Arapça'da tayyib habis'in (kötü) zıddı olup; ekime elverişli araziyi, ülkenin emniyet içinde oluşunu, rüzgârın yumuşaklığını, kadının iffetli oluşunu ve sözün kötü olmayışını ifade ederken de kullanılmaktadır (İbn Manzur, I: 563). Bu yazıda, bu kelimenin Mushaf'taki sırayla geçtiği ilk beş suredeki kullanılışını ele alacağız.
İnsanlar bütün yeryüzündeki nimetlerden helal olmak, tayyib (temiz) olmak şartıyla yemeye davet edilirler. Fakat şeytanın adımlarına uymamalıdırlar. Çünkü o insanların düşmanıdır (Bakara, 2: 168). Öksüzlere mallarını vermeli ve kötüsünü (onlara vererek) tayyib (iyi) olanıyla değiştirmemelidirler. Onların mallarını, kendi mallarına karıştırıp yemeleri, büyük bir günahtır (Nisa, 4: 2).
Allahu Teala İsrailoğullarının üzerine bulutları gölge kılmış, onlara kudret helvası ve bıldırcın indirmiş ve onlardan da rızık olarak kendilerine verilenlerin tayyib (temiz) olanlarından yemelerini istemiştir. Ancak onlar kendilerine zulmetmişlerdir (Bakara, 2: 57; Araf, 7: 160). Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandığı halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle, daha önce kendilerine tayyib (helâl) kılınan temiz şeyler onlara haram kılınmış, onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırlanmıştır (Nisa, 4: 160-161).
İman edenler de -yalnız Allah'a kulluk ediyorlarsa- kendilerine kısmet olarak verilen rızıkların tayyib (hoş) olanlarından yemeli ve Allah'a şükretmelidirler (Bakara, 2: 172). Kazandıklarının tayyib (iyi) olanından ve onlar için yerden Allah'ın nimeti sayesinde yeryüzünde yetişenlerden infak etmelidirler. Ancak kendilerinin göz yummadan alamayacağı bayağı şeyleri vermeye kalkışmamaları gerekir (Bakara, 2: 267). Müminlere tayyib (iyi ve temiz) şeyler helal kılınmıştır. Allah'ın onlara öğrettiğinden öğreterek yetiştirdikleri avcı hayvanların onlar için tuttuklarını da yiyebilirler. Ancak onların üzerine Allah'ın adını anmalı yani besmele çekmeli ve Allah'tan korkmalıdırlar (Maide, 5: 4). Tayyib olan yiyeceklerin yanında, kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri müminlere helal olduğu gibi, müminlerin yiyecekleri de onlara helâldir. Ve müminlerden iffetli hür kadınlar ve Ehl-i Kitap'tan namuslu hür kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir şekilde ve mehirlerini ödedikleri takdirde, müminlere helâldir. Her kim imanı inkâr ederse, ameli boşa gitmiş olur ve o, ahirette zarara uğrayanlardandır (Maide, 5: 5).
Zekeriyya peygamber duayı hakkıyla işiten Rabbine dua edip, tayyib (hayırlı) bir nesil talebinde bulunmuştur (Al-i İmran, 3: 38).
Allah, müminleri "kötü ile iyiyi karıştırıcı halde" bırakacak değildir. O, pisi tayyib (temiz) olandan ayıracaktır (Al-i İmran, 3: 179). Müminlerden sarhoş olup ne söylediklerini bilinceye kadar ya da, cünüp iken de -yolcu olanlar müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmamaları istenmiştir. Eğer hasta olur, veya yolculukta bulunurlarsa veyahut abdest bozmaktan gelince veya cinsî münasebette bulunup, su da bulamazlarsa, o zaman tayyib (tertemiz) bir toprak ile teyemmüm etmelidirler. Niyetle yüzlerine ve ellerine sürmelidirler (Nisa, 4: 43). Allah müminlere bir güçlük çıkarmak istememekte fakat onları temizlemek ve şükretsinler diye de onlara olan nimetini tamamlamak istemektedir (Maide, 5: 6).
Müminler Allah'ın onlara helal kıldığı tayyib (temiz) şeyleri haram sayamazlar (Maide, 5: 87). Allah'ın kulları için çıkardığı zinetleri ve tayyib (tertemiz) rızıkları kimse haram kılamaz. Bunlar, bu dünya hayatında inananlar içindir, kıyamet gününde de yalnız onlara mahsustur (Araf, 7: 32). Allah'ın onlara verdiği rızıklardan helal ve tayyib (temiz) olarak yemeli ve inandıkları Allah'tan korkmalıdırlar (Maide, 5: 88). Pis olan şeyle tayyib (temiz) olan şey bir olmaz, pis olanın çokluğu insanın hoşuna gitse bile bu böyledir (Maide, 5: 100).
Tayyib (güzel) ülkenin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise yararsız bitkiden başka bir şey çıkmaz (Araf, 7: 58).
Allah'tan sakınanlar, o ümmî peygambere yani Hz. Muhammed (s)'e uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de söz edilen o peygambere uyup, onun izinden giderler ki o, onlara iyiyi emreder ve onları kötülüklerden alıkoyar, tayyib (temiz ve hoş) şeyleri onlara helâl, murdar ve kötü şeyleri de haram kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o vakit ona iman eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte asıl murada eren kurtulmuşlar onlardır (Araf, 7: 157).
İbnu Manzur, Ebu’l-Fadl Cemâluddîn, Lisânu’l-Arab, 15 c., Daru Sadır, Beyrut, ts.