Takdire Şayan: Şehir Tiyatrosu

Av. Yasemin Bezirci

‘’Zor zamanlar geçiriyorsun, biliyorum’’ dedi telefonda ki ses. ‘Zor’ kelimesi dökülüverdi dudaklarımdan… Moral bozmak için değil, moral vermek için aradığını ispat edercesine ‘’Sana bir sürprizim var, yarın akşam 19:00’da buluşalım. Sen şimdi hemen olmaz diyeceksin fakat; gelmezsen pişman olursun. Kaçırılmayacak bir fırsat, yarın görüşürüz.’’ Diyerek kapattı telefonu.

Kitaba verdiğim kıymet ve değeri; beni yakından tanıyanlar iyi bilirler. Kitaplarım evlatlarım gibidir, her kitap sever gibi. Bir kitabımı okuması için birine verdiğimde; evladını bir yere emanet etmiş anne misali titrer yüreğim. Lakin; o yürek titremesine rağmen emanet ettiysem kitabımı; emanetçi de bilir hem kitabın hem de kendisine verilen değeri. Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’nin kaleme aldığı ‘Âmâk-ı Hayâl’… Kütüphanemde ki bulunduğu sıranın gözdelerinden biriydi.  Ona okuması için verdiğim ilk kitaptı. Bakmış tiyatro oyunu var; süprizin büyüğünden olsun istemiş, yüzüm gülsün istemiş belli ki… Güzel yürekli insanlarla yaşanması gerektiğinin bir ispatı işte bu. Yüreği güzel insanın; sözü de güzel, davranışı da güzel, düşüncesi de güzel ki; değdiği her yeri güzelleştiriyor oluşu da yüreğinin güzelliğinden besbelli.

Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’nin kaleme aldığı ‘Âmâk-ı Hayâl’… Hâlâ okumayan varsa aramızda; tavsiyemdir. Çevresinde okumayan varsa; güzel bir hediyedir. Felsefe ile tasavvufun iç içe olduğu bu eserin kısaca konusu şöyledir: Hayatın anlamını sorgulayan Raci; her sorgulayan gibi varoluşsal arayışını arar. Yanlış yerlerde arar önceleri fakat; bulanlar da ancak arayanlardır. Aramaya öyle dalmıştır ki; arayışın kendisi olmuştur. Tahsilli ve entelektüeldir Raci lakin; var oluşunu bulma yolunda bunların yeterli olmadığını da bilmektedir. Raci’nin içinde olanı bulması; tek başına mümkün değildir. Aynalı Baba isimli dervişle yolu kesişir. Macera başlar…

Selçuklu Kongre Merkezi’nde, Mustafa Uzman yönetmenliğinde oynandı Âmâk-ı Hayâl. O sırt sırta vermiş VAV harflerine konulmuş küçük ayna parçaları… Oyuncuların sade ve bir o kadar da mizanda olan kostümleri… Ekip sağlam, her ayrıntıdan belli. Aynalı Baba; sanki yıllardır Aynalı Baba. Raci; sanki yıllardır Raci. Oyuncu öyle bütünleşmiş ki rolüyle; sahnede yok olarak var oluşunu ispat ediyor âdeta. Oyunculardan hiç birisinin oyunculuğuna diyecek söz olmadığı gibi; böylesine ağır, böylesine felsefi bir oyunu anlaşılır kılanlara ne demek gerek? Her kostümde, her mimikte, her ayrıntıda Âmâk-ı Hayâl’in bir detayı gizlenmiş; görebilene yahut anlayabilene. Bir oyun sergilemek değil; bir eseri anlatabilmek dertleri. Eserin hakkını vermeyi öyle dert edinmişler, öyle severek gönül vermişler ki; oyuncuların, oyunu izleyen seyircilerin aldığı keyfin fazlasını alıyor olmalarından belli. Bir sanatsever olarak bu oyunu saygı ve hayranlıkla izledim.

Sanat… Kişinin düşünme yetisini geliştirebilmesini sağlar, stresten uzaklaştırır, farklı pencerelerden bakabilmeyi sağlar ve yeni ufuklar açar… Sanat günümüzde bir nevi terapidir. Sanatın olmadığı yer; siyah-beyaz kalır. Sanat ise; siyah beyazlıktan öte renklerin olduğunun ispatıdır.

Konya Büyükşehir Belediyesi; tiyatro sanatına verdiği değeri, Şehir Tiyatro’su kurarak göstermiş. Bir Konyalı olarak; Konya Büyükşehir Belediyesi’ne, tiyatro sanatına verdiği katkı ve yaptığı yatırımlardan dolayı teşekkürü borç bilirim.

Güzel gören; güzeli gösterir. Güzel duyan; güzel sözler söyleyendir. Güzelliklere şahit tutunuz kendinizi değerli okuyucum. Konya Büyükşehir Belediye’si Şehir Tiyatro’su vasıtasıyla sanatın hasını şehrimize getirmiş. Emeği geçen herkesin emeğine sağlık, bizlerin ruhlarına şifa olsun. Güzelliklerle kalın kıymetli okuyucularım, haftaya görüşmek ümidiyle...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.