Suya hasret!

Ümit Savaş Taşkesen

Suya Hasret, Mustafa Kutlu’nun, hocası merhum Nurettin Topçu’yu anlattığı yazının başlığıdır. Enfes bir yazıdır. Su, Nurettin Topçu’nun Hareket felsefesi içinde önemli bir yer tutar. Gür akarsuları, kaynakları ziyaret etmeyi, seyretmeyi sever, suya bakarak saatlerce dalar gidermiş Topçu. Onu anlatır Kutlu o yazısında. Suyu akmayan bir çeşme gördüğü zaman dayanamaz, önünden geçemez yolunu değiştirirmiş Nurettin Topçu.

Benim anlatacağım hikaye de su ile ilgili. KOSKİ daha önce çocuklarda su bilinci oluşturmak amacıyla yayınlamış olduğu “Su uyur susuzluk asla” ve “ Ya su olmasaydı” adlı su hikaye kitaplarındaki hikayeleri müstakil olarak resimletip yeniden yayınlamış. Onların yeni baskılarını henüz görmedim. Bir su hikâyesi de buradan ben yazayım istedim! Bakalım nasıl olmuş? Beğeninize sunuyorum!

Adam yıllarca yurdun çeşitli yerlerinde çalıştıktan sonra en son memleketine gelmiş ve orada emekli olmuş. Emekliliğine kadar para biriktirme fırsatı olmamış. Çocuklar okuyormuş. Çocuklar okulu bitirdikten, emekli olduktan sonra para biriktirmeye başlamış. Üç ayda bir alınan emekli maaşı ile önce bir hac parası biriktirmiş. Sonra bir de umre. Her ikisine de gitmiş gelmiş. Daha sonra sabırla bir  dönüm toprak almak için sabırla para biriktirmiş. Bıkmış çünkü apartman hayatından. Yıllarca masabaşı ya da ambar memurluğu sonrasında şöyle toprakla uğraşıp rahatlayacağı, balkonlarda saksı içinde büyüttüğü biberleri, domatesleri vb. sebze ve fidanlar dikeceği, yılların verdiği sıkıntıyı toprakla uğraşarak atacağı bir yer olsun istemiş. Para biriktirmeye devam ederken bir ara ümitlenmiş hobi bahçelerinden bir yer bulabilmek için; olmamış. Bir türlü o ve onun gibilere düşmüyormuş bu bahçeler. O sabırla, tasarruf yaparak para biriktirmeye devam etmiş. Torunları olmuş peş peşe. Onlar da büyümeye başlamış. Bakmış onlar da apartmana mahkûm. Bahçe hayali daha bir güçlü bastırmış. Şöyle bir bahçesi olsa! Kendisi fidanlar dikse, toprağı yeşertse, mısırı, ayçiçeği, biberi, lahanası, domatesi, soğanı ile uğraşıp kendisi büyütse ve kendi ürettiği ürünlerin tadına varsa. Torunları toprakla temas etse ve baksa, bir sebzenin nasıl büyüdüğünü, yetiştiğini görse sonra rahat rahat koşup oyunlar oynayıp uçurtmalar uçursalar.

 

Hafta sonları biraz yeşillik görmek için gittikleri ve metrekaresine 3 kişinin düştüğü parklara sıkışıp kalmadan, gökyüzünü saran mangal dumanında boğulmadan, kendi bahçelerinin önünde, içinde pikniklerini yapsalar ve semaverde demledikleri çaylarını yudumlayarak yorgunluk atsalar ne iyi olurmuş. Bu hayal ile yaşarmış.

 

Adam bakmış zaman geçiyor ve paranın birikme hızıyla hayli de geçecek. Birikmiş olan para miktarına uygun olarak şehrin biraz daha dışında yerler aramış. Gödene taraflarına uğramış. Bir yer bulmuş, çok düşünmemiş, hemen almış. Yanı başında dere akan bir bahçe. Hayallerindeki gibi olmasa da idare edermiş işte. Hızla işlemleri yaptırmış. Ölçümler yapmış. Hangi aralıkla fidanları dikecek, fidanların arasına neler dikilecek bir bir kararlaştırılmış.

