İslâm’ın tümüyle hayatımıza hâkim olması için ömrünü harcayan, bu uğurda çilelere aldırmadan, engellemelere takılmadan cihadını sürdüren Milli Görüş Lideri Necmeddin Erbakan hocamızın 2011 yılının 27 Şubat’ındaki vefatından 6 gün sonra, hayatını İslâm’a hizmet yolunda tüketen muhterem Tahir Büyükkörükçü hocamızı da ebedi âleme yolcu etmiştik.
Merhum babacığımın da yakın dostu olan Tahir Büyükkörükçü hocamız 86 yıllık ömrünü, önce çocuk yaşta başlayarak ilim öğrenmeye daha sonra da, öğrendiği ilimleri diğer insanlara aktarma yani tebliğ etmeye adamış, tebliğ ve irşad görevini hiçbir şartta terk etmeden 50 yıl boyunca sürdürmüş mümtaz bir şahsiyettir.
Kendisini tamamen ilim öğrenmeye ve ilim yaymaya adayan, ilim ve irfan yolunda durup dinlenmeden büyük gayret gösteren, gönüllere hitap eden etkili vaazları ile Konya’mızda bir yıldız gibi parlayan, ismi gibi cismi de Tahir olan muhterem hocamız; yüksek ilminin yanında ahlâkıyla, düzgün ve tavizsiz İslâmi yaşantısı ile hâliyle, kâliyle ve cesareti ile Peygamberlerin varisi olduğunu bütün âleme ispat etmiş örnek bir kişiliktir.
Bitmez tükenmez bir hazine niteliğindeki ilmini, vaaz ve konferanslar yolu ile diğer insanlara yüksek hitabet gücü, fesâhat ve belâgatı ile aktaran ve dinleyicilerini bazen cûşa getirerek kaynatıp coşturan, bazen ruh ve gönül dünyalarına seslenerek binleri bir anda bambaşka âlemlere götüren, bazen de topluluğu gözyaşlarına boğan Tahir hocamız böylece gönülleri ilmek ilmek işleyerek tek amacı olan toplum hayatında İslâm ahlâk ve faziletinin hâkim olması yolunda canla başla çalıştı ve bu uğurda dile kolay tam yarım asrını verdi.
Konya’da yaşayıp da, Tahir hocamızın o muhteşem vaazlarını dinlemeyen ve o etkili hitabetin tesiri altında kalarak kendisini başka bir âleme taşımayan bir kişi var mıdır bilmiyorum? İnsanı büyüleyen o muhteşem anlatımlar sadece kuru kuruya bir konuşmadan ibaret değil, söylediklerini eksiksiz yaşamasının dinleyicilere bir yansıması olabilir ancak… Hoca’mızda zaten ömrünü kıl kadar da olsa Kur’an ve Hadis yolundan ayırmayarak geçirmiş bir İslâm âlimi ve bir tasavvuf büyüğüdür. Onun içindir ki, vaaz ve konferansları bu kadar etkili olmuş ve herkesi mânevi havası içine alıvermiştir.
Muhterem hocamız merhum babamla beraber çalıştıkları 1977 genel seçimlerden sonra MSP den Konya milletvekili olarak TBMM e girmişti. 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra “İslâmi devlet kurma yönünde faaliyette bulunma” suçlaması ile yargılandığı ve 1 yıla yakın hapis yattığı günler, Tahir hocamız için ikinci defa karşı karşıya kaldığı askeri darbelerin oluşturduğu sıkıntılı günler oldu. Birincisini 1960 darbesinde yaşamış ve o günlerde de, görevden alınma, sürgün edilme gibi muameleler görmüştü.
Muhterem hocamız, 12 Eylül darbesinden sonra Erbakan hocamızla birlikte aynı davadan yargılanmış ve aynı yerde hapis yatarak Medresei Yusufiye ile tanışmıştı. Böylece aynı partide sırf Allah’ın rızasını kazanmak için siyaset yapan iki muhterem hocamızın kaderleri hapishanede de kesişmişti. Tahir hocamız hapis süresi boyunca boş durmamış, beraber bulundukları çeşitli partilerden milletvekillerine her gün Kur’an ve Sünneti anlatmış, hapishanede bile İslâm’ı yaşamaktan ve tebliğden bir an geri durmamıştır.
O yıllarda babacığım da aynı suçlamalarla Konya’da defalarca yargılanmış, hapiste yatmış, çeşitli baskılara maruz kalmış ve bir yazıdan dolayı 40 ay ceza almıştı. O yıllar, İslâmi faaliyet yapanların tamamının çeşitli çilelere göğüs gerdiği yıllardı. Rabbim hepsine ahirette karşılığını verecek İnşaallah…
Hapishane hayatından sonra çok sevdiği Kapu Camii kürsüsüne geri dönmüş, aynı aşk, aynı şevk, aynı heyecan ve aynı azimle ışık saçmaya devam etmiştir. Konya insanını mânevi atmosferi içine alarak eriten ve etkileyen vaazları rahatsızlığının başladığı yıla kadar aralıksız sürmüştü.
