SÜLEYMAN UĞUR HOCAMIZIN ARDINDAN..

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Ölüm üzerine yazı yazmak, zor iş.

Ama ölüm mukadder.. Her yaşayan canlının karşılaşacağı bir olay.

Önemli olan güzel bir ölüm. İnanan bir kimse için ölüm, hal değişikliği. Nasıl ki rahm-i maderden dünya pazarına gelmişsek, buradan da ahretin ilk durağı sayılan bir âleme intikal edeceğiz.

Evet..Meslektaşları, talebe ve sevenleri Süleyman Uğur hocamıza son görevlerini yapmak üzere Hacı Veyis camiinin avlusunda toplanmışlar.. Herkes orada. Çoktan beri birbirini görmeyen insanlar hocamız vesilesiyle bir araya gelmişler..Vahdet içinde hasret gideriyorlar. Bir taraftan da derin bir sükûnet..Öğle namazına müteakiben cenaze namazını kılıyoruz ve hocamızı üçler mezarlığına defnediyoruz.

Ona bizim hocalarımız “müftü” derlerdi. Bilmiyorum, geçmişte resmi olarak müftülük yaptı mı? Belki de kıvrak zekâ ve derin bilgi sahibi oluşundan dolayı da demiş olabilirler, müftü.

Süleyman Uğur hocam benim için ne ifade ediyor? Hâtıralarımı canlandırıyorum.

O, kendi halinde derviş meşrepli bir hocamızdı. Kendine özgü bir gülüşü vardı. Bazen sınıfta arkadaşlar dersi kaynatmak istedikleri zaman ona bir soru sorarlardı. Evelallah hocamız bilgi hazinesi, adeta döktürürdü. Susturana aşk olsun.. Tabii ki bu arkadaşlar iyi niyetli olarak soru sormazlardı, amaç dersi kaynatmak. Bizler de buna kızardık. Biraz daha hocamızın bilgisinden istifade edelim, diye..

Merkez İmam-Hatip Lisesi’nde yatılı okuduğumuz yıllardı. Hocamız akşamları belletici hoca olarak kalırdı, yurtta. Birkaç arkadaş başına toplanır, bazen saat gecenin on ikisi, bazen biri olurdu.. Bitmeyen bir hikâye idi hocamız. Tarihten, hatıralardan, dini konulardan, nasıl yetişmemiz gerektiğinden…Neler konuşmazdık ki!..

O, bizim hocamız.. Aynı zamanda meslektaşımız da oldu. Birlikte İmam-Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yaptık. Hiç unutmam. Sabah, ilk teneffüste öğretmenler odasında oturuyoruz. Birkaç da bayan öğretmen arkadaşımız var. Onlar bohçaları açtılar, pastalar, börekler, simitler, peynirler,  çaylar.. Tam bir sabah kahvaltısı.. Süleyman hocamla birlikte bizi de davet ettiler. O, çok nüktedan bir adamdı. Onlara teşekkür etti ve şunu söyledi:

Sağolun, sizler dengeli besleniyorsunuz, bizler de yengeli besleniyoruz!..”

Hocamızla özel okumalarımızda olurdu. Ali İhsan Yağcı, Hüseyin Yaylalı…gibi arkadaşlarla birlikte hocamızın riyasetinde çok metinler okuduk, Arapça.. Akşamın altısında başlar, gece on iki de bırakırdık. Aslında biz bırakırdık. Hocamız saatleri filan unuturdu. Sabaha kadar da okuyabilirdik. Nitekim A. İhsan hocanın dediğine göre, onlar bazen sabaha kadar okurlarmış.. Ne okurduk, daha doğrusu Süleyman hocamız bize ne okuturdu? Onun kitaplığından fotokopi çektirdiğimiz bir eser: “Kutûfun min riyâzi’s-sünne.” Kitabı açtım, girişte çok güzel sülüs bir yazı ile Süleyman Uğur yazıyor, kitabın üzerinde.. Bu onun kendi el yazısı. Okuduğumuz bu kitabın kenarlarına onun yorumlarına dayalı  şerhler de düşmüşüm.

Süleyman Uğur hocamızın dehşetli bir Arapçası vardı. En çetrefilli metinlerde bile takılmazdı. Ârif mi desem, filozof mu desem..Hazır cevap bir insandı. Acaba neden üniversiteye filan geçmedi? Çok faydalı olurdu. Bu tip insanları yönlendirecek yakın çevreye ihtiyaçları var. Bazen mütevazı, bazen Anadolu çocuğu oluşlarından mıdır? Öne çıkmayan, hep mahviyatkar bir hayat yaşamayı seven bir insandı, O. Aslında onun dönem arkadaşları, emsalleri İlahiyat fakültelerinde hocalık yapıyordu. Neden bu hocamızın elinden tutmadılar, teşvik etmediler? İşin o yanını da bilmiyorum, doğrusu..

Tekrar, dostların ve hocamızın yakınlarının başı sağolsun, başımız sağolsun.

Yüce Allah (c.c) hocamıza rahmet ve şefkatiyle  muamele etsin!..

Nûr içinde yat değerli hocam!.

 

 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.