İslam kardeşliği, “akîde” üzerine bina edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de: “Müminler, ancak kardeştirler” (Hucurât, 49/10.) buyrulur. Bu bağlamda müşterek manevi değerlere bağlı kardeşlik, biyolojik kardeşlikten daha kuvvetlidir. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, hangi kavme mensup olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun, derisinin rengi, cinsiyeti, ekonomik durumu ne olursa olsun, evrensel planda bütün müminler birbirlerinin kardeşidir. Bu kardeşliğin sevgi ile tahkim edilmesi gerekir. Bundan dolayı Hz. Peygamber, imanı, sevgi ile ilişkilendirmiştir:“Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip istemedikçe (gerçek anlamda) iman etmiş olmaz.” (Buhârî, “İman” 6, 7; Müslim, “İman” 71–72.) Görüldüğü gibi bu rivayette, doğrudan empati yapmamız istenmiş, neredeyse sevgisizlik, imanın zafiyetine işaret gibi gösterilmiştir.
Kardeşliği bozan nedenlerin başında, müminlerin birbirlerine çirkin lakap takmaları gelir. Bundan dolayı dinimizde kötü lakap takmak yasaklanmıştır. Kişilere kötü lakap takmak, o kimsenin toplum nezdindeki sosyal itibarını ve onurunu sarsmakla kalmaz, fertler arasındaki sevgi bağlarını da zayıflatır. Kur’an-ı Kerim’de, müminler kötü lakap takmaktan men edilmişlerdir:“...Birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın.” (Hucurât, 49/11.)
Kardeşlik hukukumuzu zedeleyecek hastalıklardan bir diğeri de yargısız infaz manasına gelen “sû-i zan”da bulunmaktır. Kur’an-ı Kerim’de müminler bu kötü davranıştan şiddetle sakındırılmışlardır: “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurat, 49/12.) Su-i zan, mahiyetini bilmediğimiz bir konuda akıl yürütmek manasına gelir. Müslümanlar,“beraat-i zimmet asıldır” fehvasınca, su-i zandan uzak durmalı, bunun yerine, alternatif olarak “hüsnü zan”ı ahlakî ilke edinmelidirler. “Hüsnü zan, ibadetin güzelliğindendir.”(Ebû Dâvud, “Edeb” 89.) İşte böyle bir bakış açısı, kardeşlik hukukunun korunmasına hizmet eder.
Öte yandan, insanın dokunulmaz hak ve hürriyetleri vardır. Bunlardan birisi de kişi, grup ya da ailelerin gizli tutulmalarını istedikleri mahremiyet alanlarını ihlal etmektir. Bu da kardeşlik hukukunu bozan nedenler arasındadır. Kur’an-ı Kerim’de: “Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın” (Hucurât, 49/12.) buyrulmak suretiyle, insanların özel hallerini araştırmak yasaklanmıştır.
İslam’da, insan hakları arasında yer alan temel haklardan bir diğeri de kişinin dokunulmazlığı ilkesidir. Bu ilkeyi zedeleyen manevi hastalıklar arasında “gıybet” gelir. Gıybet, bir kimseden, gıyabında hoşlanmadığı şeylerden bahsetmektir. Gıybet; söz, yazı, görüntü, karikatür, mizah, taklit, ima, işaret gibi davranışlarla da yapılabilir. Bir defasında Hz. Muhammed (s.a.s.)’a: “Gıybet nedir?” diye sorulur. O da “kardeşini hoşlanmayacağın bir şeyle anmandır.” der. “Peki, söylediklerim onda varsa, buna ne dersin?” diye ilave bir soru daha sorulur. O zaman şu açıklamayı yapar: “Eğer dediklerin onda varsa, tam bir gıybet yapmışsın demektir. Eğer dediklerin yoksa iftira etmiş olursun.” (Bkz. Ebû Dâvud “Edeb” 35; Tirmizî “Birr”23.)
İslam kardeşliğini zayıflatan erdemsizlikler arasında, kıskançlık manasına gelen haset hastalığı da yer alır. Haset, başkalarının sahip bulunduğu imkânların elinden çıkmasını ve kendisine geçmesini istemektir. Kıskançlığın temel sebepleri; gayeye ulaşamama korkusu, üstün bir makama gelme arzusu ve Allah’ın bir başkasına verdiği nimeti kıskanma duygusudur. (Bkz. Gazali, İhyâu Ulûmi’d-dîn, Mısır, 1939, III, 188–193.) Bu bağlamda Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: “Birbirinizle kinleşmeyin, hasetleşmeyin, birbirinizden yüz çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları kardeş olun...” (Buhârî, “Edeb” 57.)
Netice olarak bugünlerde Müslümanlar Hucurat Suresi’ni yeniden kendilerine iniyormuş gibi okumalıdırlar. Eğer kardeşliğimiz yara almışsa, birbirimizi üç talakla boşamak değil, yeniden tamir etmek cihetine gidilmelidir. Kardeşliğimizin temelini üretici sevgi, özveride bulunma ahlakı ve samimiyet duyguları almalıdır. Bütün inananları “ümmet” kalıbında eriten İslam, gönüllerden sınırları kaldırır ve bize birtakım toplumsal sorumluluklar yükler. Bunların başında, birbirimizi hasbi olarak sevmek ve birbirimizin dertleriyle hem dem olmak gelir. Eğer bugün Müslümanlar arasında sıkıntılar yaşanıyorsa, bunların nedenlerinden birisi de kardeşlik hukukunun ciddi anlamda gözetilmemiş olmasıdır. O halde, gün, yeniden kardeşlik hukukunu ihya etme günüdür. Gün, yeniden Medine toplumunda olduğu gibi muâhât projesine işlerlik kazandırma günüdür.