Geçmişte ve günümüzde habercilik anlayışı, ortaya çıkış tarihinden itibaren kamuoyunu aydınlatma ve kamuoyunu bilgilendirme amacını gütmüştür. 19. yüzyılda haber anlayışı, kamuoyunun bilme hakkı yerine, halkın merakını giderme ve sansasyonel bir haberciliğe de yer vermiştir. Günümüzde habercilik alanında önemli bir yer tutan televizyon haberciliğinde ise, kamu hizmeti veren televizyonlar yerlerini özel televizyonlara bırakmışlardır. Bu televizyonlar da kamu yayıncılığı hizmeti yerine magazinleşmeye yönelmişlerdir. Televizyon haberlerinin magazinleşmesi önce Batıda yaygınlaşmış, daha sonra bu süreç Türkiyede 1990lara doğru yaygınlaşmaya başlamış ve bir rekabet ortamını beraberinde getirmiştir. Günümüzde bu durum kitle iletişim araçlarının sorumluluğunun tartışılmasına neden olmuştur. Aslında "Haber nedir ve nasıl olmalıdır?" sorusunu şöyle yanıtlamak mümkündür; "Haber, bireyi veya toplumu ilgilendiren gelişmeleri, olan-biteni gerçek bilgilerle kamuoyuna aktarmaktır" diyebiliriz. Haber kişiye ilginç veya üzücü gelebilir; ancak haberin gerçek olması ve toplumsal sorumluluk taşıması gerekir. Fakat günümüzde özellikle özel televizyon kanallarında sunulan haberlerin ve habercilerin ideolojisi, enformasyon alma ihtiyacını giderme değil de eğlenceye dönüşmüş durumundadır. Örneğin Türkiyede özel televizyonlarda yayınlanan haberlerde, teknolojinin ateşlediği rekabet karşısında anlamsız ve itici haberler çoğalmakta. Genelde haberler; savaş, silahlı çatışmalar, suç, kanlı davalar, ünlülerin halk için gereksiz bilgileri, dedikodu konularını içermektedir. Bu ve buna benzer haberler toplum hayatında doğal olarak kabul edilmektedir. Dikkat edilmesi gereken başka bir sorun da, haberlerin genel özelliklerine bakıldığında, bu tür haberlerin haber kavramı ve metinlerinin önemini yitirip, daha çok görüntü temeli üzerine oturulduğu görülmektedir. Burada değinmek istediğimiz nokta, haber anlayışı ve metinlerin sadece ikinci planda kalması değil, dolayısıyla haber bültenlerinde bilginin eğlence veya magazin içeriğine büründürülerek, toplumun bilgi alma ihtiyacını yanlış alanlara kaydırması kaygısıdır.Örnek olarak, Türkiyede özel televizyon yayınlarında yer alan Gelinim Olur musun?, Beyaz Atlı Prens, Size Anne Diyebilir miyim? gibi yarışma programlarının haberlere yansıması, dolayısıyla kışkırtıcılık ve magazin unsuru içeren bu tarz programların daha da yaygınlaşmasından endişe ediliyor. Kuşkusuz, bununla tüm televizyonlar suçlanamaz. Televizyon programları ve haberlerinde olumlu yaklaşımların varlığı da göz ardı edilemez. Örneğin insanlar, çevresindeki olup-biteni anlamak için filmleri değil, önce haberleri izler. Birilerini siyasi, diğerlerini ekonomi, kültürel, spor, hava durumu vb. konularındaki haberler ilgilendirebilir.Peki niye haber?..Çünkü izleyici medyaya güvenir ve bu nedenle habercilik kamuoyunu aydınlatma açısından büyük bir önem taşır. Bu nedenle de ekranlarımızda, halkın güvendiği haberlerde ve diğer programlarda, gerçek, doğruluk, önemlilik niteliği taşımayan konulara yer verilmemelidir. Yanlış, çarpıtılmış haberler, izleyicinin o yayın kuruluşuna karşı saygısını ve güvenini elbette azaltır.Dünya gittikçe değişiyor ve gelişiyor. Kitle iletişim araçları da dünya ile ilgili konularda hep olumsuz yönlere yönelmekte usta oldu. Ve toplum karşısında toplumsal sorumluluğunu unutur oldu. Belki kışkırtıcı ve çarpıtıcı konuların, sade konulara göre daha fazla reyting alabileceği düşüncesinden artık arınmamız gereken vakit de gelmiştir. Gelmiş değil, gelip geçiyor bile