Suriye’de yaşanan Baas zulmü konusunda bazı Müslümanlar anti-emperyalizm söylemi üzerinden Suriye’deki despotizmi gizlemeye çalışmaktadır. Bu bağlamda şu soruların cevaplarını ortaya koymaya çalışalım: “Despotizme karartma uygulayan kesimlerin yakın Türkiye tarihi değerlendirmesi ile Suriye’deki olaylara yaklaşımı arasında bir tutarlılık var mıdır? Anti-emperyalist tavrı Esed diktatoryasının zulümlerini karartarak savunmak adil bir tavır mıdır? Esed ve ondan (daha dün denilecek kadar kısa bir süre) önce devrilen bölgedeki diğer diktatörler gerçekten anti-emperyalist lider muamelesi görmeyi hak ediyorlar mı(ydı)? “Direniş hattı” denilen ülke ve örgütlerin tutarlı bir direniş algısı mevcut mudur? Tüm Şiiler Esed yanlısı mıdır yoksa Suriye halkının yanında olanları da söz konusu mudur?”
Despotizme karartma uygulayanlar; kendilerine gelince “Tek parti yönetiminden (1923-1946) Türkiye çok çekti!” deyip bu yönetimden vazgeçilip “liderin seçilebildiği” döneme geçilmesini daha olumlu görmekte ama konu askerî ağırlıklı Suriye’deki[1] yönetime gelince, despotizmin üstüne kalın bir örtü çekip prim yapacağı düşünülen “anti-emperyalist söyleme” yapışmaktadırlar. Tabi bu ara “2012’de Suriye’de seçimlerin yapıldığından haberiniz yok!” itirazı gelmesin! Ölümü göze alıp 1, 5 yılı aşkın süredir despotik yönetime karşı büyük bir mücadele veren Suriye halkının bu yıl “dostlar alışverişte görsün” tarzında apar topar organize edilen seçimlerde Baas Partisini demoklesin kılıcı gibi yine tepesinde görmek istediğine ve “gerçekten oylarının çoğunu Esed’e verdiğine” inanmak isteyen inansın, zira hurafeciler hep var olmuştur var olmaya da devam edecektir!
İki sene önce Suriye’deydim. Bakkal, kasap, manav hemen hemen her yerde Esed’in resimleri mevcut idi. Türkiye’den oraya giden bazı saf kardeşlerimiz de bu durumu “Halk Esed’i seviyor!” diye yorumluyorlardı. Demek ki, içinde yaşadıkları ülkede kimin nasıl sevdirildiğini anlayamadıklarından Suriye’deki zorba iktidarı da doğru değerlendiremiyorlardı. Külliyetü’n-Nur adlı kurumda düzenlenen bir programda dua eden kişi Esed’i unutunca hemen yanındaki kulağına fısıldadı o da duaya Esed’i iliştirdi! Dualara kadar işleyen Suriye halkının hemen her gün karşısında duran despotik iktidarını görmezden gelmeye hatta anti-emperyalizm adına onu savunmaya çalışmak asla hakkaniyete sığmaz!
“ABD Ortadoğu’da neoliberal politikaları uygulamaya çalışıyor.” iddiasıyla iki yeni kapitalist güç olan Çin ve Rusya destekli “despotizme karartma uygulaması”nı görmesek diyeceğiz ki, Tunus’ta Bin Ali, Mısır’da Hüsnü Mübarek, Libya’da Kaddafi ve Suriye’de de Esed İslam ekonomisini uygulayan, kapitalizme ve neoliberalizme başkaldırmış birer mücahit imişler de bizim haberimiz yokmuş! Herhalde Ortadoğu intifadası öncesinde, Hüsnü Mübarek sahabe gibi halk arasında yaşıyor ve Bin Ali de bir lokma bir hırka felsefesiyle ülkeyi idare ediyordu! Kaddafi ailesinin Avrupa’daki yatırım ve harcamaları ise Avurpa ekonomisine mütevazı bir katkı idi. Bilip bilmeden neoliberal politikalardan söz edenler –direniş hattı muharriki (!)- İran’da işleyen sistemi ne zannediyorlar? İran’da petrol ve doğalgaz yatırımı yapan yapancı firmalar neoliberal politikaların ne kadar dışında? Nükleer teknoloji, havaalanları, telekomünikasyon, metro ve daha birçok alanda küresel sermayenin İran’da yer almadığını mı sanıyorlar?[2]
Anti-emperyalist tavır adına, “(Şii-Nusayri) direniş hattı” diyerek Esed’e sahip çıkmanın iler tutar bir yanı da yoktur. Bu hat nedense ABD öncülüğünde Afganistan’daki çok uluslu işgale karşı Taliban direnişine gelince buharlaşıyor. Taliban hatta el-Kaide üyeleri, Baasçılardan daha az mı Müslüman?[3] Irak’a gelince, oradaki “potansiyel direniş hattı” ABD ile iş tutuyor. Çinlilerin işgal altında tuttuğu Müslüman beldeleri ve Rus işgali altındaki Çeçenistan da bu “direniş hattınca” görmezden geliniyor. İşgale karşı direnmenin kilit unsurlarından birisi de Baasçılar ise “Vaah vah perişan halimize!” demekten başka bir şey aklıma gelmiyor çünkü Esed’in direnişi gariban Suriye halkına!
Alemlerin Rabbine hamdolsun ki gönlümüze su serpen Şii kardeşlerimiz de var. İşte Lübnan'ın önde gelen Şii alimlerinden Ayetullah Seyyid Ali Fadlallah’tan Anadolu Ajansı’nın aktarımı: ''Rejim tarafından zulme maruz bırakılan Suriye halkının haklı taleplerini destekliyoruz. Lübnan Şiilerinin azımsanamayacak bir kısmı Esed rejimine karşı Suriye halkını destekliyor.''[4]
[1] Mandacı Fransa’nın 1946’da Suriye’den çekilirken arkasında bıraktığı kurumlar arasında -ülkenin geleceğinin şekillenmesindeki rolü açısından- ordunun özel bir yeri bulunmaktadır. Manda yönetimi altında ağırlıklı olarak azınlıklara dayanılarak inşa edilen Suriye ordusunun bu niteliği, bağımsızlık sonrasında ülkedeki siyasi hayatın geleceği üzerinde belirleyici olmuştur bkz. Okur, Mehmet Akif, “Emperyalizmin Ortadoğu Tecrübesinden Bir Kesit: Suriye’de Fransız Mandası”, Bilig Derg., S. 48, Ank., 2009, s. 152.
[2] Üzer, Musa, “Çarpık ‘Emperyalizm” Anlayışı ve Müslümanlar”, Haksöz Derg., S. 257-258, İst., 2012, s. 133.
[3] Keşke bu konuda endişeye mahal olmasaydı da, “Öyle şey mi olur, Taliban ve el-Kaide İslam’ın temel ögelerine tâbi olmayı kaçınılımaz görürken, İslam’dan ziyade farklı din ve kültürlerin etkisindeki bir inanç grubuna sırtını dayayan Baasçılar bir mi tutulur?” diyebilseydik!
[4] http://www.haksozhaber.net/fadlallah-lubnan-siilerinin-bir-kismi-suriye-halkinin-yaninda-31951h.htm