 

Köylünün pek rağbet etmediği bir yermiş. Köylüler de şaşırmışlar adamın buradan bir yer almasına. Bahçeyi sürdürmüş adam. Otları ayıklamış. Hayırlı olsuna gelen köylüler akıl vermeye başlamışlar. Kimisi buraya su vermezler demiş. Bu dereye güvenmeyin yazın kurur, ilk defa bu yıl akıyor demiş.

 

Kimisi damla sulama sistemini kur, belediye o zaman suyu hemen veriyor demiş. Bu söze inanmış adam. İnanmak istemiş. Adam bir bir dikmiş fidanları. Sonra sebzeleri. Verimliymiş toprak. Hemen tutmuş yeşermiş fidanların yaprakları. Nisandan mayısın başına doğru yaklaşırken zaman damla sulama sistemini de kurmuş adam.

 

Dereye ve yağmura güvenememiş ama belediyeye güvenmiş. Başvurusunu yapmış mayısta. Beklemeye başlamış ha bugün ha yarın. Başvuru incelemesi için gelmişler, ölçmüşler biçmişler. Tamam amca demişler, komisyona girdikten sonra sizi ararız demişler. Aradan geçen zaman içinde yanı başından akan dereden kovalarla su taşımaya başlamış adam. Su akıyormuş ya yanında, varsın biraz yorulsun, taşıma suyla değirmeni döndürür, bu fidanları yeşertir büyütürüm diye düşünmüş. Öyle de olmuş nitekim.

 

Bir yandan da komisyon kararının çıkmasını bekliyormuş. Bir hafta demişler. İki hafta geçmiş bir cevap yok. Dert etmemiş. Ümitle bekliyormuş. Yorulsa da kollarında küçük boya kovalarıyla su taşımaktan elli fidana ve sebzelere mutluymuş. Ne de olsa damlama sistemini kurmuş, kararı bekliyormuş. Haftalar geçmiş. Hala bir komisyon toplanıp karar almamış. Almışsa da onu arayan olmamış.

 

 Yağışlar iyi gitmiş. Haziran ortalarına doğru derenin suyu azalsa da akıyormuş. Farklı sulama yolları düşünmeye başlamış. İçine bir umutsuzluk sarmış. Yeşeren fidanlara bakıp su vermezlerse kuruyacaklarını, tazeliğin, yeşilliğin son bulacağını, öleceğini düşünüp dertlenmeye, uykusunu kaçırmaya başlamış. İçi içini yiyormuş ama dışarı yansıtmamaya çalışıyormuş. Yok demiş bu fidanların hayatının son bulmasına izin vermezler. Karar ha çıktı ha çıkacak!

 

Havalar ısınmış. Dere kurumuş. Barajdan salınan suyun zamanını ayarlamaya çalışıyormuş her gün otobüsle ya da bisikletiyle bahçesine giderek. Suyu bulduğunda yeşeren gürleşen fidanların yaprakları yavaş yavaş solgunlaşmaya, güz gelmiş gibi sararmaya başlamış. Kurumuş dereye, sararan fidanlara ve kurumaya başlayan sebzelere bakarak çıkacak komisyon kararını düşünüp dururmuş. Yetkili mercilere ulaşmaya çalışmış. Tanıdıkları vasıtasıyla bir haber almış tamam su verilecek diye. Umut bu, heyecanlanmış. Susuzluk iyiden iyiye sıkıntı olmuş.

 

 Bir komisyon daha toplanması gerekiyormuş. Bay X izinden dönmemiş. Onu bekliyormuş. Ağustos gelmiş. Kurumaya başlamış fidanlar yavaş yavaş. Karşı bahçenin sahibiyle anlaşmış adam kurumasın fidanlar, boşa gitmesin emeği diye. Kuyusu varmış adamın. Elektrik parasına su veririm demiş. Kuyu hortumu da almış adam. Önce elektrik parasına olur diyen komşu bir saatlik su basma karşılığında bir tanker su parası istemeye başlamış. Çaresiz veriyormuş adam. Fırsat düşkünlüğü hepimize bulaşmış ne de olsa.

