Geçtiğimiz cumartesi günü eğitimci arkadaşım Mustafa Karaçelebi ve öğrencileriyle birlikte, zorlu bir tırmanıştan sonra Takkelidağ’a çıktık. Aslında bu dağ çok zorlamaz insanı, Özellikle Sulutas köyü tarafından yapılan çıkışlar oldukça kolaydır ama biz zor bir parkuru seçmiştik.
Günümüzde virane haline gelen Hocacihan hanının yanından vadi boyunca başladı yürüyüşümüz. Kısa molalardan sonra ilk durağımız Sarayköy'dü. Burada hem suyumuzu tazeleyecek hem de biraz dinlenecektik.
Öğrencilerin yorgunluğunu gören bir mermer atölyesi sahibi atölyeye davet etti, kocaman bir çaydanlıkla çay demledi. Bizim Konyalıların deyişiyle gerçekten hora geçti bu çay.
Dağın yamaçlarında kadınlar yeni dikilen ağaçların çevresindeki otları çapalıyorlardı. Büyükşehir Belediyesi ve Selçuklu Belediyesi birkaç yıldır bu dağı yeşertmek için ağaçlandırma çalışması yapıyorlar. Çabaları sonuç vermiş çamlar, bademler nerdeyse tamamı tutmuş. Beş-on yıl sonra Takkeli Dağı yemyeşil göreceğiz demektir bu. Ünlü tarihçi İ. Hakkı Konyalı Konya Tarihi kitabında Takkeli ve Gevele'nin Selçuklular ve Karamanoğulları döneminde gür ormanlarla kaplı olduğunu Osmanlılar döneminden sonra ormanların yok edildiğini yazıyor.
Sarayköy’den sonra zirveye ulaştık. Zirvenin etekleri kale duvarının taşları ile dolu olduğundan çıkış hayli zordu. Zirvenin beş-altıyüz metre aşağılarında kaleye ait sarnıçları görmeye başlamıştık. Takkeli çevrenin en susuz bölgesinde yer aldığı için geçmişte kalede barınanlar su ihtiyaçlarını bu sarnıçlarla karşılamışlar. Dağın batı tarafında bir su sızıntısı var çevre halkı bu suyun uyuz ve bazı deri hastalıklarına iyi geldiğine inanıyor. Kalenin zirvesinde ve çevresinde yüzlerce sarnıç var.
Kalenin batısında ve doğusunda bazı burçların kalıntıları hala görülüyor. Zirvede olmanın en güzel yanı buradan şehri ve çevre köyleri rahatça izleyebilmektir. Kuzeyden güneye yayılıp giden şehre tepeden bakmak ayrı bir zevk… Ayrıca Sulutas’ın, Tatköy’ünün bütün dağları tepeleri sanki ayaklarımızın altındaydı. Bilecik’in kuzeyindeki Kartal yaylasının dağları bile görülüyordu.
İ.Hakkı Konyalı’nın anlatımına göre kalenin tarihi Friclere kadar uzanıyor ve dağın kuzey batısındaki mabette onlardan kalmadır. Takkeli yüksek ve çevreye hâkim bir dağ olduğu için bu kale Konya şehri için çok önemlidir. Kaleye sahip olan şehre de sahip olmaktadır. Zorlu savaşlarda şehir halkı kaçarak bu kaleye sığınmaktadır. Karamanoğlu-Osmanlı mücadelelerinde bu kale çok önemli bir rol oynamış Fatih l467'de Konya’yı zapt ettikten sonra ağır toplarla bu kaleyi yerle bir etmiştir.
Günümüzde zor şartlarda yeşertilmeye çalışılan Takkelidağ’ın eteklerindeki arazi geçmişte çok önemli ekim sahalarıymış. Geçmişte çok ünlü olan Sille halıları burada yetiştirilen cehri bitkileriyle boyanırmış.
Dönüş yine aynı rota üzerineydi. Aramızda başta torunum Umutcan olmak üzere küçük çocuklar da vardı, onların bu zorlu yürüyüşe nasıl dayanabildiklerini düşünüyorum hala. Merak ve yeni yerler keşfetmek güdüsü belki.
Bir hafta sonu Takkeli'ye çıkın. Yaşadığınız şehre, ovaya, Loras'a, Beyşehir taraflarına zirveden bir bakın, doyamayacaksınız.