Mühendislik dalları arasında az tanınanlardan biri olan Maden Mühendisliğine de göz attığımız söyleşimiz okuyanlara katkı sağlayacak türden. Değerli Hocamız Niyazi Bilim’e teşekkür ederken bir daha Soma gibi büyük acılar yaşanmamasını temenni ediyorum.
Nedir Maden Mühendisliği? Önce bunu sorayım bilmiyoruz çünkü.
Maden mühendisleri, aklımıza gelen her türlü madeni petrol, doğal gaz, taş ocakları gibi, çıkarma, işleme, satışa hazır hale getirme işinde çalışırlar. Bunun dışında maden mühendisleri çimento fabrikalarında, üretimden, çimentonun yapım aşamasındaki kısımdan da sorumludurlar. Yine az bilinen, maden mühendisliğinin çalışma alanlarından biri de, tünel açma işlerinde çalışıyor olmalarıdır. Yer altında nasıl bir boşluk oluşturuyorsunuz ve o boşluğu oluşturmak için belli kazı işlemleri yapıyorsunuz. Bu boşluğu oluşturmak için gereken kazı işlerinin nasıl yapılacağı ve bu boşluğun çökmeden kalabilmesi için neler yapılması gerektiği konusunda lisans düzeyinde eğitim veren tek mühendislik dalı maden mühendisliğidir. Yaptığım bir anketten de biliyorum, halkın yüzde 50’si biliyor yüzde 50’si bilmiyor maden mühendislerinin ne yaptığını.
Maden Mühendisleri iş bulamazlar gibi bir algı var?
Yine yanlış bir algı bu da. Son on yılda özellikle, Maden Mühendislerinin işsiz kalma olasılığı sıfır. Bu algıya inananlara da şöyle diyorum buyursun gelsin bölümümüze biz ona iş bulalım. Ücretler konusunda da sıkıntı yok, piyasada diğer mühendisliklerin aldıkları gibi, hatta onlardan daha fazla alabiliyorlar. Biraz çalışma koşulları ağır diyebiliriz. Ağırlıktan da kastım tehlike falan gibi düşünmeyelim de, şantiyede çalışma hayatı olabilir, yani sabah 8 akşam 5 mesaisinin olmayacağı bir şeyden bahsediyorum. Yani bir maden ocağında çalışıyorsanız çalışma saatleri tam istediğiniz gibi olmayabilir.
Peki, sizin mevcut öğrencileriniz bu konuda ne düşünüyorlar?
Çok ilginçtir onlarda da bu yanlış algı var. 4. Sınıf öğrencilerinde bile iş bulabilecek miyiz sorusunu soruyorlar zaman zaman. Toplumda oluşturulmuş bu yanlış anlaşılmanın, öğrencilere yansımış hali olarak görüyorum ben bunu. Tuhaf. Mezun olup da iş bulamayan yok diyeyim bununla ilgili en son. İş beğenmeyen olabilir belki.
Siz akademik hayata başlamadan önce karşılaştınız mı ilginç tepkilerle ‘Maden Mühendisiyim’ dediğiniz zaman?
O zamanlar daha az biliniyordu tabii. Akrabalarımız, komşularımız niye maden diye soruyorlardı. Belki burada da medyaya görev düşünüyor. Yanlış algılara itmemek lazım insanları. Bizde şöyle bir durum var; bölümün adına bakıyoruz. Adı maden olunca bizim bölümümüzden biraz çekiniyor anne babalar, gıda mühendisliği mi maden mi diye sorulsa belki de sırf adından gıda diyecek çok kişi vardır.
Hangi kafa yapısına sahip kişi seçmeli bu bölümü? Mesela bayan arkadaşlar neden tercih ederler Maden Mühendisliğini?
Öncelikle, sahaya çıkmaktan zevk almalı sadece masa başı işi olmadığını bilmeli. Doğaya çıktığınız zaman çok başka bir haz duyarsınız. Mesela ben severim ama başka biri sevmeyebilir. İşte o kişiye araziye çıkmak işkence gibi gelir. Böyle yapıdaki arkadaşların zorlanacağı kanaatindeyim ama doğayı seven biri için durum tam tersi iyi sonuçlar doğuracaktır. Bayanlarda devlet kurumlarında, mühendislik üzerine bürolarda çalışabilirler. Çalışma alanları yok diye bir şey yok ama erkek bir maden mühendisiyle kıyaslarsak, evet iş bulma olasılığı o kadar yüksek değil. Bayan öğrenci sayımızda genelde az oluyor zaten.
