetici ve bugün de Konya’nın gururu, üniversitemizin bir numaralı ismi olarak karşımızda duran rektörümüzün bugüne kadar hiçbir yerde yazılmamış, yayınlanmamış hayat hikâyesini sizlere aktarmanın mutluluğu içerisindeyiz.

HOCANIN HÜSEYİN’İN OĞLU SÜLEYMAN OKUDAN

Prof. Dr. Süleyman Okudan 4 Aralık 1958 günü Antalya’nın Manavgat ilçesinde dünyaya geldi. Ev hanımı olan anne Ayşe Hanım ile yörede çiftçilik ve tüccarlık yaparak geçimini temin Hüseyin Efendi’nin 6 çocuğundan birisidir. Baba Hüseyin Okudan bölgenin hatırı sayılır, varlıklı, sözü dinlenen bir ağasıdır. Öyle ki kasabanın ilk beton binası olan ev de ‘Hocanın Hüseyin’ diye bilinen Hüseyin ağanındır.

BABA İLKOKULU BİTİRİRKEN ANNE AYŞE HANIM İSE OKULA DAHİ GİTMEMİŞTİR

Minik Süleyman’ın dünyaya gelmesi ile Okudan sülalesinde tatlı bir heyecan yaşanmıştır. Baba babasından aldığı geçim yükünü başarı ile sırtlarken eşi ile birlikte çocuklarını okutmak için birbirlerine söz verirler. Çünkü kendisi ilkokulu güçlükle bitirmiş, Ayşe hanım ise okula dahi gidememiştir. Bu genç çift ne yapıp edip çocuklarını okutabildikleri kadar okutacaklardır.

DEDE SARI SÜLEYMAN YAKLAŞIK 100 YIL ÖNCE KONYA’DAN MANAVGAT’A GÖÇMÜŞ Süleyman Okudan adını dedesi Süleyman Okudan’dan alır. Dede Süleyman yine bu bölgede ‘Sarı Süleyman’ lakabı ile anılmaktadır. Ve ailenin Manavgat’a gelip yerleşmesi biraz incelendiği zaman yaklaşık 100 yıl önce Sarı Süleyman’ın Konya’dan gelip Manavgat’a yerleştiği görülür. Sarı Süleyman Konya’dan gelirken de yine varlıklı bir ağadır.

MİNİK SÜLEYMAN YOKLUK GÖRMEDEN ÇAĞLAYAN İLKOKULUNA BAŞLAR

Minik Süleyman büyüdükçe sessizliği sakinliği dahası uslu çocuk oluşu ile tüm ailenin üzerine titrediği sevimli bir afacan olur. Ve okul çağı geldiği zaman ailesi Süleyman’ı Manavgat Çağlayan İlkokulu’na yazdırır. Süleyman Okudan çocukluk yıllarında okul yıllarında dahası aklı erdikten sonra ailesinden hep destek gördüğünü yokluğun ne olduğunu bilmediğini ve çok rahat bir hayat yaşadığını söyler.

İLKOKUL ÖĞRETMENİ ALİ RIZA, SÜLEYMAN’IN MATEMATİK VE TÜRKÇE BAŞARISINA HAYRANDIR

Okul öncesi son derece sessiz bir çocuk olan Süleyman okulda da sessizliği ile öğretmenlerinin dikkatini çeker. Öğretmeni rahmetli Ali Rıza beydir. Süleyman’ın ilkokulda da en büyük özelliği, o yıllarda son derece utangaç sessiz kendi halinde bir çocuk olmasıdır. Sosyal faaliyetlere pek katılmayan, oyunlarda dahi bir kenarda hep sessiz kalmayı tercih eden minik Süleyman, Matematik ve Türkçe gibi derslere ilgi duymaktadır. En çok zorlandığı derslerin başında ise resim-iş dersi gelmektedir.

‘RESİME SANATA KARŞI HÂLÂ BİR YETENEĞİM YOK’

Yılların yorgunluğunda o çocukluk yıllarını hatırlamakta bile güçlük çeken konuğumuz, resim dersinde nasıl zorlandığını hatırlayınca: “Resme ve bu tür el becerisi isteyen derslere ve sanata karşı hiçbir zaman kabiliyetim olmadı. Öyle ki bugün de hala bu konuda sıkıntı çekerim” diyor.