 

Adamın su bulamadığını ve fidanları kurutmamak için çırpındığını gören komşu daha mı çok isteseydim acaba diye düşünüyormuş. Adam bahçeye her gittiğinde işlerin kesatlığında müşteri bekleyen esnaf gibi motoruna atlayıp geliyormuş su satan adam, sulayalım mı diye. Dualar ediyormuş fidanları için kurumasın diye.

 

Bu haftayı da idare edelim komisyon toplanacak ve karar çıkacak, öncelikle sizin burası çekilecek deniyormuş adama. Bekliyormuş o da. Ağustos geçmiş. Fidanların damarlarından sular çekildikçe sararmış. Sebzeler kurumuş. Yaşamak için direnen fidanlar varmış hala. Sararan yaprakların arasında hala sarı-yeşil kalabilmiş olanları görerek kendi kendisine konuşur olmuş adam.

 

Eşi çocukları adam için kaygılanıyormuş gittikçe. Uykuyu yitirmiş, gelen her telefonu belediyeden arıyor sanıyormuş, fidanlara bir şeyler fısıldıyormuş. “-Boşver be adam diyormuş karısı, sağlık bulmak için aldığın bu yerde sağlığını kaybedeceksin. Vermezlerse vermesinler boşver!” diyormuş. Ama dinleyen kim.

 

Ramazan gelmiş, iftar dualarına yağmuru eklemiş adam. Kararın çıkmasını da sonra. Bekliyormuş. Pek umudu da kalmamış. Belediyede makbul sayıldığını düşündüğü yakınlarına tamam, öncelikle sizin orası döşenecek denmesine de inanmıyormuş artık. Ağaçlarla konuşur olmuş.

 

Bir gün telefon gelmiş. Zannetmiş ki telefon gelince işlemler bir iki hafta içinde tamamlanacak, suya kavuşacak! Telefondaki ses –Tamam demiş, şanslısınız. Suyu vereceğiz. Belediyeye gelin. Gitmiş adam büyük bir heyecanla, kararın bir başka komisyona gitmesi gerektiğini söylemişler aradan geçen onca zaman içinde. Şimdi o komisyonun kararının çıkmasını bekliyormuş adam.

 

Daha doğrusu bekliyor gibi yapıyormuş. Bahçeye gidiyor olgunlaşan biber ve domates, mısır vs. topluyor kuruyan ve kurumak üzere olan fidanlara eğilip bir şeyler söylüyormuş adam. Ne söylediğini kimseye söylemiyormuş. İkinci komisyona havale edilen yazının akıbetini sormaya başlamış.

O komisyon başkanı Bay Y’nin izinden dönmesini bekliyormuş komisyon karar almak için. O komisyondan karar çıksa bile müteahhitte sıra bekleyecekmiş, su hattının döşenmesi için sıra ne zaman gelir belli değilmiş.

Torunlarını alıp bahçeye gittiği bir gün yine fidanlarla konuşuyormuş adam. Büyük torununu yanına alarak tek tek fidanları dolaşıyormuş. Konuşuyormuş onlarla. Sanki önce yeşertip sonra su bulamadığı, sararttığı, kuruttuğu, bakamadığı için özür diliyormuş onlardan.

 

Büyük torun dedesini bahçede bırakıp annesinin yanına geldiğinde annesi sormuş ona

“ –Kızım deden ne söylüyor fidanlara eğilerek?” Söylesem mi söylemesem mi diye düşünmüş kız. Sonra dedesinin ağaçlara söylediğini anlatmış.

 

“-Dedem diyor ki fidanlara - Ha gayret, dayanın! Eylül yağmurları gelmek üzere dayanın! Bu komisyon ancak yağmurlar başlayınca toplanır! Su gelecek inşallah. Çeşmeden önce gökten gelecek! Komisyon sizi susuz bıraksa da Rahman sizi susuz bırakmayacak inşallah. Dayanın. Ve kusura  bakmayın!”

 

Gözleri akşam hava durumunda gündüz gelmesini beklediği yağmur bulutlarındaymış adamın. Komisyon kararıyla “suya hasret” geçmiş o yaz! Sonbaharda hangisi erken gelecek acaba diyormuş: komisyon kararı mı eylül yağmurları mı? Bekliyormuş hala…

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.