Sultan Abdülhamid'in 33 yıllık iktidarında gelişen siyasi, ekonomik, bürokratik, ulusal ve uluslar arası olayların objektif ve usta bir kurguyla eserde yer aldığı görülüyor. Bu çalışmayı 3 yıla aşkın bir sürede yazıya geçmeye çalışan Vedat Sağlam kitabını anlattı.
Kitap 4 ay gibi kısa bir sürede 2. baskısını yaptı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kitabın oldukça kısa zamanda ikinci baskıyı yapması elbette şahsım ve yayın evim adına mutluluk verici. Bu aslında ardından gelecek diğer baskıları için de bir işaret diye düşünüyorum. Romanım biyografik bir çalışma. Roman da olsa, kurgularla da süslense, eser, tarihi gerçeklere, sultanın kişiliğine ve mücadelesine sadık kalınarak yazılmış bir çalışma.
ROMAN KENDİ ALANINDA BİR İLK
İçinde verilen hiçbir bilgi sansasyonel ya da şüpheli değil, gerçek. Pek çok kitap taranarak elde edilmiş bilgiler. Abdülhamit gibi göz önünde bir sultanın yaşamını yazarken hata yapma lüksünüz zaten yok. Roman kendi alanında bir ilk diyebilirim. Sultanla ilgili piyasada araştırma içerikli pek çok kitap var. Hepsini de okudum desem yalan olmaz. Ama yaşam hikâyesini baştan sona roman tadında anlatan, kurgularla süslenmiş, okuyucunun sıkılmadan zevkle okuyacağı hale büründürülmüş başka bir çalışma yok diyebilirim.
KİTABA İLGİNİN SEBEBİ ABDULHAMİD
Bu gerçek kitaba olan ilgiyi artıran nedenlerden birisi. Diğeri de Abdülhamit'in karizması. Yani kişiliği. İnsanımız bugünü anlamak için yakın tarihi bilmesi gerektiğini görüyor. Üstat Necip Fazıl, Abdülhamit'i anlamak her şeyi anlamaktır diyor. Dünü ve bugünü anlamının yolu Abdülhamit'in yaşam hikayesini okumaktan geçiyor. Abdülhamit Han'ın hayat serüveni ve mücadelesi, bugün yaşananlarla neredeyse bire bir örtüşüyor.
Çektiği sıkıntılar, tahta çıkışı, ayakta kalma çabası, vesayet sistemini kaldırmak için verdiği mücadele, örgütlü derin yapılarla çarpışma… Kimlere karşı mücadele etmemiş ki sultan. Masonlarla, onların yerli işbirlikçileri, kandırılmış ittihatçılarla, makam-mevki heveslisi bir takım din adamlarıyla, etrafını kuşatmak isteyen vesayet sistemine meraklı bürokratlarla, ihale takipçisi paşalarla ve elbette ki Rusya, Almanya, İngiltere ve Fransa gibi devrin güçlü ülkeleriyle…
ABDULHAMİD'İ HERKES TAKDİR EDİYOR
Bu büyük bir mücadele. Bugün onu yerli yabancı herkes takdir ediyor. Yıkılmak üzere olan bir devleti alıp ömrünü en az yüz yıl daha uzatıyor Abdülhamit Han. Bunu yaparken de hizmet odaklı çalışıyor ve her alanda büyük bir kalkınma hareketi başlatıyor. Abdülhamit bir yandan 93 harbinin yüklü tazminatını, diğer yandan amcası Sultan Abdülaziz'in bıraktığı borcu öderken, diğer yandan da asırlık projeler yapmaya kalkıyor. Bağdat ve Hicaz demiryolu onun eseridir mesela.
OSMANLI ÇOK FARKLI OLABİLİRDİ
Sonuçta insanımız Abdülhamit'in mücadelesini okuyunca bugünü, bugünkü derin yapılanmaları anlayacağını biliyor. Kitabın ikinci baskıya geçmesinin bence asıl nedeni de bu; milletin Abdülhamit aşkı. Yıllarca Ermenilerin yaftası olan "kızıl sultan" lakabıyla gösterilmek istenen sultanın gerçek kimliği, kişiliği bugün ortaya çıkıyor ve insanımız onu merak ediyor. Tarihçiler, eğer Fatih ya da Kanuni'nin imkânları Abdülhamit'te olsaydı, Osmanlı çok farklı olurdu, der. Kitabı, onun yaptıklarını, yapmaya çalıştıklarını okuyunca bu tespitin ne kadar yerinde olduğunu göreceksiniz.
Bugüne kadar yazılmış Abdülhamid romanlarında ne eksikti de böylesi bir çalışmaya gerek duydunuz? Kitabı farklı kılan nedir?