MANAVGAT ORTAOKULU VE LİSESİ’NDE OKUL BAŞARISI HIZLA YÜKSELEN BİR ÖĞRENCİ

Çağlayan İlkokulu’ndan sonra sırası ile önce Manavgat Ortaokulu ve ardından da Manavgat Lisesi’nde ortaöğrenimini tamamlayan Süleyman Okudan bu yıllarda da yine arkadaş çevresinde sessiz, az konuşan, hatta utangaç bir genç olarak tanınır. Ama her geçen yıl Süleyman Okudan’ın derslere karşı ilgisi artmakta, büyümekte ve bununla da orantılı olarak performansı yükselmektedir. Bu arada ailenin maddi durumu günden güne büyümektedir. Babasının maddi imkanlarının gelişmesi ile ağalığı da ün salmaktadır.

İNŞAAT MÜHENDİSİ OLMAYI HAYAL EDERKEN TIP FAKÜLTESİNİ KAZANIR

Lise mezunu genç Süleyman üniversite imtihanına girerken hayalinde hep başarılı bir inşaat mühendisi olmayı kurar ve ilk sıraya da inşaat mühendisliğini yazar. Sınava girer ve sonuçlar açıklandığı zaman sıralamada üçüncü sıraya yazdığı Tıp fakültesini kazandığını öğrenir. Evet artık Süleyman Okudan Ankara Tıp fakültesinin öğrencisidir.

‘VARLIKLI BİRİ OLMASINA RAĞMEN BABAM PARAYI ÇOK SEVERDİ. CEKETİ, PANTOLONU HEP BİR NUMARA BÜYÜK ALIRDI’

Süleyman Okudan ile söyleşimiz sürerken zaman zaman çok eskilere dalıyor ve heyecanla bir sigara daha yakarken şöyle diyordu: “Aile olarak, sülale olarak çok varlıklı olmamıza, maddi yönden de iyi durumda olmamıza rağmen babam doğrusu parayı çok severdi. Bana elbiseleri, ceketi, pantolonu hep bir beden büyük diktirirdi. Çünkü gelişirken bunları giyecek ve tasarruf sağlayacaktı. Belki bu yüzdendir, bugün bile çok sık elbise almaktan ve giymekten zevk alırım. Bir de mesela babam kurban bayramlarında kurbanları kendisi keserdi. O keserken bizde kardeşlerimiz ile hep ona yardım ederdik. Hatta kurbanın başını keser, kuyruğuna kadar da bize yüzdürürdü. Öğrenciyken bile ben de dahil kurbanları kendimiz keserdik. Hatta Tıp öğrencisiyken babam benim kurbanı kesip yüzmemi beğenmediği zaman beni fırçalardı. Şimdi o yüzdedir ki, bildiğim halde kurbanı ben asla kesmem. Yine babam pazara hep beni yanında götürürdü. Çünkü sepetleri taşıtırdı. O günlerden bıkmış olmalıyım ki şimdi hiç pazara filan gitmem.”

AİLESİNİN YANINDAN İLK KEZ AYRILAN TIP ÖĞRENCİSİ SÜLEYMAN KISA BİR SÜRE OTEL HAYATI YAŞAR

Ankara Tıp Fakültesi’ni kazanan genç üniversite öğrencisi Süleyman Okudan okul için ilk defa ailesinden yani Manavgat’tan ayrılacaktır. Ankara Tıp’ın çiçeği burnunda öğrencisi önce ilk iş olarak Başkent’te barınma sorununu çözmek ister. Ve önce Saman Pazarı’nda ardından da Anıttepe’deki iki ayrı otelde birer, ikişer ay kaldıktan sonra babasının fakülteye yakın olan Anıttepe’de kendisine bir ev almasıyla otel odasından kurtulacaktır. Yeni evine taşınan yakışıklı tıp öğrencisi Süleyman için, artık zevkli, heyecanlı öğrencilik ve bekarlık hayatı başlamıştır. Süleyman Okudan bekar evinde bugün halen Merzifon’da yine tıp doktoru olan Karadenizli sınıf arkadaşı İbrahim Hakkı Öztürk ile 6 yıl birlikte kalacak ve birçok tatlı acı olayı paylaşacaklardır.