Soma… Üzerinden 1 ay geçti ama geride kalanların acıları ilk günkü gibi. Soma hakkında genel bir değerlendirme yapar mısınız?
Uzun yıllardır Türkiye’de böyle bir olayla karşılaşılmamıştı. Türkiye’nin artık atılım yaptığı bir dönemde böyle bir şeyin meydana gelmiş olması da insanı çok üzüyor. Bildiğiniz gibi orada bir yangın çıktı. Aslında kömür madenlerinde her zaman yangınla karşı karşıya kalınır. Yangın beklenen bir olaydır yani. Niye öyledir, yangının mekanizmasında bir yanıcı madde olacak, oksijen ve onu tetikleyen bir ısı kaynağı olacak buna yanma üçgeni deriz. Dolayısıyla orada yanıcı madde kömürümüz var, ortamda oksijen zaten var ek olarak ısı da olunca kömürün tutuşmasına yeterlidir. Ama akıllara alev alev ateş gelmemeli bu mangal kömürünün küçük kıvılcımları gibi düşünün. Bu yangını ilk aşamasında anlamanın tek yolu ise gaz ölçümüdür. Yani ortamdaki oksijen konsantrasyonu, karbondioksit konsantrasyonu ve karbon monoksit konsantrasyonunu ölçtüğünüz zaman yangının o ilk aşama belirtilerini tespit edersiniz. Bunların arasındaki önemli belirleyici olan da karbon monoksit ölçümleridir. İkinci aşamada dumanı görürsünüz, ısı yükselmesi de vardır. Sonraki aşamalarda artık yangın iyice büyür. Önemli olan burada hangi aşamada müdahale ettiğinizdir. Ne kadar erkense o kadar kolay söndürebilirsiniz. En son aşamaya gelmiş bir yangını söndürmek en zor olanıdır. Soma’da da bu olmuş. En son aşamada müdahale edilmiş ki gerçekten çok zordur. Yeraltındaki yangılar yer üstündeki gibi kolay söndürülemez. Ortamda yangın söndü diyelim devamında bir duman çıkışı söz konusu. Problem oradaki duman çıkışını engelleyememek oldu. Bunun sonucunda da oksijen azaldı karbondioksit ve karbonmonoksit gaz seviyesi arttı. Özellikle karbonmonoksidin çok çok zehirli bir gaz olması pek çok kişinin ölümüne sebebiyet verdi.
Peki, bu esnada maskelerin etkisi neydi?
Piyasadaki bir karbonmonoksit maskeleri sizi 45 dakika ile maksimum 1 buçuk saat idare eder. Yani sizin maskeniz en iyisi olsa bile yangın başladıktan sonra geçen süreye bakınca, biliyorsunuz uzun süre içeride kaldılar, sizi çok fazla hayatta tutmaya yetmezdi. Soma’da yangının çıkış yeri ciddi bir sorundu. Bazı insanlar 4 kilometre uzaklıktaydı çıkışa. Çok genç biri bile olsa, 4 km öteden yürüyerek, 13 derece eğimi olan bir yerden tırmanacak, koşsa bile bir saat süre geçer tahminen. Yani o en derinde olanlar maskeyle idare edemeyecek durumdalardı. Daha çok çıkışa yakın olanlar kurtulabildiler.
Yani Soma için yangının çıktığı yer dolayısıyla bu kadar çok kayıp verildi diyebilir miyiz?
Denilebilir. Temiz havanın geldiği yerde yangın meydana geliyor. Bu ne demek, siz temiz havayı gönderiyorsunuz yangının olduğu yere temiz hava gazı geliyor, hava kirleniyor, kirli hava kişilerin üstüne geliyor.
Medyada yaşam odası çok konuşuldu?
Yaşam odası olabilirdi veya belli aralıklarla maskeler olup ikinci, üçüncü maskeyle çıkılabilirdi ocaktan. Benim şahsi fikrim, eğer bir çalışma ortamında bilinen ölümcül bir risk var ise, gelişmiş ülkelerdeki en ideal sistem ne ise o uygulanmalıdır. Güvenliğin sınırı yoktur. Bir işletmeyi çok güvenli hale getirebilmenin de bir maddi külfeti olmaktadır. Bu sebeple; Orta yol bulunup, çıkardığınız kömürü satamayacak noktaya gelmeyecek şekilde güvenlik tedbirleri alınmalıdır. Yaşam odası olsa bu kadar kayıp verilmezdi orası aşikâr. Özellikle, yeraltında fazla işçi çalıştıran büyük işletmeler için yaşam odası bulundurmak zorunlu hale getirilmelidir.
