Televizyon, büyüleyici bir kutu. Haber programlarından tutun da reklâmlara varıncaya kadar bazen açık bazen de gizli bir şekilde hedef kitlenin bilinçaltında büyük tesirler meydana getirir. Renkli dünyalar eşliğinde sunulan ve psikolojik etkiler meydana getiren televizyon yayınları, izleyicileri üzerinde farkına varmadan gördükleri yanlışlara inandırılır hale getirilir, şartlandırılır ve ekranda gösterilen kimi sahici olmayan haber, düşünce ve inanç gibi unsurlar insanı yanıltabilir. Elbette bunun tersi de mümkündür. Televizyon, kişilik, inançlar ve değerler alanında olumlu ve olumsuz güçlü etkiler meydana getirmektedir.
Bilindiği gibi insanların, kodlanabilen ve şifrelenebilen bir düşünce dünyaları vardır. Birey ya da toplumların bu dünyasının Kur’an ve Hz. Peygamberin yaşayan sünneti ve siretiyle kodlanmasını sağlamamız bir insanlık ve İslamlık borcumuzdur. Yüce Allah’ın iradesine uygun bir şifrelemeye dayalı bir yayın politikası, elbette sadra şifa olacaktır. Yoksa iletişim çağında bu araçların karşısında durmak mümkün değildir.
Televizyon ekranlarından sunulan sağlıklı ve nitelikli programlar faydalı olmakla birlikte, Ramazan ayı, bütünüyle televizyon ekranlarına kilitlenip zamanın berhava edileceği bir zaman dilimi değildir. Daha çok ibadete yoğunlaşmak gerekir. Namazıyla, mukabelesiyle, orucuyla, itikâfıyla, zekât ve sadakasıyla, iftar ve sahuruyla, seheriyle, paylaşma ahlakıyla bu aya kilitlenilmelidir. Çünkü bu ay, bir mekteptir. Bu ayda elde edeceğimiz ahlaki yücelikler, bizi diğer aylara da hazırlayacaktır. Biz dinimizi, ilmiyle amil olan âlimlerden ya da onların yazdığı eserlerden öğrenmeliyiz. Muteber olan din âlimlerinin tefsirleri ve dini kitapları okunmalı, şerhli yorumlu hadis kitapları tercih edilmelidir. Televizyonlarda her ne kadar dini içerikli programlar veriliyorsa da bunlar külli olarak bütün detaylarıyla aktarılması zaman bakımından imkânsızdır.
Maddi ve manevi manada bir bereket ayı olan Ramazan; gece ve gündüzü ile adeta ibadetle yoğunlaşılması gereken bir aydır. Bu sebeple, Ramazanda icra edilen televizyonlardaki iftar ve sahur programlarının niteliklerine, süresine ve seyrine bakıldığında, çoğu programlar, “toplumu din konusunda sağlıklı bir şekilde aydınlatma” amacından ziyade, toplumun bu kutlu ayda yaşadığı dinî atmosfere ayak uydurma çabasına dönük olduğu görülür. Programlara bir bütün halinde bakıldığında, Kur’an ve sünnetin yansıttığı dine “ayna” olunduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Maalesef bu programlarda, ya yaşanması zor bir din anlatımı sunulmakta, ya uydurma rivayetlere yer verilmekte, ya da bir takım kıssa ve menkıbelerden hareketle hükümler bina edilmeye çalışılmaktadır. Keşke, televizyonlardaki dini programlarda danışmanlık yapacak yüksek din eğitimi almış uzmanlar bulundurmuş olsa. Ama buna rağmen, doğru din anlayışını sunmada hassasiyet gösteren televizyon kanalları da vardır.
Televizyonlarda sunulan dini programlarda nelere dikkat edilmelidir?
Başta dini programların sunucusu, yöneticisi ve yapımcısı yüksek ve kaliteli dini eğitim almış kimselerden seçilmelidir. Dini konular ele alınırken, ayetlerin mealleri doğru verilmeli, ayetlerin bağlam ve yorumları arasında mutlaka doğru irtibatlar kurulmalıdır. Görüşlerin temellendirildiği hadisler, sahih rivayetlerden seçilmeli, yine doğru tercüme yapılmalıdır. Kullanılan ayet ve hadislerden genel İslami anlayışlara aykırı sonuçlar çıkarılmamalıdır. İslam dininin kuşatıcı ilkesi göz ardı edilmemeli, şaz görüşler genelleştirilerek verilmemelidir. Din alanında konuşurken; naslara, akl-ı selime, bilimsel gerçeklere aykırı unsurlar içeren asılsız kıssa ya da menkıbelere yer verilmemelidir. Bu programlarda olabildiğince, İslam’ın akıl-gönül dengesine ilişkin hassasiyetler iyi korunmalıdır. Toplumun ortak değerleri gözetilmeli, toplumsal dayanışmayı zedeleyici yaklaşımlardan şiddetle uzak durulmalıdır. Eğer burada saydığımız hususlar dikkate alınırsa, kişiler nitelikli dini programlar sunan kanalları çok rahat bir şekilde birbirinden ayırt edebilirler.