Hocamız her an ve her fırsatta tebliğ ve irşad görevini hakkıyla yerine getirmiş, İslâm inancının toplumumuzda hâkim olması için var gücüyle çalışmıştı.
Tahir hocamız toplumumuza yol gösteren ve halkımızı aydınlatan bir yıldızdı. Yerinin doldurulması çok zor olan bu yıldız, her fâni gibi ömrünü tamamladı ve aramızdan kayıp gitti. Hocamızın fâni vücudu aramızdan ayrılarak ebediyete gittiyse de, mânevi olarak gönüllerimizde yaşamaya devam edecektir. İnanıyoruz ki geride bıraktığı eserleri sayesinde amel defteri de kapanmayacaktır.
2011 yılının 5 Mart’ında ahirete intikal eden ve yüz binlerin elleri üzerinde ebediyete uğurlanan muhterem hocamıza, yüce Allah’tan (cc) sonsuz Rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. Cenab-ı Hak hepimizi cennetinde buluştursun İnşallah…
*** *** ***
Kâinatın yaratıcısı Yüce Allah; temizlenmemiz, arınmamız ve günah yükünden kurtulmamız için bazı gün ve geceleri biz kullarına bir fırsat olarak bahşetmiştir.
Bu gece Regâib kandilini idrak edeceğiz ve faziletli, mübarek üç aylara girmiş olacağız. Yarın üç ayların başlangıcı olan Recep ayının birinci günü…
Recep, kendisinden sonra gelecek olan Şaban ve Ramazan aylarının da müjdecisidir. Bu gece kutlayacağımız Regâib ise, üç ayların içindeki birbirinden bereketli ve Rahmet pınarlarının coştuğu Miraç, Berat ve Kadir gecelerini müjdeleyen mübarek bir gecedir.
Bu gecede yapacağımız ibadetler ve dökeceğimiz gözyaşları ile elbette Allah’ın yardımını ve rahmetini isteyecek, mağfiretini talep edecek, affını elde etmek için gayret gösterecek, Rabbimizin rızasını arzulayacak, azabından kurtulmamız ve ebedi mutluluğa erebilmemiz için büyük bir arzu ve iştiyak içinde olacağız.
Efendimiz; üç ayların fazileti ve bu aylar içindeki bazı günlerin önemini şu sözleri ile ortaya koymuştur:
“Şu beş gecede yapılan duâ geri çevrilmez. Regâib gecesi, Şaban’ın 15. gecesi, Cuma gecesi, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı geceleri.”
“Recep ayı Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan’da ümmetimin ayıdır.”
“Receb’in ilk cuma gecesini (Regaib gecesi) ihya edene, Allahü teâlâ, kabir azabı yapmaz. Dualarını kabul eder.”
“Allahım! Recep ve Şaban'ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır.”
Allah Rasûlü’nün, üç aylar geldiği zaman ibadetlerini ve dualarını arttırdığı bilinmektedir. Efendimiz Ramazan’dan sonra en fazla Recep ve Şaban aylarında oruç tutmuştur. Onun için bu aylarda oruç tutmanın ve ibadetleri arttırmanın çok büyük, muazzam, muhteşem, rakamlarla ifade edilemez ve derecesi dile getirilemez şekilde kat kat ecir ve sevapları vardır.
Hadis-i Şerif’te geçtiği üzere, Regâib gecesi ile Cuma gecesi tek başlarına zaten kıymetli, faziletli ve duaların geri çevrilmeyeceği gecelerdendir. Bu iki değerli gecenin bir araya geldiği zaman ki ulviyetini değil ölçmek ve ifade etmek, hayallere sığdırmak bile mümkün değildir. İşte, yüceliğini ifade etmekten bile aciz kaldığımız bu gece önümüzdedir ve bizlere bir fırsat olarak sunulmuştur.
Bu aylar, bu gün ve geceler, Allah’ın rahmetinin cûşa gelip coştuğu ve sağnak sağnak üzerimize yağdığı, mağfiretin gürül gürül döküldüğü, bereketin pınarlar gibi fışkırdığı, ecir ve sevabın şarıl şarıl biz kullara aktığı anlardır. Bu rahmet pınarından, bu mağfiret esintisinden, mahsulün bol bol toplanacağı bu hasat mevsimlerinden istifade edilmez mi?
Mübarek Regaib gecenizi ve üç aylarınızı tebrik ediyor, Memleketimizin ve tüm İslam Alemi’nin sıkıntılardan kurtulup huzura ve mutluluğa kavuşmasına vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.