TIP 2’DE BAMBAŞKA BİR SÜLEYMAN OKUDAN DOĞUYOR

Manavgat’tan Ankara’ya gelen Süleyman Okudan bir yandan büyükşehir hayatına alışırken diğer yandan da okulunda başarısını giderek yükseltmektedir. İsterseniz ikinci sınıf ile birlikte Süleyman Okudan’da başlayan büyük değişimi yine kendi ağzından dinleyelim: “İkinci sınıfta bambaşka bir Süleyman Okudan oluverdim. Bugüne kadar üzerimdeki çekingenliği ve utangaçlığı attım, aniden yerinde duramayan her sosyal aktivitede yer almaya çalışan, girişken, atak bir kişiliğe bürünüverdim. Bambaşka bir insan olmuştum. Öyle ki Tıp Fakültesi’nde geceler düzenliyor akşam toplantıları organizede ediyor, yıllıkların hazırlanmasında aktif rol alıyordum. Ayrıca başta Antalya olmak üzere öğrencilere geziler organize eden bir tıbbiyeli oluvermiştim.”

SAĞ SOL KAVGALARINA HİÇ KATILMADIM HEP DERSLERİME BAKTIM

O yılları anlatırken aklına birden ülkenin özelikle de üniversite gençliğinin içine düştüğü siyasi kavgalar, çatışmalar geliyor. Olayları hatırlayan Okudan yine efkarlanıyor ve bir sigara daha yakıyor: “Pek çok arkadaşımız siyasi platformda yer aldı. Ama ben hiçbir zaman bu siyasi olaylara katılmadım. Siyasetle uğraşmadığım için de bunun zararını da görmedim. Ama o yıllar biz üniversite öğrencileri için gerçekten çok zor, çok kötü ve de acılarla dolu yıllardı.”

İLK MECBURİ HİZMET KUR’ASINDA KONYA-KIZILÖREN ÇIKAR

Tıp Fakültesi’ni başarı ile bitirdikten sonra ilk mecburi hizmet kur’asını çeken Dr. Süleyman Okudan için görev yeri Konya Kızılören’dir. Kızılören’deki sağlık ocağı için 1982 yılında Kızılören’e gelen Dr. Okudan buraya yerleşir. O yıllarda Konya İl Sağlık Müdürü ise Doktor Zübeyir Şakar’dır. Genç doktor Süleyman, girişkenliği, sempatik tavrı ve çalışkanlığı ile bir anda İl Sağlık Müdürü’nün de gözüne girmeyi başarır. İsterseniz yine bu yılları konuğumuzdan dinleyelim: “O yıllarda Konya’da bulunan arkadaşlarımla da bir ev tuttuk ve hafta sonlarında Konya’ya gelip gidiyordum. Bu arada İl Müdürü’nün beni sevmesi ve bana sahip çıkması ile Konya merkezdeki 2 nolu sağlık ocağına tayinim çıktı. Artık aynı zamanda Sağlık İl Müdürlüğü’nde de çalışmalara katılıyordum. Bu ara Tıp Fakültesi de açılmıştı.”

