Teröre “dur!” deme vakti
Otuz beş yıl oldu 12 Eylül’ü yaşayalı. Allah(cc) o günleri bir daha göstermesin. Malum küresel güçlerin Türkiye’de uyguladıkları bir senaryoydu. Önce alt yapısını hazırladılar, gençlerin eline silah verdiler, milleti birbirine düşürdüler, sonra da kurtarıcı rolüyle Türk ordusunu kendi halkına karşı kullandılar. Çünkü Türk ordusu, ABD’nin “Bizim çocuklar”ıydı o zamanlar. Ordu, bir sağdan bir soldan sallandırdı gencecik çocukları darağacında. Analara ise ağlamak düştü…
“Asmayıp da beslesek miydi?” sözü tarihe kayıt düşüldü Kenan Evren’den…
Sonraki yıllarda yine Türk ordusu dış tehditlere karşı bülbül; iç tehditlere(!) karşı ise şahin rolüyle Müslüman halka ve değerlerimize zulmetmek için “irtica” yaftası adı altında her “Ordu göreve!” mesajıyla kullanıldı. O puslu günlerde “cambaza bak, cambaza!” komedyasıyla ülkenin ekonomisine, siyasetine, gidişatına derin ayarlar geçildi…
AK Parti iktidarıyla birlikte Türk ordusu aslî görev alanına çekildi. Türkiye’de istikrar ve barış ortamını hazmedemeyen malum küresel güçler, FETÖ’yü de kullanarak amacına ulaşmayı denedi fakat başarılı olamayınca 7 Haziran seçimlerinden sonra askere ve polise haince saldıran, yol kesen, haraç alan, iş makinelerini ve araçları yakan, çocukları, sivilleri ve kamu görevlilerini dağa kaçıran, çözüm sürecini istismar ederek silah ve mühimmat depolayan başta terör örgütü PKK olmak üzere isimleri ne olursa olsun bütün terör çetelerini içeriden ve dışarıdan harekete geçirdi. Bu çetelere karşı güvenlik güçleri de kendi ürettiği araç ve silahlarla kahramanca bir mücadele içersine girdi.
“Malum küresel güçler”den kastım; başta İsrail, İngiltere, ABD, Almanya, Fransa olmak üzere Siyonist Haçlı ittifakı, Rusya, İran ve Çin başı çekiyor. Bu malum küresel güçler, Türkiye dışındaki ve içindeki maşalarla, çetelerle, hain medya, STK, yargı mensupları ve bürokratlarla Türkiye’ye; “Uslu çocuk ol ve bizim sözümüzden dışarı sakın çıkma! Havaalanı, üçüncü boğaz köprüsü, Kanal İstanbul, tüp geçitler, tüneller, barajlar, enerji kaynakları, duble yollar yapılacaksa buna biz karar veririz, millet değil!...” mesajı vermeye çalışıyor.
Aylan’ların, insanların değil vicdanların, insanlığın kıyılara vurduğu bir zaman diliminde milletçe büyük ve çetin bir sınavdan geçiyoruz, bedeller ödüyoruz, şehitler veriyoruz, derin acılar yaşıyoruz. Ülkemiz kaosa, kardeş kavgasına, iç savaşa çekilmeye çalışılıyor. Malum küresel güçlerin yeniden dizayn etmeye çalıştıkları bir coğrafyadayız ve bütün dünya mazlumlarının, mağdurlarının, mahrumlarının tek umudu konumundayız. Aramıza fitne sokup birlik ve beraberliğimizi bozmaya, geleceğimizi karartmaya çalışanlar, komşularımızın içinde bulundukları cehennem ortamına bizi de çekmeye çalışıyorlar. Bunun farkında, fevkinde ve bilincinde olmalıyız.
Malum güçlerin ne kamu diplomasisi ve manipilasyonları ne de aramıza soktukları fitne virüsleri bir sonuç vermeyecek inşaAllah. Vesayet bağımlılığına tutulanlar şunu anlamalıdır ki; silah ve şiddetle hiçbir yere varılamayacaktır. Eninde sonunda da kökünüz kazınacak ve bi-te-cek-si-niz…
Elini taşın altına koyamayan muhalefet partilerinin travmatik pozisyonları, malum küresel koalisyon güçlerinin ekmeğine yağ sürse de postmodern ve teknolojik bir zaman diliminde yaşadığımızı unutmasınlar. Küresel koalisyon güçlerinin elindeki tek koz PKK ve uzantılarıdır. Yani şiddet, korku, baskı ve katliamdır. Fakat bu kanlı süreçte bile milletimizin basireti eninde sonunda zuhur edecektir. Tarihte hiçbir zalim kazanmış gibi görünse de hep kaybeden olmuş ve kendilerinden sonraki nesiller tarafından lanetle anılmışlardır. Onun için Bediuzzaman Said-i Nursî gibi çağı okuyanlar “Zalimler için yaşasın cehennem!” diyebilmişlerdir. Biz de diyoruz ki; Yaşasın cehennem zalimler ve zulme payanda olanlar için!
Doğulusuyla batılısıyla, kuzeylisiyle güneylisiyle,Türküyle Kürdüyle, Arabıyla beyazıyla, Ermenîsiyle Rumuyla, Arnavutuyla Romanıyla, Alevîsiyle Sünnîsiyle, Çerkeziyle Lâzıyla, kadim tarihimizde asırlarca birlik ve bütünlük içerisinde yaşadığımız gibi yine farklılıklarımıza hoşgörü ve empatiyle yaklaşarak kardeşçe ve tek yürek/tek yumruk halinde ülkemiz üzerinde oynanan bu oyuna “Dur!” dememiz gerekiyor.
Ülkemizin bütünlüğü ve birliğimizin bozulmaması, bağımsızlığımızın sembolü olan bayrağımızın inmemesi ve ezanlarımızın dinmemesi için canlarını feda ederek şehâdet şerbeti içen evlatlarımıza Cenâb-ı Hakk(cc)’tan rahmet, geride kalanlarımıza ve milletimize sabr-ı cemil ile başsağlığı diliyorum. İnşaAllah(cc) gelmiş geçmiş tüm şehitlerimizle Cennet’te komşu olmayı cân-ı gönülden niyâz ediyorum.
Cenâb-ı Allah(cc)’ın Âl-i İmran suresi, 103. Ayette;
“Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrakû… / Allah(cc)’ın ipine(Kur’ân-ı Kerim’e ve Peygamber(sav)’in sünnetlerine) sımsıkı sarılın ve fırka fırka bölünüp ayrılığa düşmeyin…” emrini aklımızdan çıkarmayalım. Sevinçlerimizi paylaşarak çoğalttığımız gibi acılarımızı da paylaşarak azaltalım.
Allah(cc)’a emanet olunuz.