Karanlık kayboldu. Güneş ortaya çıktı.
Gece boyunca köpekler havlayıp durdu. Kandillerle gece uzunca bir süre aradık. Ararken kimimiz ayağını burktu. Kimimiz yüzünü gözünü çizdi. Belki aynı yerde defalarca dönüp durduk. Her kes bir şey söyledi. El yordamıyla yönünü bulmaya çalıştı. Aklınca mantık yürüttü. Tahmin etti. Bulduğumuzu zannettik. Ay ışığı da yetmedi. İlla güneş.
Güneş görününce kalpazanlar ortaya çıktı.
Hırsız ve kalpazan, nura düşmandır vesselâm... Ey feryada yetişen Tanrı, sen feryadımıza yetiş!( 4/29. Mesnevi)
Bu kitap, masal diyene masaldır... Fakat bu kitapta halini gören, bu kitapla kendini anlayan kişi de erdir!
Mesnevi, Nil ırmağının suyudur... Kıpti’ye kan görünür ama Musa kavmine kan değildir, sudur!
Bu sözün düşmanı, şimdi gözüme şöyle görünmede... Cehenneme baş aşağı düşmüş!(4/33-35.Mesnevi)
Arayıcılarız.
Aramaya yüz tuttuk.
Soruyorum gelenlere dileğiniz nedir?
Huzur, zenginlik, mutluluk, esenlik, sevgi…
Aradığını bulacaksın.
İyi de nasıl?
Önce aramasını öğreneceksin.
Karanlıkta ararsan zor bulursun. Eline küçük bir kandil alırsan bulma şansın artar. Ay ışığı hele de dolunaysa daha iyi. Ama illa güneş. Güneşte ara.
Akılsız bir tavuk, deveyi evine konuk götürür.
Fakat deve, tavuğun evine ayak atar atmaz ev yıkılır, dam çöker!
Bizim aklımız, fikrimiz de tavuk kümesinden ibaret. Salih’in aklıysa Tanrı devesini arar. (3/4668–4670. Mesnevi)
Peki, güneş nedir? Onu da var sen düşün biraz.
Aradığımı bulacak mıyım? Tekrar sorarlar.
Bulacaksın.
Peygamber dedi ki: Bir kapıyı çalar durursan nihayet o kapıdan bir baş çıkar, görünür.
Bir adamın oturduğu yerin civarında oturursan sonunda elbette o adamın yüzünü görürsün.
Bir kuyudan her gün toprak çeker, çıkarırsan onunla tertemiz suya erişirsin elbet.
Sen inanmazsan da bunu herkes bilir. Ne ekersen bir gün gelir, onu biçersin. (3/4782/4785. Mesnevi)
Fakat kolay olmadığını da söylemeliyim.
Bir dostum söylemişti. Film seyretmiş. Filmde geçen bir cümle hiç aklından çıkmamış. “Doğruyu biliyordum ama zordu.”
Arkasında kolaylığı saklayan zorluk.
Yaptığımız iş bu aslında. Arkasında kolaylığı saklayan zora teşvik etmek. Güneşi sevdirmek. Tavuğu kümesten dışarı çıkarmak.
Bu da bedel ister. Nasıl ödenir bu bedel. Sabırla. Niçin sabır?
Tanrı, her hüner ve sanata, her dilenen ve istenen şeye âşık olan kişinin dudağını, ilk önce o şeye dokundurur, ona lezzeti tattırır...
Ondan sonra âşıklar, o lezzetle, dileklerini aramaya koyuldular mı her gün önlerine bir tuzak çıkarır, ayaklarına bir bağ vurur!(4/46-47.Mesnevi)
Niçin?
Kalp akçeyle sağlam akçe iyice ayırd edilsin diye.
Tanrı’nın gölgesi kulun başı üstündedir. Arayan, nihayet aradığını bulur.( 3/4781.Mesnevi)
Hala hayır diyorsa. Hala güneşe gözünü yumuyorsa. Kümesinden akıl yürütüp tahminlerde bulunuyor arayanlardan olduğunu iddia ediyorsa ve hani nerede aydınlık diyorsa.
Şu âlem, güneşin, ayın nuruyla dopdolu da o, başını kuyunun dibine eğmiş. “Aydınlık var diyorlar, bu söz doğruysa nerede, hani?” deyip duruyor. A alçak, başını kuyudan kaldır da bak!
Bütün dünya… doğu, batı, o nurla nurlanmış… Fakat sen kuyudayken o nur, sana vurmaz ki!
Kuyuyu bırak, köşklere, bağlara git; burada inat edip durma, inat meş’umdur denmiş!
Önce aramayı öğreneceksin
Arayıcı inat etmez.
İlla güneşte arayacaksın.
www.pozitifdegisim.com