19–20 Mart 2011 tarihlerinde Suriye’nin başkenti Şam’da Ortadoğu’da din-toplum ilişkilerini konuştuk. Birçok akademisyen ve gazetecinin katıldığı böyle bir toplantının Şam’da yapılmış olması oldukça anlamlıdır. Çok öğretici olduğunu söyleyebilirim. Ben toplantının içeriğinden ziyade gördüklerim-dinlediklerim konusunda gözlemlerimi aktarmak istiyorum.
Şam, tarihsel anlamda bizim bir rüyamız. Osmanlı coğrafyasının önemli durakları arasında. Süleymaniye Külliyesi, Hamidiye Çarşısı, Türk Şehitliği, Tren İstasyonu gibi mekânları gördükten sonra kendinizi İstanbul’da buluyorsunuz. İster istemez yoğun bir duyguya kapılıyorsunuz.
Suriye insanı, Türkiye’li olduğunuzu öğrendiği anda zaten bir yakınlık gösteriyor. Bunu hava alanından itibaren fark ediyorsunuz. Mavi Marmara baskını yaşandığında iki bin kişi Türkiye büyük elçiliğine gelerek şehit olanların isimlerini istemişler. Sırf yeni doğan çocuklarına bu isimleri koymak için. Hava alanı deyince aklıma geldi. Bir başkentin hava alanı olmaktan çok uzak. Yolcuların oturup istirahat edecekleri mekânlar yok gibi. Hâlbuki uluslar arası hava alanları, bir milletin aynasıdır. Servet Armağan hoca, Yeşilköy hava alanının birçok Batı hava alanına taş çıkardığını söylüyor, bu durum karşısında. Bizim tarihçi Mehmet İpçioğlu’na dönerek, öyle değil mi Mehmet Bey? diyor.
Suriye insanı onbir yıldır iktidarda olan Beşşar Esad’tan kişisel anlamda memnun görünüyor. Beşşar, Batı’da okumuş, Batı demokrasisi, özgürlükler ve yaşam biçimlerini iyi bilen birisi. Babası Hafız Esad’ın kadroları hala iş başında olduğu için kendisini kapana kısılmış gibi hissediyor. Bunun için de reformlardan söz etmesine rağmen hiçbir şey yapamadığı söyleniyor. Hatta bazı Suriye’liler, Hama katliamını yapanların çevresinde hala etkili olduğunu, kendilerini aklamak için bugüne kadar insan hakları alanında ortaya çıkan tüm suçlamaları Beşşar Esad’ın üzerine yıkabileceklerini iddia ediyorlar. Bu konuda Türkiye’ye büyük görevler düştüğünü de ekliyorlar. Onların gözünde Türkiye, sadece dünyanın değil, bölgenin de parlayan bir yıldızı. Şam’lı bir entelektüel, “mülk Türk’ün eline geçmedikçe devlet düzelmez ve daim olmaz” diyor. Onun ‘Türk’ kavramına yüklediği anlam “Osmanlı.”
Muhatabım Suriyeli’ye, acaba, Yemen, Mısır, Libya gibi ülkelerde meydana gelen hareketlerin aynısı burada da yaşanır mı? diye soruyorum. Yaşamak ne kelime, başladı bile, diyor. Gerçekten de biz Şam’a geldiğimiz gün, Ramazan el-Bûtî, devletin bazı telkinleriyle Cuma günü Emeviyye Camii’nde bir hutbe okumuş. Namazdan sonra protestolar yapılmış. Göstericilerden bir vatandaş güvenlik güçleri tarafından öldürülmüş. Zaten İmam-ı Nevevî’nin doğum yeri Neva’da, Dera’da büyük gösteriler yaşanmış. Helikopter’den ateş açan güvenlik güçleri dört göstericinin ölümüne ve onlarca insanın yaralanmasına yol açmışlar. Suriye televizyonu bu haberi çok kısa verdi. Bazı göstericilerin olaylar çıkardığını ve haklarında soruşturma açılacağını söylemekle yetinde.
Suriye toplumu, birçok etnik, dini ve mezhebi yapılardan oluşuyor. Araplar çoğunlukta. Ancak, devleti yöneten Nusayriler azınlıkta. Kürtler var, Türkmenler var. Hıristiyan, Yahudi gibi gruplar var. Sünni, Şii, Nusayri gibi mezheb ve dini akımlara mensup insanlar yaşıyor. 60-70 senedir Kürtlere nüfus cüzdanı verilmemiş. Rehberimiz, kendilerine nüfus cüzdanı verileyenler Çingene Kürtler deyince, bazı arkadaşlarımız müdahale etti. Öyle bir şey olamaz, onların çoğu bizim akrabalarımız dedi. Kürt topluluğu kimliksiz olunca, diğer vatandaşlar gibi birçok devlet imkânından yararlanamıyorlar. Örneğin, iş bulma, başka şehirlere seyahat etme, yüksek tahsil yapıp belli makamlara gelme gibi…
Bizim kokladığımız hava, pek iç açıcı değil, Suriye’de. Kuzuların sessizliği dedikleri bir hava hâkim. Halkın gözü kulağı ya el-Cezire ya da el-Arabiyye televizyonlarında. Her an çevrelerinde olup bitenleri izliyorlar. Muhatabım, eğer Suriye hükümeti Filistin mukavemetine destek vermemiş olsaydı, şimdiye kadar halk patlardı. Onların hatırına, acılara katlanmaya devam ediyor, dedi. Zaten gittiğimiz yerlerde Halit Meşal’in fotoğraflarını, özel taksilerin koltuklarında Filistin örtüsünü görmek mümkün. Benim görebildiğim kadarıyla Devlet başkanı Beşşar Esad acilen reform girişimlerine başlamalıdır. Her geçen gün aleyhine işlemektedir. Yine muhatabım, Mısır devriminin uzun sürmesi, Suriye insanının güvenini tazeledi, diyor. Muhatabıma sizler yönetimden ne istiyorsunuz? diye sorduğumda, şu cevabı verdi: Derhal anayasa değiştirilmeli, sıkıyönetime son verilmeli, binlerce mahkuma af çıkarılmalı, demokrasiye geçilerek çok partili sistemin önü açılmalı, insan hak ve özgürlükleri alanında iyileştirmeler yapılmalı, yolsuzluk ve hırsızlık yapanlar cezalandırılmalıdır. Herkes bu vatanın birinci sınıf vatandaşı kabul edilmelidir.
Ümit ederim ki, kardeş Suriye halkı en kısa zamanda hak ettiği iktidarlara, refaha kavuşur, barış ve kardeşlik içinde ilelebet yaşamaya devam eder.