“Güzeliniz farımasın (İhtiyarlamasın)
Çamlarınız kurumasın
Sularınız ılımasın…” demiş Alâeddin Keykubat. Böyle dua etmiş güzel beldeme…
Bu dua kabul olmuş olmalı ki, çamları budansa bile kurumaz ve yine Taşkent’e bağlı Balcılarda dünyanın üçüncü büyük ağacı ve Türkiye’nin en büyük /en yaşlı ağacı “Ağıl Ardıç” bulunmaktadır. Suyu deseniz, gidip içenler bilir yaz-kış buz kadar soğuktur. Gitmeyenler de yolunu düşürmeli. Yeşili ve taşıyla farklı bir ahenk oluşturan bu belde, bağrından nice güzel evlatlar çıkarmıştır.
Nüfusu az, yolu uzun, dağları yamaçta olsa bu beldenin insanından zarar, ziyan gelmez. Bu beldelerde, art niyetli kişiler bulunmaz, barınmaz. Bu beldeler de okumaya ayrı bir önem verilir. Dershanesi olmasa da kütüphanesi vardır. Gönlü zengini, yüreği okyanus olan insanları vardır.
Osmanlı Devletinin izlerini de taşır Taşkent. Şöyle ki;
Osmanlılar zamanında, Kariye-i KONDİ diye adlandıran Taşkent'te, Osmanlı-Türk uygarlığı en güzel örnekleriyle canlılıklarını muhafaza etmektedirler. Hikâyesi dillere destan olan BÜYÜK CAMİİ, Osmanlı padişahlarından Yavuz Sultan Selim zamanında yapılmıştır.
Hikâyesini bilmeyenler için hemen değinelim.
“Yavuz Sultan Selim gerçek din ve fikir adamlarını, gerçek ulema kişileri anlamak için sarayın giriş kapısının altına Kur'an-ı Kerim'i koydurur. Ülkenin çeşitli yerlerinden gelen din adamları selam verip saraya dolarlar. Uzun Şıh ise giremez. Kapının bekçileri «Buyur hocam» demelerine rağmen O saraya girmez. Askerler durumu padişaha bildirirler. Padişah Uzun Şıh'a:
Girsene!.. Deyince;
‘Kokusunu aldım. Emaneti eşiğin altından almazsanız giremem. Onu atlayamam.’ deyince padişah buna çok sevinir, îşte gerçek hoca diye düşünüp Kur'an'ı oradan aldırtır. Aradığını artık bulmuştu. Gelen hocalarla kısa bir sohbetten sonra onların dağılabileceğini, Uzun Şıh'ın kalmasını söyler.
Yalnız kaldıklarında:
Hocam ben Bağdat'a sefere çıkmak arzusundayım. Ne dersin?
- Padişahım, akşamın işini sabaha bırakma, diyerek Ona zaferini müjdeler. Bunun üzerine padişah hocaya teşekkür eder ve derhal ordusuna emir verir.
Anadolu'yu baştan başa geçen ordu huzursuz olmaya başlar. Nereye gittiklerini bilmemektedirler. Yavuz'un çadırına ok bile atmışlardır Bunun üzerine Yavuz tarihî sözünü söyler: ;
- Er olan benimle gelsin, rahatlarını düşünenler karılarının yanma gitsin.
Galeyana gelen ordu Yavuz'un peşine düşmeye mecbur olur. Şah ismail 1514'de Çaldıran'da ağır mağlubiyet alır. İran zaptedilip Şii tehlikesi kaldırılır. Daha sonra 1515-1516'da Irak üzerine döner. Tarihin gözde merkezi olan Bağdat bütün ihtişamıyla görünür. Ordusunun yorgun oluşunu düşünen ve vaktin geceye doğru oluğu istirahata mecbur etmişti. Çok yorgun olan Yavuz derhal otağında uyumuştu.
