Tasavvuf terminolojisi ve İbn Teymiye
Görüşleri çeşitli İslam alimlerini ve İslamî akımları etkilemiş olan İslam alimi ve düşünür İbn Teymiye (ö. 1328) -Mustafa Kara’nın “İbn Teymiye’nin Tasavvuf Istılahları”[1]adlı yazısında ifade edildiğine göre-, “Filan şahıs senin dünya ve ahirette şeyhindir.” şeklindeki anlayışa muhaliftir. Ona göre, bazı telakkiler mutasavvıf kelimesinin “yün giyen” demek olduğunu öngörmektedir ancak yün giymenin dini bir yönü yoktur. Hz. Peygamber (s)’in savaşta yün giymiş olması sürekli olarak onu giymeyi gerektirmez.
İbn Teymiye zühd anlayışına toptan karşı çıkmaz. Ahirette faydası olmayacak şeyleri bırakma ve onlara ilgi duymama anlamında “meşru zühd” kavramını kullanır. Bunun dışındaki mutlak zühd Kur'an ve sünnette mevcut değildir. Sözgelimi ibadet olsun diye, devamlı susmak, uyumamak, aç kalmak vs. dinin sınırları içinde değildir. Helalleri haram kılmakla zahid olunmaz. Zühd konusundaki en güvenilir iki eser İmam Ahmed ile Abdullah b. Mübarek tarafından yazılan “Kitabu’z-Zühd” adlı eserdir. Daha sonra kaleme alınan eserlerde doğrular da yanlışlar da mevcuttur.
İbn Teymiye’ye göre Allahu Teala’ya meşru ibadetlerle yaklaşılır. Bu da iyilik, güzellik, hayır ve hasenat yoludur. Zühd, fakr ve tasavvuf gibi isimler alan yol da bundan ibarettir. Ancak onun ilk zahidlere ve sufilere bağlılığı mutlak değildir. Bunları övmesi ve mertebelerini yüceltmesi, yeri gelince kendilerini tenkit etmesine, söz davranış ve hallerini münakaşa konusu yapmasına engel olmaz.[2]
İbn Teymiye’ye göre halvet ile Kur'anî bir kavram olan itikaf aynı şey değildir. İkincisi sadece camide yapılır. Hz. Peygamber (s)’in Hira mağarasında risalet öncesi geçirdiği zamanlar halvete delil olmaz. Çünkü o risalet döneminde oraya bir daha gitmemişti. Yine de İbn Teymiye halveti tamamen dışlamaz. Sözgelimi günahta yardımlaşmak zorunluluğu ve tehlikesi varsa halvet daha iyi bir tercih olabilir.
“Sürekli oruç tutmanın da dinde yeri yoktur.” diyen İbn Teymiye’ye göre, nefse eziyet etmek, evlenmemek vs. Hıristiyanlıktan gelme adetlerdir. Onun evlenmemiş oluşu evlilik karşıtı olmamasıyla birlikte düşünüldüğünde, evlenmemek için “meşru (gördüğü) bir mazereti” olduğunu akla getirmektedir.
Zikir konusunda İbn Teymiye, İbn Mace’den nakille en büyük zikrin “La ilahe illallah” olduğunu söylemekte ve sonraki asırlarda ortaya çıkan “Allah Allah, Hu, Hu” şeklindeki zikirleri uygun bulmamaktadır.
“İki tür veli vardır: Allah’ın velisi ve şeytanın velisi.” diyen İbn Teymiye’ye göre, velilerin büyükleri Hz. Peygamber (s)’in ashabıdır. Kitap ve Sünnette böyle kelimeler yoktur. Her sınıf Müslüman arasında veli bulunabilir. Adı ister fakir, ister sufi, ister tacir, ister hakim yani kim olursa olsun takva sahibi bütün müminler evliyadır. Evliya olmayı bir zümreye tahsis etmek yanlıştır. Şu ahlde bir fıkıh, hadis veya tefsir, hatta dil alimi de pekala ehlullahtan ve evliyadan olabilir. “Aba giyen nice zındık, kaftan giyen nice sıddık var.” Sözü ona aittir.[3]Ona göre, gavs, kutub, aktab vs. kelimeler velilere isim olamaz. Sufiler bu ve benzeri (hatemu’l-evliya, abdal, nüceba vs.) kavramları Şia’nın imam ve veliler için yaptıkları tertipten almışlardır ve bu sıralamaya delil gösterilen hadisler de uydurmadır.[4]
İbn Teymiye kerametin; namaz kılmanın, Kur'an okumanın zikir yapmanın, gece namazı kılmanın sonucu ortaya çıkabileceğini söylemektedir. Kerameti görülen velilerin diğer müminlerden üstün olması da zorunlu değildir. Asıl olan keramet değil, istikamettir. Keramet ihtiyaç vaktinde dindar kişiden zuhur eder ve o velilikte kemale delalet etmez. Sahabeden az keramet nakledilmesi onların kâmil veliler oluşlarındandır. Onun pek önemli olmayışı günahkâr ve kâfirlerden de aynı mahiyette, şeytani birtakım harikaların zuhur etmesidir.
Görüldüğü kadarıyla İbn Teymiye terim anlamıyla Kur’an’da mevcut olmayan kavramların bir kısmının içini ya kendisi doldurma ya da anlamını vahiy doğrultusunda sınırlama gayretindedir. Artık bunu siz de insan hakları, özgürlükler vb. kavramlarla ilişkilerimize kıyaslayın.
Not: Bir süre yazamayabilirim. Hacca gidiyorum. Helal ediniz.
[1]Uludağ Üniv. İlahiyat Fak. Derg., S. 1, Bursa, 1986.
[2]Uludağ, Süleyman, “Tasavvuf Karşıtı Akımlar ve İbn Teymiye’nin Tasavvuf Felsefesi”, İslamiyat Derg., S. 3, Ank., 1999, s. 50.
[3]Uludağ, a.g.m., s. 51-52.
[4]İbn Teymiye’den nakille bkz. Sarmış, İbrahim, Tasavvuf ve İslâm, 4. bs., Ekin Yay., İst., 2005, s. 147.