Söylediğim gibi, roman kendi alanında tek. Abdülhamit'in tahta çıkışını, ya da Kanun-u Esasi dönemini veya bomba hadisesini anlatan kısa romanlar var piyasada. Hem de ünlü yazarlar tarafından kaleme alınmış çalışmalar bunlar. Ama bu roman sultanın tahta çıkışından sürgüne gidene kadarki dönemini ele alan geniş bir çalışma. Otuz üç yıl gibi uzun bir süreç bu.
GENÇLERİN ABDULHAMİD'İ ANLAMASINI İSTİYORUM
Bunu yazmak kolay olmadı. Otuz üç yıl demek, kısa da olsa başarılarla dolu bir ömür demektir. Ben özellikle gençlerin okumasını, Abdülhamit'in yaşam hikâyesini öğrenmelerini çok istiyordum. Zira, söylediğim gibi muhteşem bir yaşam mücadelesi var sultanın. Şu anda Türkiye'nin pek çok bölgesindeki okullardan kitapla ilgili gelen söyleşi talepleri beni mutlu ediyor. Çünkü gençler onu okuyor, mücadelesini, şahsiyetini merak ediyor, öğreniyor.
Unutmamak gerekir ki gençlerimiz bugün en çok roman ve hikâye okuyorlar. Bilimsel araştırmalara, makalelere baktıkları yok gibi. Yorucu bir okuma serüveni istemiyorlar. Kendilerini yormadan, yıpratmadan, vakit buldukça okuyacak kitaplar istiyorlar. Gençlere ulaşmanın yolu buradan geçiyor. Uzun zamandır tarihi olayları romanlaştırıyorum ve gençler tarafından ilgi görüyor, okunuyor kitaplarım. Bana gönderilen tebrik ve teşekkür maillerinden anlıyorum bunu.
Nasıl bir mesaj vermeye çalıştınız? Hareket noktanız neydi?
Benim çalışma, roman yazma anlayışım şudur. Kitaplarımda mesaj vermeyi severim ben. Bugün televizyonlardaki dizilerin ve çekilen filmlerin bizi, kültürümüzü yansıtmadığını düşünüyorum. Bakın etrafınıza, bir dejenerasyon var her yerde kol gezen. Bunda bizim de suçumuz var. Oturup şikâyet etmek yerine neler yapabileceğimizi konuşmalıyız. Unutmamalıyız ki gençler kendilerine sunulan kahramanları örnek alarak yetişirler.
KENDİ BÜYÜKLERİMİZ ÇOCUKLARIMIZA ROL MODEL OLMALI
Biz büyükler sokakta, evde, okulda onlara ne sunarsak, onu alırlar, onu benimserler, kendilerine rol model seçerler. Bugün gençlerin önüne konulanların iyi örnekler olmadığına inanıyorum. Hatta görüyorum. Gençlere bakın, sokağa çıktıkları, farklı ortamlarla tanıştıkları an bizden, bizim olmaktan çıkıyorlar. Onları tanıyamıyoruz bir daha. Çocuklarına, "bu sen misin?" diye soran aileler var bir çok. Neden? Çünkü zamanında onlara iyi, güzel adına çirkin şeyleri, bizim olmayan değerleri, kahramanları sunmuşuz.
Hatırlayın, Fetih 1453 filmine ne kadar ilgi vardı. Sinema salonları doldu taştı. Adeta kapalı gişe oynadı ve bilet bulmakta zorlandı insanlar. Film daha yayınlanmadan haftalar önce fragmanları tıklanma rekorları kırdı internette. Bu aslında filme karşı bir ilgi değil, Fatih'e ve onun şahsında atalarına, değerlerine karşı bir ilgiydi. Çocuklarımız atalarını tanımıyor.
Kulaktan duyma, içi boş sloganik kavramlarla tanıyorlar. Ötesi yok. Bugün en çok satılan kitaplar da hep tarihi romanlar değil mi? Benim tezim bu. Biz çocuklarımıza, gençlerimize iyi örnekler sunarsak, önlerine iyi modeller koyarsak, onlar da bunu alır ve iyi yetişirler. Kendi kültürlerine, kendi değerlerine bağlı kalırlar, kendi insanlarını severler, batı hayranı olmazlar. İşte benim tarih yazmamın, tarihteki kahramanlarımızın yaşam hikâyelerini romanlaştırmamın nedeni bu; gençlere rol model sunmak. Bunun diğer yazarlar tarafından da benimsenmesini dilerim.
Ne tür tepkiler aldınız?
