Bu kitabın ismini ilk duyduğumda hayli hoşuma gitmişti. Alıp okuyayım demedim, doğrusu kendime bu kitabı okuma ihtimali bile vermedim. Gerek okuyanların yorumlarını takip ederek, gerekse bir türlü “çok satanlar” listesinden çıkmayışına rağmen bu kitaba olan önyargımı yıkamadım. Bu önyargıyı yıkmak istemeyişimde vardı tabii ki. Yine de bu yazıyı yazmazdan evvel bir kitapevinde ayaküstü mezkûr kitabı incelemedim de değil…
Üstelik ‘kişisel gelişme’ hastalığına da oldum olası ılımlı bakamamış, zaten az okuyan insanımızın bu kitaplara olan rağbeti karşısında garabeti hangi tarafta arayacağımı da kestirememiştim. Bu durum, olsa olsa çokluğun pek hayra yorulmadığı çeşitli atasözleriyle dile getirilebilirdi…
*
Birkaç kez yazılıp çizildi ve muhalefete yol açtığı için de ilgimi kesmedim. Kitapevi kurdu olan bilir bu kitaptan sonra bir kitap daha çıktı başka bir yayınevinden. Sonrasında çıkan kitap isim olarak ilk kitabı hicvetmekteydi. Birinci basımındaki yazar ismi ise Paulo Coelho’ya aşağı yukarı benzemekte olduğundan bazılarını gafil avlamış. Mizahın güzelliğine gerçek anlamıyla sarılmış olsaydık, eminim bazı tatsızlıklar çıkmayacaktı.
“Ferrarisi’ni Satan Bilge”ye karşılık “Öküz Arabasını Satan Derviş.” Gayet zekice bir atılım ama durum bezirgânlığa dökülerek ikinci kitabın birinci basımının dağıtımı engellenmiş, Paşazade Cemil müstearıyla yeniden basıldı.
Bunun üzerine, benim tercihimde ikinci kitaptan yana olmuş, alıp zevkle okudum bile. Böylece “Ferrarisi’ni Satan Bilge”ye nanik yaparak, olağan tartışmaları da yok sayarak bir kez daha “ah, mizah!” dedim…
***
Fakat sizin hâlâ kişisel gelişme rahatsızlığınız var ise naçizane bir tavsiyem olacak. Onun, bunun yahut şunun kitabı değil hepimizin kitabı olan… Okumadığınız takdirde ya da okumayı bıraktığınız takdirde kişisel gelişim furyalarına daha çok nakdinizi ve vaktinizi kaptıracağınız bir kitap. Nedir, bu kitap; elbette Kur’an-ı Kerim…
*
Vel asr!