ELBİSELERİ İLE MAKAMDA SABAHLAYAN, GÖĞÜS HASTANESİNİ TIP FAKÜLTESİNE DÖNÜŞTÜREN DEKAN, ALBAY ASIM DUMAN

Söyleşimizin bu bölümünde Tıp Fakültesi’nin kuruluşunu halen Tıp Fakültesi’nde görev yapmakta olan ve isminin yazılmasını istemeyen kıdemli bir hocamızdan dinlediklerimi de aktarmak istiyorum. “1981 yılında Tıp Fakültesi kurucu dekanı Albay Prof. Dr. Asım Duman buraların kuruluşunda yer aldı ve Göğüs Hastanesi’ni Tıp Fakültesi’ne dönüştürdü. Çok büyük fedakarlıklar yapan Asım hoca döneminde tüm Konya halkı, elinden gelen her şeyi Tıp Fakültesi için adeta seferber etti. Bu ilk kuruluş dönemlerinde hem medikal, hem de makine teçhizatı olarak yokların konuşulduğu fakültede Başhekim Doç. Dr. Orhan Demireli, Doç. Dr. Mehmet Aslan, Hastane Müdürü Mustafa Mete’den oluşan kadro geceli gündüzlü çalışarak hatta Asım Duman hoca elbiseleri ile makam odasında yorgun düşüp yatarak yoktan var ettiler. Bu fakülte böyle dönemleri gördü.”

DOÇENTLİK SINAVLARINA HAZIRLANIRKEN İSTANBUL’A GİTMEYE KARAR VERDİM

Yeniden konuğumuz Prof. Süleyman Okudan’a dönüyoruz ve hayat hikâyesini kendi ağzından dinliyoruz: “Ömer Kamil Doğan’ın yanında doçentlik için imtihanlara hazırlanmaya başlamıştım. Fakülteyi bitirdikten sonra Kızılören kur’ası benim için doğuya giden arkadaşlarıma göre iyi bir kuraydı. Ömer hoca iyi bir hekimdi. 2 sene sonra uzman oldum, ama Ömer Bey İstanbul’a gitti. Ben de İstanbul’a gitmeye hazırlanıyordum. Ancak Hamiyet Hanım ve Kemal Bey benim Konya’da kalmamı ve burada çalışmamı istediler. Bunun üzerine Konya Tıp Fakültesi’nde kaldım.

1995’DE HAYATIMIN İLK ACISINI YAŞADIM

“Bu arada imtihanlara hazırlanırken 1995’te abim Antalya’da bir kaza geçirdi ve vefat etti. Bu benim yaşadığım büyük bir acıydı.

1986’DA EVLENDİM

O sırada da Antalya’ya gidip gelirken Antalya’daki apartmanımızda teyzemin kiracısı olan bugünkü eşimle tanıştım. Annem ve teyzemler zaten kendisini tanıyorlarmış ve bu gelip gitmelerde tanışıklığımız ilerledi.

GENÇ DOKTOR SÜLEYMAN, ÂŞIK OLDUĞU ALBAY’IN KIZINI İSTEMEYE GİDİNCE

Genç Doktor Süleyman Okudan, hekimlikte ilerlerken Antalya’da teyzesinin kiracısı Albay’ın kızına âşık olur. Ve isterseniz bu olayı da o yıllarda olaya şahit olan bir tanıdık isimden dinleyelim. Dr. Süleyman bir gün elinde çiçekle albayın kapısına gider. Albay elinde çiçeklerle bekleyen genç adama bakar ve gayet sakin bir ifade ile, “Kimsiniz, biz sizinle tanışmıyoruz” der. Genç Doktor “Kızınızın izdivacına talibim” der. Albay bunun üzerine “Sen ne iş yapıyorsun delikanlı” deyince “Doktorum” der, bunun üzerine Albay “Doktor sen hep böyle yalnız mı gelirsin?” deyince genç Doktor Süleyman Okudan, hafif kızarır ama “Hayır efendim ben bugün sadece alt yapısı için geldim” der. Albay bunun üzerine “Kızıma sormam gerekir” deyince de “Efendim biz o kısmı hallederiz” deyiverir. Eşimle 1986’da evlendik. Törenimiz Antalya’da oldu ve biz Nalçacı’da Taksim sitesinde bir daire kiraladık. Evliliğimizden 3 yıl sonra eşim Nilsel Hanım da çalışmaya başladı. Bu arada ben de yardımcı doçent olmuştum. Doçentlik imtihanlarına girmek için müracaat ettim. Bu evlilikten Seha ve Onur isimlerinde iki erkek çocuğum oldu.

