Bu günkü yazımızda tarihin altın sahifelerinde yazılı ata yadigârı kahramanlıklarını anlatan Hamasi konulara ayırdık.
Gözbebeğimiz ve güvencemiz silahlı kuvvetlerimizin Şırnak dağlarında sergilediği göz yaşartan başarıları ecdadımızın vaktiyle yazdığı destanların bir benzeri ve uzantısıdır kuşkusuz.
İstilacı mütecaviz vatanın bölünmez bütünlüğünü hedef alan zihniyete ve saldırıya acımasızca karşı koyan yüce bir milletin tarihi ve elbette şanla şerefle doludur. Böylesine yüce bu milletin geçmişindeki yaşantılarını kahramanlıklarını örnekler vererek sizlere aktarmaya çalışacağız bu yazımızda.
Bugünkü konumuz, NİĞBOLU KALESİ FATİHLERİDİR. Niğbolu Kalesi yüzyıllar boyunca Osmanlı Türklerinin hâkimiyeti altında şanlı bayrağımızı dalgalandırmıştır.
Ancak ne var ki yenilgiye bir türlü doymayan Haçlı orduları sık sık kaleyi düşürmeye teşebbüs etmişler ve kuşatmışlardır. Kale, bir avuç Türk mücahidin muhafaza ve müdafaası altındadır. Muhasara uzun süre devam ettiği için sıkıntılar vardır. Mühimmat yiyecek içecek stokları azalmıştır. O günün şartlarında ordugâhla da temas kurulamamıştır.
Kalenin kumandanı Doğan Bey, Kaleyi teslim etmemekte kararlıdır. Bütün askerleri ile toptan şehit düşünceye kadar kaleyi teslim etmemeye yemin etmişlerdir. İşte tam bu sıralarda Yıldırım Beyazıt Han Ordunun başında olduğu halde, kalenin 10 Kilometre kadar yakınana gelip savaş vaziyeti almıştır. Fakat kale ile muhasara nedeni ile haberleşme tesis edilememiştir. Ancak koca hünkâr Yıldırım Beyazıt Han kararını verir ve şanına yakışır bir şekilde hareket ederek, gece beyaz atına bindiği gibi kimseye haber vermeden Haçlı ordularının muhasarasına rağmen gece karanlığında kaleye doğru gizlice sızarak, gölge gibi süzülerek kale duvarının dibine kadar varır. Ve bağırmaya başlar
‘Bre Doğan, Bre Doğan, Bre Doğan”
Doğan Bey zaten uyanıktır. Kendisine seslendiğini duyunca Padişahın sesini tanır ve kalenin burcuna çıkarak,
-‘Buyur Hünkarım’ diyerek cevap verir.
-Bre Doğan halin nicedir? Der
Doğan Bey, Düşmanın karadan ve nehir tarafından hücumlarda bulunduğunu fakat dayandıklarını ancak erzak ve silah sıkıntısı çektiklerini anlatır Hünkara.
Gecenin bu sessizliğinde gürleyen bir sesle ‘Hele dayanın biz artık geldik. Darmadağın olacaklar’ der
Bu ses bu ferman dalga dalga yankılanır. Gecenin bu saatinde sonra beyaz atına biner geldiği gibi karanlıkların içine yıldırım gibi dalar ve kaybolur.
Çok sürmez sabahın erken saatlerinde ulaşır ordugâha
Asker, savaş düzenine geçer. Kılıçlar kınından çıkarılır. Allah Allah nidaları ile nal şakırtıları birbirine karışır, kıyametler kopar, gök kubbe haçlı ordularının başına yıkılmıştır. İşte o günkü kahraman Mehmetçiklerinin torunlarıdır bu günkü Mehmetçikler….