Elektronik postalar alıyorum mesela, hep teşekkür dolu. Sosyal medyadan ulaşıyorlar, kitaplarımı nereden bulacaklarını soruyorlar. Bahsettiğim gibi, okullardan çok ilgi var. Özellikle tarih ve edebiyat öğretmenleri öğrencileri organize ederek okullara davet ediyorlar, söyleşi ve ardından imzagerçekleştiriyoruz. Pek çok şehre gittim Abdülhamit'i anlatmak için. Son Direnişçi kitabını eleştirenler bile iyi şeyler söyleyip, teşekkür ediyorlar.
GENÇLERİN TARİHE İLGİSİ BENİ MUTLU EDİYOR
Denizli'de yaşayan Ahmet Öğmenli bir Alman emeklisi Türk vatandaşı, sosyal medya üzerinden, "Abdülhamit okuyalım, sevdiklerimize Son Direnişçi hediye edelim" diye kampanya başlattı mesela. Kendisi kitaptan toplu bir alım yaptı. Kitapları ne yaptığını sorduğumda, etrafındaki gençlere hediye ettiğini söyledi.
Milletin, özellikle gençlerin yeniden tarihine dönmesi, kahramanlarına ilgi göstermesi beni mutlu ediyor. Ben bunu yeniden diriliş emarelerinden biri olarak görüyorum. Biz ne zaman tarihimizle barışırsak, çocuklarımıza, genç kuşaklara öğretirsek, o zaman benliğimizi fark eder, kalkınmaya başlarız.
Tarihçi misiniz, roman yazan bir edebiyatçı mı?
Ben romancıyım. Roman yazmayı, tarihin belli dönemlerini alıp kurgulamayı, gençlerin örnek alacakları kahramanların yaşam hikâyelerini kaleme almayı seviyorum. Keşke tarihçi olsaydım diye çok istediğim zamanlar olmuştur. Benim gençlik yıllarımda tarihe bu kadar ilgi yoktu. Belli başlı meslekler vardı, onun dışındakileri kimse düşünmezdi. Keşke bu manada bir önderlik eden olsaydı bizlere. Ancak tarihe karşı sevdam da hiç bitmedi. İçimde hep yaşadı.
TARİH YAZMAYI SEVİYORUM
Okuduğum eserlerin hemen hepsi tarih kitaplarıdır. Ordan kalma alışkanlıkla tarih yazmayı seviyorum. Gençlere seslenmek istiyorum; yazma yeteneği olan gençler. Lütfen yazın. Bıkmadan, usanmadan yazın. Ne zaman ki kendiniz de beğendiniz, "işte bu" dediniz, işte orası meyve alacağınız yerdir. Ülkenin mühendise, doktora, öğretmene, avukata olduğu kadar yazara da ihtiyacı var. Ve ben görüyorum ki; yazma konusunda çok başarılı gençler var. Edebiyat öğretmenlerinin bu çocukların ellerinden tutması gerekiyor. Bu bir vebal diye düşünüyorum.
Okuyanlar günümüzle bir çok paralellik kuruyor. Nasıl bir okuma süreci ve gözlem sonrası yazdınız?
Daha önce de söyledim, gerçekten günümüz Türkiye'si ve dünyası ile Abdülhamit döneminin benzerliği oldukça büyük. Hatırlarsınız, kökü dışarıda, Batı güdümlü Masonlar o zamanlar oldukça güçlüydü. Devleti dışarıdan kontrol etmeyi, iktidara müdahale etmeyi, yönlendirmeyi beceriyorlardı. Hatta birçok kurumları ele geçirmeyi, sultan aleyhine kullanmayı da başarmışlardı. Günümüzde ise Ergenekon öyle. Ergenekonvari pek çok yapı var ülkemizde hâlâ.
DERİN YAPILAR HİÇ EKSİK OLMAMIŞ
Derin yapılanmalarla Abdülhamit mücadele etmiş. O günden bugüne ülkemizde hiç eksik olmamış derin yapılanmalar. Bugün de görüyoruz aynı şeyleri. İktidar büyük mücadele veriyor bunlara karşı. Bu derin yapılanmaların dış destekçileriyle bugünkü dış destekçiler aynı. Hatta ülkeler bile bire bir aynı. Diğer taraftan din merkezli amacı hizmet olamayan cemaatler o gün de vardı, bugün de.
MASONLAR DEVLETE YÖN VERİYORDU
Abdülhamit, Şey Naili, Şeyh Abdülkadir Efendi gibileri Payitaht'tan sürmüştür mesela. Neden? Siyasete bulaşmış, hizmetten çok politikayla uğraşmaya başlamış, devletin bekasına göz diken bir takım yasa dışı oluşumlarla ortak hareket etmeye başlamışlardı bu isimler. Şeyh'ül İslamlardan Hayri Ürgüplü, Musa Kazım Efendi gibileri bile mason yapmışlardı. Masonlar o kadar etkiliydiler ki, devlete yön veriyorlardı.