Diğer taraftan Osmanlı ordusunu gören Bağdatlılar, savunmaya hazırlanırlar. Kaleyi ellerinden geldiği kadar kapatırlar. Yavuz uykusunda bir tekme yediğini hissedip ve Uzun Şıh'ı rüyasında görüp irkilerek fırlar. Çünkü Uzun Şıh Onu tekmeleyip:
“- Akşamın işini sabaha bırakma demedim mi?” dediğini hatırlar.
Yavuz derhal orduya emir verir. Ani baskın ve hücumla Bağdat alınır. 1517'de Ridaniye Savaşıyla Mısır'ı ve Arabistan Yarımadasmı da alan Yavuz ilahi dinin halifelik temsilciliğini, Peygamberimizin emanetleriyle teslim alır. Bu büyük zafer ve kazanç Türkler için ilelebet gidecek bir temsilciliğin basamağı olmuştur.
Anadolu'ya dönen Yavuz, Uzun Şıh'ı çağırtır.
- Hocam sayende çok şeyler kazandık dileğin ne ola?
- Sağ olun Hünkarım, sağlığınız.
- Yok yok... Sana bir şey vermeliyim. Ne dilersin?
- Padişahım köyüme bir camii yaptırın, başka bir dileğim yoktur. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim yeteri kadar akçenin Uzun Şıh'a verilmesin! Emreder.
Uzun Şıh'ın evi Hatıpların evinin yerindeydi. O zaman bu ev Pirlonda'nın dışındaydı ve etrafı mezarlıktı. Cami için aldığı akçe ile Pirlondaya dönen Uzun Şıh bütün köylüyü toplayıp cami için bir yer seçerler. Halk arasında seçilen yere itirazlar olur:
- Hoca evinin yanına camiyi yapıyor.
- Hoca cami bize çok uzak, köyün dışına oluyor. Gibi... Bunun üzerine Uzun Şıh:
- Arkadaşlar, seçilen bu yer evet bugün köyün dışında kalıyor fakat zamanla camimiz köyümüzün tam ortasında kalacaktır.” Der ve değdi olmuştur.
“Bizim oraların suyu sert, insanı mert olur. Delikanlı olur. Gözü pek olur. Allah’tan başkasından korkmaz.”
Ahmet Davutoğlu…
26 Şubat 1959 yılında Taşkent’te doğar. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra, 1983–84 eğitim öğretim yılında Boğaziçi Üniversitesi’nin Ekonomi ve Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümlerini çift ana dal programıyla(ÇAP) bitirdi.
1990 yılında, Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. Üniversitenin Siyaset Bilimi bölümünü kurdu ve 1993 yılına kadar bu bölümün başkanlığını yürüttü. 1993 yılında doçent oldu.
Bir dönem yazarlıkta yapan Davutoğlu’na, 17 Aralık 2003’te büyükelçi ünvanı verildi. 1 Mayıs 2009 tarihinde ise dış işleri bakanlığı görevine getirildi.
"Oğlunla ordu, kızınla oba olasın.
Koç koç oğlanların ardına düşe.
Dünyalar ayaklarına gele,
Herkes sana akıl danışa..." Babaannesinin duasıdır, Ahmet Hocaya…
Bu dua kabul olur. Seneler sonra. Babaanne görmez ama dua tesirini gösterir.
Bu beldede tarihe yön veren isimler hep olmuştur yine oldu inşaAllah..
Mevla bu zorlu yolda başbakanımızın yar ve yardımcısı olsun. Bu topraklar güzel topraklardır, duası kabul (Allah’ın izniyle) olan topraklardır.
Pirlerkondu’dan Taşkent’e ve Taşkent’ten başkente uzayan yolun kadim yolcusu Kıymetli hemşerimiz, Sayın Başbakanımız Ahmet DAVUTOĞLU’nun yolu açık ve aydınlık olsun. Büyüklerin duası ve himmeti yaprtığı her hayırlı icraatta, kendisiyle olsun. Mevla, yar ve yardımcısı olsun..