Bundan tam altmışbeş yıl önce 3 Mayıs 1944’te bir kısım milliyetçi gençler ve aydınlar “Türkçülük Turancılık” davasından hüküm giymişler ve tabutluklarda yatmışlar.
Dönemin siyasi iktidarı CHP tarafından susturulmak istenmişler.
O tarihi bugün pek çok kişi “Türkçülük” bayramı olarak kutlamaktadır.
Bu davada yargılanan pek çok isim daha sonraki dönemlerde Türk siyasetinin ve Türk düşünce hayatının önemli aktörleri halini almışlar, milyonları peşlerinden sürüklemişlerdir.
Onlardan biri de hiç şüphesiz Dündar Taşer’dir.
Dündar Taşer’i günümüzde pek çok kişi bilmeyebilir, ya da unutmuş olabilir. Ancak unutulmazlar listesinde yer alması gerektiği için Taşer’i yeniden hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum.
Taşer 1925 yılında Gaziantep'te doğar. Köklü ve gelenekli bir aileye mensup olan Taşer’in çocukluk ve okul yılları Gaziantep’te geçer. Lise bittikten sonra Kara Harp okuluna girer. Okul yıllarında 3 Mayıs 1944 Olayları'na karıştığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açılır. Mezun olduktan sonra ordunun değişik kademelerinde görev yapar ve kurmay binbaşılığa kadar yükselir.
27 Mayıs ihtilali Taşer’in hayatında önemli bir dönüm noktasını teşkil eder. İhtilalden sonra Alparslan Türkeş’le beraber hareket eden Taşer, 14’ler olayının içinde yer alır. 13 Kasımda gerçekleyen bu olayla birlikte Taşer Fas’a diplomat olarak gönderilir. 1963 yılında Türkiye’ye dönen Taşer, siyasete atılır ve çok kısa süre içinde farkedilir.
1965 yılında Alparslan Türkeş, Muzaffer Özdağ, Ahmet Er, Numan Esin, Rıfat Baykal gibi, CKMP'de siyasi hayata girer. CKMP'nin 30-31 Temmuz 1965 tarihlerinde yapılan kurultayında, partinin GİK üyeliğine seçilir. 1967 Kurultayı'ndan sonra Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirilir. Partide Türkeş'ten sonra gelen ikinci isimdir. CKMP'nin yeni döneminde fikri ve siyasi gelişiminde önemli katkılarda bulunur. Partinin ideologudur.
Taşer 1965'de Gaziantep'den milletvekili adayı , 2 Haziran 1968 seçimlerinde senatör adayı 1969 Genel Seçimleri'nde İstanbul'dan milletvekili adayı olur. İstanbul'daki adaylığında seçimi çok az bir farkla kaybeder. Mütevazi bir kişiliğe sahip, tam bir Türkmen Beyi olan Taşer siyaseti şöyle tanımlar: “siyaset hizmet aracıdır gaye değildir”
Taşer bir trafik kazası sonucu 12 Haziran 1972’de hakkın rahmetine kavuştuğu tarihe kadar siyasi tarihimizin unutulmazları arasında yer alır.
Onun derdi Türk milletinin eski ve güzel günlere yeniden muhteşem bir şekilde dönmesidir. İlk Türk devletlerinden Osmanlı’ya ve Cumhuriyete uzanan devlet tarihini çok iyi bilir ve bu tarihin önemi üzerinde durur.
Türk ahlakı, Türk kültürü ve Türk töresinin yeniden inşası için çalışır. Siyaset de bunu gerçekleştirecek araçlardan yalnızca birisidir ona göre.
Taşer bu amaçla derin analizleri olan yazılar yazar, dönemin milliyetçi muhafazakar gazetelerinde.
Taşer’in yazıları günümüze de ışık tutacak şekilde çok değerli tecrübelere dayanır. Yazıları Töre-Devlet Yayınevi tarafından “Mesele” adlı kitapta toplanır.
Benim de son zamanlarda yeniden okuduğum kitaplardan biri olan “Mesele”yi genç kuşağın da okumasında günümüzü anlaması ve değerlendirmesi açısından büyük fayda var diye düşünüyor, bu kitapta yer alan kısa bir paragrafla sizleri baş başa bırakıyorum:
“ İktidar muhalefet münasebetleri de her çeşit medeni münasebetlerin ötesine geçti.; DP en küçük esnaf derneğinden, en büyük banka idare meclisine kadar her şeyin %100 kendi adamlarının elinde olmasını temine uğraşırken, CHP en masum memur becayişlerini bile korkunç haksızlıklar olarak ilan ediyordu. Taraflar birbirinin kahrına karar vermiş haldeydi. Şurası muhakkak ki, tedbir ve çare bulma mükellefiyeti iktidara teveccüh eder. Bu hususta DP idarecileri iktidar gibi değil muhalefet gibi davranmışlardır. Bugün de tutum aynıdır. Yeni bir düstur yaratılmıştı: “Bu bizim adamımız”. Bugün de aynı düstur ile amel edildiği görülmektedir.
Türkiye’de devlet her şeydir: “En büyük işveren, en büyük tüccar, en büyük banker, en büyük çiftçi, en büyük fabrikatör, en büyük sigortacı, vs. vs.” Devlet otoritesini ele geçiren grup bunu “bizim adamamız” düsturuna göre yöneltmeye başlayınca başka grubun adamı olanlar feryadı basacaklardır. DP döneminin son yılları bu feryatlarla doludur. Bu yıllardaki siyaset dramının fon müziğini bu çığlıklar teşkil etmiştir.”
Dündar Taşer ne güzel anlatmış Türkiye gerçeğini…
Aynı çığlıkları bugün biz de duymuyor muyuz?