2011 yılının ilk aylarıydı. Türkiye’de kimi isimler o televizyon senin bu televizyon benim gezerek bugün yüz binlerce insanın öldüğü, milyonlarca insanın da yurtlarından edildiği Suriye iç savaşının ateşine odun taşıyorlardı. Muhtemelen benzer durumlar hem İran hem de Hizbullah’ın merkezi Lübnan’da da yaşanıyordu. Karşılıklı Şii-Sünni tartışmaları ateşleniyor ve Suriye’de Sünni çoğunluğa zulmeden Nusayri azınlığın Şiiliğinden dem vurarak, Suriye’de bir direnişin hem de hemen başlaması gerektiği savunuluyordu. Bu, aynı zamanda küresel düzeyde bir Şii-Sünni çatışmasının başlatılması ve ümmet coğrafyasının mezhepçilik üzerinden kategorik bir parçalanmaya tabii tutulması anlamına da geliyordu. Şimdilerde bu şahısların Suriye iç savaşını gündemlerinden çıkarıp orada yaşanan drama ilgisiz kaldıklarını, yazdıklarından ve yaptıklarından anlayabiliyoruz. Onlar, yeni kriz merkezlerine yelken açmışlar ve muhtemelen bu yeni kriz alanları için kullanışlı malzeme topluyorlar.
Kabul edelim ki Türkiye olarak, Suriye iç savaşında Esed’in zulmünü teşhir etmek ve bu zulme karşı halkın yanında yer almakla, bir batı projesi olarak Suriye’nin yerle bir edilmesine eşlik etmek arasındaki farkı konuşamadık bile. Kimi şahıs ve gruplar, söylemleriyle hepimizi esir aldı. Geldiğimiz noktada bir insanlık trajedisi halini alan iç savaşın adını değiştirerek, yaşanan bu trajedide yapılan hatalara haklılık kazandırma çabamız beyhudedir. Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül yazısında “..Ankara'da ortak bakanlar kurulu toplantısı yapıldığı gün, bize gelip; “Suriye'de isyan başlatacağız, bize destek olun" diyenler bugün ortalarda görünmüyor.” Diyor. Allah biliyor ben Karagül’ün ilk günden bu yana Suriye iç savaşının ümmeti parçalayıcı yönünü yazıp çizdiğine şahidim. Ama İslami kesim içinden öyle gruplar çıktı ki, onların bilerek ya da bilmeyerek açtıkları süreçler ve karşı tarafın da buna verdiği cevaplar bizleri bu günlere getirdi. Suriye’de artık Esed’in zulmüne karşı direnişten çok vekâlet savaşı diye isimlendirebileceğimiz ve ağırlıklı olarak mezhep içerikli düşmanlıkların şekillendirdiği bir mücadele var. Bu mücadele biçimi, Esed’in ömrünü uzattığı gibi, Müslümanlar arası iç parçalanmışlığı da arttırmaktadır.
Yeni hükümet her konuda yeni duruşlar demektir. Ben bu anlamda Suriye politikamızın da değişeceğine ve politikamızın bu marjinal grupların esaretinden kurtarılarak daha anlaşılır bir duruşa taşınacağına inanıyorum. Esed’in zalim olması Rusya, İran ve Hizbullah başta olmak üzere bazı devlet ve örgütlerin Esed’e destek vererek bu zulme ömür katması tartışılmaz bir gerçek. Ama bilmemiz gereken ve bizi ilerleyen dönemde çokça rahatsız edecek olan durum ise, yaklaşık 900 km’lik güney sınırımızın 2011’e kadar bir devlet tarafından kontrol ediliyorken şimdilerde PKK’nın uzantısı bir örgüt tarafından kontrol ediliyor olmasıdır. Bu durum Suriye krizinde sözde bizimle birlikte hareket ettiğini söyleyen devletlerce formel hale getirilmeye çalışılmaktadır. Yani Kuzey Suriye’de, Türkiye ile 900 km sınırı olan bir PKK/PYD Kürt devleti için ABD başta olmak üzere tüm batı çalışmaktadır. Bu sonuç için askeri destek yanında olağanüstü lojistik destek de verilmektedir. Kimi ABD’li ve batılı askerler ve gönüllüler YPG/YPJ armalarıyla aynı saflarda çarpışmaktadır. İstedikleri sonucu alıp alamayacaklarını zaman gösterecek. Ama insan tüm bunları gördükten sonra şu soruyu da sormadan edemiyor. Suriye’de bunca ölümün, bunca yıkımın ve bunca yerinden edilmişliğin sonuç olarak ortaya çıktığı bu sürecin, zaten tasarlanmış sebebi bu muydu? Tüm bu acılar, Kuzey Suriye’de Türkiye’yi güneyinden kuşatan ve her açıdan genişlemesi muhtemel coğrafyasıyla bağını kopartan bir Kürt devleti için mi yaşanmış/yaşatılmıştı?
Suriye halkının verdiği temiz mücadele ABD ve batı tarafından alandaki kullanışlı ekipler eliyle kirletilmiştir. Yaşanan süreç, hiç şüphesiz tüm Suriye halkını mağdur etmiştir. ABD ve batı bu sürecin sonucu olarak bir PKK/PYD devleti üretme peşindedir. Bu aynı zamanda Suriye’de yaşanan dramdan, Türkiye’yi dört bir koldan kuşatacak yeni bir ABD/Batı projesi üretmek demektir. Suriye iç savaşının, bir taraftan Müslümanlar arasında Şii/Sünni çatışmalarını körükleyen diğer taraftan batıya coğrafyamızı şekillendirme gücü veren bir sonla bitmemesi için çabalamak tüm Müslümanların asli görevidir. Bunca acıya ve ayrışmaya rağmen geç kalmış sayılmayız.