İnsanlar bu muhteşem gücün etkisinde kalmışlar ve içine girmek istemişlerdi. Günümüzde de hizmet odaklı dini faaliyet yapanlar ve politikaya bulaşmış cemaatler yok mu?
Bu benzerliklerden sadece biri. Bir diğeri de yeniden şahlanan, üreten, gelişen, figüran değil baş rol oynamak isteyen, dünya siyasetinde ben de varım diyen bir Türkiye'nin önüne konulmak istenen engellerle, Abdülhamit'in önüne konulan zorlukların aynı olmasıdır. Kökleriyle barışık olmayan, tarihinden kopuk, dini değerleri referans almayan, Avrupa'ya bağlı, komşularıyla küs, teknolojide kendilerine bağlı bir Türkiye'yi Avrupa her zaman istemiştir.
TÜRKİYE YENİDEN İNŞA EDİLİYOR
Bugün, köklerimize, kendi kültürümüze dönük, değerlerimizle barışık bir Türkiye yeniden inşa ediliyor. Dış güçler ve içimizdeki iş birlikçileri bunu istemiyor. Meselenin özü bu. Tarih okumanın, öğrenmenin işte böyle bir faydası var bize. Son Direnişçi'yi okuyunca, bugün yaşananlarla Abdülhamit'in mücadelesi arasında paralellik kuracağınızı adım gibi biliyorum. Bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Üstat Necip Fazıl, Abdülhamit'i anlamak her şeyi anlamaktır der. Çok doğru bir tespittir.
Devamı gelecek mi?
Bana gelen elektronik postalar içinde en çok sorulan sorulardan birisi de bu, "Devamı gelecek mi? Sürgün yıllarını ne zaman yazacaksınız?" Evet yazacağım, arkası gelecek. Ama biraz zaman geçsin istiyorum. Taht süreci biraz konuşulsun, tartışılsın, öğrenilsin istiyorum. Ardından elbette ki sürgün yılları da gelecek.
Sultanın sürgün yılları da tahtta kaldığı süre gibi; yine sıkıntılar, yine tehditler, yine şantajlar…
Örneğin Sultan Selanik'e sürgün edilince bütün şahsi varlığına el konuluyor.
HANEDAN ÜYELERİNİ REZİL ETMEYE ÇALIŞIYORLAR
Tabiri caizse koskoca Osmanlı sultanı beş parasız bırakılıyor. Evlatlarından yurt dışında açlıktan ölenler var mesela. Fransa'da bulaşıkçılıkla geçinenler, ayak işleri yaparak hayatta kalmaya çalışanlar, tek gözlü otel odasında yaşama tutunmaya çalışanlar… Hanedan, adeta intikam alınırcasına rezil ediliyor. Sultan şunu söyler, "Ne çekiyorsam Filistin'de Yahudilere bir karış toprak parçası vermediğimden, vatan topraklarına sahip olduğumdandır." der. Doğrudur bu tespit.
Sultanı tahttan indiren, sürgüne gönderen ekip tam bir cahiller sürüsüdür. Ülke yönetmeyi bilmeyen, dostunu düşmanını tanımayan, basiretten ve ferasetten uzak, kendi şahsi emelleri peşinde koşan cahiller sürüsü. Ve zamanla birbirlerine düşecek, silah çekecek, birbirlerini öldüreceklerdir.
ABDULHAMİD'İ BU OLAY KAHRETTİ
Yıllar sonra darbeci Enver Paşa ve ekibi, Sultanı tahttan indirmekle ne büyük hata yaptıklarını kendileri söyleyecektir. Bu sözler acı bir gerçek olarak tarihe geçer. Ama iş işten geçmiş, Osmanlı toprakları parçalanmış, koskoca bir imparatorluk çökmüştür artık.
Doktorlar her ne kadar Sultanın vefatını üşütmeye, zatürreye bağlasa da, aslında o yaşamının son günlerinde gördüğü Osmanlı'nın çöküşünün kahrıyla vefat etmiştir. İktidarında ona karşı gelen pek çok ünlü sima, İttihatçıların beceriksizce ve despotça yönetimini görünce, vefatının ardından methiyeler dizmişlerdir. Ancak fayda vermemiştir. Bütün bunların da yazılması gerekiyor elbette. İnşallah, sürgün yılarını yazmayı da Allah bize nasip eder.
KİTABIN KÜNYESİ:
Kitabın Adı: Son Direnişçi
Yazarın Adı: Vedat Sağlam
Yayınevi: Nar Yayınları
Sayfa Sayısı: 378
Baskı Yılı: 2013
Dili: Türkçe