Geçenlerde bir ilimizde talebe evinde idim. Final sınavları başlamış, talebelerimiz harıl harıl derslerine çalışıyordu. Bir de baktım ki, aynı site içinden tencere ve tava sesleri gelmeye başladı. Talebelerimiz muhtelif fakültelerde okuyor. Kimisi tıp, kimisi mühendislik, kimisi eğitim, kimisi dişçilik vb. Bir haftadır, tencere, tava sesinden dolayı derslerine bir türlü çalışamadıklarını ve bu sebeple final sınavlarında başarısız olacaklarını ifade ediyorlar. Bu gürültü kirliliğinin müsebbibi olan komşularına haklarını helal etmediklerini söylüyorlardı.
Demokrasilerde çare tükenmez. Sevmediğiniz iktidarları protesto edebilirsiniz. Ama bu işi, insan hak ve özgürlüklerini ihlal etmeden yapmak gerekir. Başkasının haklarını ihlal ederek hak arama davasına girişmek büyük bir zulümdür. Belki aynı sitede, aynı apartmanda ağır hastalar var. Vardiya usulü çalışıp dinlenmek isteyenler var. Protesto yerleri evler değil. Çıkarsınız bir alana orada davul mu çalarsınız, düdük mü çalarsınız, zurna mı çalarsınız, tava mı yoksa tencere mi çalarsınız? Bu sizin bileceğiniz bir iş. Fakat kalkıp da başkalarının haklarını ihlal etme özgürlüğü, özgürlük değil, hatta edep açısından da yol ve yöntem bilmemek anlamına gelir.
Kendisini şehirli, medeni, çağdaş olarak tanımlayan bir kimse, nasıl olur da bu tanımlamalarına aykırı düşecek iş yapabilir? Demek ki, bunlar şehirli, kentli olmanın ne anlama geldiğini bilmiyorlar. Şehirde oturmak demek, kentli olmak anlamına gelmez. Hiç olmazsa insaflı olmak gerekir.
İslamiyet, komşuluk hak ve sorumlulukları üzerinde ısrarla durur. Komşu kavramı hangi inanca sahip olursa olsun, hiçbir ayırım yapılmadın bütün yakın insan unsurunu içine alır. Türkçe’mizde,” komşu komşunun külüne muhtaçtır”, “ev alma, komşu al” gibi atasözleri, komşuluğun nedenli zaruri olduğunu vurgular. İslam komşuluk hukukuna uygun davranışta bulunmamızı ister. Bir defasında Hz. Peygamber (a.s): “Cebrail bana komşuyu o derece tavsiye etti ki, ben Allah’ın komşuyu mirasçı yapacağını zannettim” buyurmuşlardır. Herkes komşularıyla iyi geçinirse, cemiyette huzur doğar, güven doğar. Huzurlu bir toplum oluşturmak ve birlikteliği güçlendirmek için komşuluk hakları ve sorumluluklarını her Müslüman yerine getirmelidir.
Maalesef içinde yaşadığımız modern zamanlarda insanlar aynı apartmanda, aynı sitede yaşadığı halde kapı komşusunun kim olduğunu bilmiyor. Bedenen ve ruhen birbirimize çok uzağız. Bu sebeple de tencere ve tava çalmanın komşulara maliyetinin neye mal olduğundan da habersiz yaşıyoruz. Yapılan iş, kul hakkını ihlal etmektir.
İslam komşuluk hukuku üzerinde o derece hassasiyet gösterir ki, bir konut yapımında bile güzel havanın ve ışığın komşumuzun evine gelmesine engel olacak şekilde ev yapmamamız gerektiğini öğütler. Güzel dinimizde, mimaride bile komşuyu rahatsız etmek yasaklanmışken, tencere-tava çalarak gürültü ve görüntü kirliliği ile rahatsız etmek haydi haydi yasaktır. Onlarla görüşüp konuşmadan medeni insanlara uygun olmayan bir tarzda rahatsız edici tavırlar içerisine girmek doğru değildir. Çünkü bir arada yaşamanın getirdiği bir sorumluluk vardır.
Sonuç olarak, her ne şekilde olursa olsun, komşularımızı rahatsız edici her türlü davranıştan uzak durmalıyız. Afrikalı tamtamlar gibi, tencere tava çalarak istirahat vakitlerinde onları rahatsız etmemeliyiz. Kaldı ki, aynı yaşam alanında farklı görüş ve zihniyete sahip insanlar da yaşamaktadır. Onları da hesaba katarak birbirimizin görüşlerine saygı duymalı ve aramızda var olan karşılıklı hoşgörü kültürünü zedelememeliyiz. Bu tür hareketler, kalplerde bürudet ve düşmanlıkların yeşermesine vesile olur. Eğer varsa protest tavırlarımız, bunu şehrin bu iş için ayrılmış alanlarında yapmalıyız.