6 AY İÇİNDE KIZ KARDEŞİMİ VE ANNEMİ KAYBETTİM

İşte bugünlerde yine iki ayrı acı olayı yaşadım. Önce felçli olan kız kardeşimi kaybettim 6 ay sonra da biricik annemi kaybettim. Artık doçentlik imtihana girmeyi bile düşünmüyordum ama dostların illa imtihana gir baskısı sonucu girdim ve kazandım.

BAŞHEKİMLİK YILLARI

Burada Süleyman Okudan’ın Tıp Fakültesi hastanesine başhekim olmasını yine bir başka profesörden dinleyelim: “Sene 1993 Rektör Halil Cin ‘Süleymancığım hemen başhekimlik makamına geç’ der.” Doktor Süleyman “Sayın rektörüm zorluk derecesi çok olan bir görev ve ben henüz buna hazır değilim” deyince Rektör Halil Cin “Ben öyle uygun görüyorum” cevabını verir ve göreve başlar. O sırada tıp fakültesi hocaları 3 aydan bu yana döner sermaye paralarını alamamaktadırlar. Fakültede kıyamet kopuyordu çünkü o sırada bütün büyük hocalar oradaydı. Rektör Halil Cin ise bu hocalara “Konu ile ilgili Süleyman’ı görevlendirdim yeni başhekiminiz o tüm sorunlarınızı çözecek” diyordu. Süleyman Okudan gerçekten ateşten bir gömlek giymişti üzerine. İşe başlamış göreve geldiğinin üçüncü ayında ise döner sermayeleri tıkır tıkır ödemişti. O büyük hocalar “Aslan Süleyman biliyorduk senin biz civan çıkacağını” diye odasına akın ederler. Artık Başhekim Okudan bu hızla büyük üniversitelerde bile ender görülen bir göz kliniğini tüm modern medikal cihazları ile hatta zaman zaman da cebinden katkıda bulunarak hayata geçirince üniversiteye ilgi bir kat daha artar. Tıp Fakültesi’nin ilk klimalı bölümleri göz kliniğindedir.

BAŞBAKAN ÖZAL GÖZÜ GÖRMEYEN VATANDAŞI KONYA’YA GÖNDERİR

Yine tanıdık bir dosttan yaşanmış bir olayı aktaralım: “O sıralarda Süleyman hoca asistandır. Gözleri görmeyen bir bayan bir televizyon kanalında yapılan bilgi yarışmasında üstün başarı ile birinci olur. Bir anda bu bayan Türkiye gündemine çıkar. Bu arada Başbakan Özal da bu kızı tebrik eder bir isteği olup olmadığını sorar gözleri görmeyen kız “Sayın başbakanım gözlerimle ilgili bir ışık olabilir mi?” der. Özal da bir çaresine bakalım diyerek hemen talimat verir ve kızı Konya’ya göz hastalıkları ana bilim dalı Başkanı Doç. Dr. Ömer Kamil Doğan’a gönderir. Süleyman Okudan’ın da içinde bulunduğu ekip göz muayenesinde Türkiye’de yapılacak bir şeyi olmadığına karar verirler. Ömer Kamil Doğan hoca kızı İngiltere’ye gönderir, ancak kızın gözleri İngiltere’de de açılamaz ve Konya’nın verdiği kararın doğru olduğu Başbakan Özal’a resmi bir yazı ile iletilir. Süleyman Okudan, Ömer Kamil hocanın en sevdiği asistanıdır. İşte böyle bir klinikten Süleyman Okudan’lar, Hamiyet Peker’ler, Ahmet Özkağnıcı’lar gibi bilim adamları yetişmiştir.

YENİDEN SÜLEYMAN OKUDAN’I DİNLİYORUZ…

Rektör Halil Cin döneminin son zamanlarında yanılmıyorsam 1 sene 2 ay Tıp Fakültesi’nde başhekimlik görevinde bulundum. Acil bölüm özel katların o zaman bizim zamanımızda temeli atıldı, binaları çıktık ama çatısını çatmak bize nasip olmadı. Çünkü Abdurrahman bey rektörlüğe seçildi ve biz görevi bıraktık.

HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI DESTEK KITALARINDA SAĞLIK AMİRİ OLARAK VATANİ GÖREVİMİ YAPTIM

Süleyman Okudan askerlik görevini Ankara’da Hava Kuvvetleri Komutanlığı destek kıtalarında sağlık amiri olarak yapar. Tuğgeneral Kaya Karacan’ın albaylık yıllarında Etimesgut’ta hava kuvvetleri bando takımının yanındadır görev yeri. “Askerliğim çok rahattı, hatta eşe dosta hep, ‘biz doğru dürüst askerlik bile yapmadık’ derim.”

VALİ KEMAL KATITAŞ NECATİ ÇETİNKAYA VE UTKU ACUN DÖNEMLERİNDE SAĞLIK HİZMETLERİNDE YÖNETİCİ İDİM

Sağlık sektöründe yöneticilik yaptığı yıllarda rahmetli Vali Kemal Katıtaş, Necati Çetinkaya ve Utku Acun ile çalışan Süleyman Okudan’ın hayallerinde hep Tıp Fakültesi’ni büyütmek yeni binalar yapmak, yeni bölümler açmak yatar. Doktorluğunun ve sosyal aktivitelerinin yanı sıra Türk Oftormoloji Derneği Genel Sekreterliği, İkinci Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulunur.

EN YAKIN ARKADAŞI KADİR BAŞTOK’U KORKUNÇ BİR KAZADA KAYBEDER

Yine kendisini derinden etkileyen bir ölüm olayını hatırlayan Süleyman Okudan sohbetin bu bölümünde sigara paketinden çıkardığı sigarasını yakarken hüznü yüzünden çok net okunuyordu. “Mühendis bir arkadaşım Kadir Baştok özel bir şirkette Konya’dan iş almıştı. Aynı evde kalıyorduk. O gün ben Ankara’da olduğum için benim arabamı almış, Ankara yolundaki Tümosan’da işleri denetlemeye gidiyormuş. Yıl 1994. Kadir de 24-25 yaşlarında genç bir mühendis idi. O gün Ankara yolunda meydana gelen korkunç trafik kazasında 4 kamyonun altında kalır ve feci şekilde hayatını kaybeder.

ÇALIŞARAK RAHATLIYORUM

Çok yoğun bir tempoda zaman zaman yorgunluktan bile hasta düşen Prof. Dr. Süleyman Okudan genel hayatı ile ilgili değerlendirme yaparken, “Çalışarak rahatlıyorum. Tatili hiç sevmedim. Çalışmadan mutlu olamam. Onun için de hanımımla hiç anlaşamıyorum. O yoğun tempodan bazen televizyon karşısında dizi filimler seyrederek rahatlarım ama o vurdulu kırdılı dizileri seyretmem. Bir de bu sigarayı çok içiyorum. Kötü olduğunu biliyorum, inşallah bir gün kurtulacağız ama rektör olmadan günde bir pakete kadar sigara içiyordum şimdi 2 paket içiyorum.

MÜZİĞE KARŞI İLGİM OLMUŞTU

Bir zamanlar müziğe karşı ilgim olmuştu. Askere gittiğim zaman biraz org da çaldım ama daha sonraları sanat müziği söyledim. Öyle ki özel Tıp Günleri’nde özel gün ve gecelerde sahneye bile çıktım. Türk sanat müziği söyledim. En çok sevdiğim ve severek söylediğim şarkı ise ‘Hatıram olsun’dur. Kendi nişan ve düğünümde de sahneye çıktım, şarkı söyledim.

EŞİM EN BÜYÜK GÜCÜM EN BÜYÜK DESTEKÇİM

“Çocuklarımın yetişmesinde ve arkamızda hep eşim oldu. Benim arkamda da büyük güç oldu diyeceğim. Çünkü çok sabırlı bir hanım, önce benim halimi görüyor bana dayanıyor. En büyük şansım da eşimdir. Bu arada okulda en büyük idealim özgürlük ortamının olmasıdır. Selçuk Üniversitesi’nin yurtiçinde değil yurt dışında da sayılı bir üniversite olmasını istiyorum.”