Peki, bundan sonra ne yapılabilir, Soma’dan hangi dersleri çıkarmalıyız?
Var olan yönetmeliğe yeni maddeler getirilmeli, denetim mekanizmalarındaki eksiklikler giderilmeli. Bana kalırsa en büyük eksiklik Maden Bakanlığımızın olmaması. Özellikle bizim gibi maden açısından zengin olan ülkelerde bu bakanlığın olması lazım.
İş gücü ve karşılığında alınan ücret bakımından değerlendirirsek maden ocaklarını.
Bu soruyu genelden cevaplamakta fayda var, sadece madenciler için değil. Bence devletler; hem özel sektörde hem de devlette de çalışanlarına, yüksek ücret vermek isterler. Fakat bu pratik olarak çok mümkün olmamaktadır. Bugün kime sorsak aldığı parayı yeterli görmez. Yeteri verilir çalışana. Yeteri dediğimiz ne, başka birilerine muhtaç olmadan karnını doyurabilme diyelim. Özel sektörle, devleti kıyaslarsak devletin kendi madencisine verdiği para özeldeki madenciden daha çok. Benzer koşullarda çalışan, aynı işi yapan kişiler, devlette de özel sektörde de birbirine yakın ücretler almalılar arada uçurum olmamalı.
Peki, madenlerde tehlike arttıkça alınan ücret artar gibi bir şey var mı?
Riskliyse, şöyle bir şey olabilir belki, orda çalışmak isteyen insan sayısı az olabilir bu sebeple de kişiler çalışırsam şu ücrete çalışırım diyebilirler.
Bu işin doğasında ölüm var mı? Çok konuşulan meselelerden biri de buydu.
Maden ocakları en riskli çalışma alanlarıdır. Türkiye’de de Dünya’da da bu böyle. Riskin olması demek her yeraltına giren böyle bir ölümle karşılaşacak diye bir şey yok. Yılda bir kişi ölse maden ocaklarında bu da yüksektir bunun kıyası olmaz bir kişi bile olsa candır. Bu bir tek madenlerde çalışanlar için değil diğer sektörlerde çalışanlar içinde aynıdır. İş kazalarının en çok olduğu sektörlerden biri de madendir. Önlem almak lazım, gerekli çalışmaların yürütülmesi lazım çünkü iş kazalarında Avrupa birincisiyiz. Çok üzücü. Azaltmak için ne yapılmalı buna kafa yormak lazım.
Ekonomik olarak bize en çok kazandıran hangi madenlerimiz?
Doğal taş ihracatında çok ilerideyiz. Doğal taş rezervinde dünyada birinci sıradayız. Türkiye en fazla bundan gelir sağlıyor. Bakır, kurşun gibi madenlerin de olduğu metal sektörü önem arz ediyor. Stratejik açıdan bakınca borda önemli Türkiye için. Ülkelerin gelişmesindeki ana lokomotif sektördür madencilik.
Konya’ya gelecek olursak maden bakımından neredeyiz?
Krom Magnezit işletmesi var, Ermenek’te kömür ocakları, Seydişehir’de alüminyum, Ilgın ve Karapınar’da yine kömür var. Doğal taş ocakları da yoğun bir şekilde bulunmaktadır. Karapınar’da termik santral kurulacak ve Türkiye’nin en fazla enerji üreten tek tesisi olacak. Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını da azaltacak. Altın vardı Seydişehir tarafında ama üretime geçilemedi.
Yani Konya maden açısından zengin diyebilir miyiz? Son sorumuz da bu olsun.
Konya için yeterli miktarda maden var diyebiliriz.
Doç. Dr. Niyazi Bilim Kimdir?
Uzun yıllar madenler üzerine çalışmalar yaptı, akademik işlere imza attı. Doç. Dr. Niyazi Bilim, şimdilerde Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Maden Mühendisliği Bölümünde görev yapıyor. A sınıfı iş güvenliği belgesine sahip olan ve iş kazalarında neler yapılması gerektiği konusunda uzman olan Bilim, “ Bu tarz kazalar çok üzücü bazı tedbirlerle kazaları sıfıra düşürmeliyiz” diyor.