Teröre finansmanın önlenmesi ...

Salih Sedat Ersöz

Teröre finansmanın önlenmesi ve süt bankacılığı

10 yılı aşkın bir süredir tek başına iktidarda bulunan AK Parti hükümetinin genel olarak bakıldığı zaman oldukça hayırlı ve büyük hizmetler yapmış olduğunu söylemek mümkündür.

Ancak insanlar hatadan beri değildir. Hükümetleri oluşturanlar ve yönetenler de insan olduğuna göre, zaman zaman hatalara ve yanlışlıklara düşebilirler. Bu hatalı yoldan ikaz, uyarma ve yapıcı eleştiri ile dönebilmek büyük bir erdemdir.

Hükümetin son günlerde atmış olduğu iki adım var ki, bu adımlardan rücu etmesi memleketimizin ve milletimizin hayrına olacaktır. Atılan bu adımlardan ilki, teröre finansmanın önlenmesi hakkındaki kanundur.

Yürürlüğe giren bu kanunla; Türkiye, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’nın terör kapsamına aldığı kişi ve kuruluşları terör örgütü olarak benimsemeyi, bunlara yardım yapan şahıs ve kurumların da mal varlıklarına el koymayı kabul etmiş olmaktadır.

Yürürlüğe giren kanun kapsamında ‘Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararlarıyla listelenen kişi, kuruluş veya organizasyonların tasavvurunda bulunan malvarlığının durdurulması kararları, Bakanlar Kurulunun Resmi Gazete’de yayınlanan kararıyla gecikmeksizin uygulanır’ şeklinde bir ibare vardır ki, bu ibare bilhassa sivil toplum kuruluşlarına büyük darbe niteliğindedir.

BM’in ve gerçekte onu idare eden ABD’nin terör listesine baktığımız zaman; Hamas, Filistin Kurtuluş Örgütü, Kassam Tugayları, İslâmi Cihad, Hizbullah, Ensar-ul İslâm, Cemaatül İslâmi, İhvan-ül Müslimin, Tevhid ve Cihad Hareketi, İslâmi hareket gibi tamamen İslâmi örgütlerden oluştuğunu görmekteyiz. Bu listede bir tek bile Hıristiyan veya Yahudi teşkilâtı yoktur.

Listede terörist olarak isimleri geçen bu örgütler, işgal edilen vatanlarını korumak ve kurtarmak adına Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da, Lübnan’da, Mali’de ve diğer bazı İslâm ülkelerinde faaliyette bulunan teşkilâtlardır.

Şimdi bu kanunla Türkiye’deki bir sivil toplum kuruluşu, İsrail’in zulmü altında inleyen Filistin Müslümanlarına veya bir başka İslâm ülkesinde işgalcilere karşı mücadele veren Müslüman mücahidlere yardım yaptığı zaman o sivil toplum kuruluşunun mal varlığına el konulabilecek ve yöneticileri de cezalandırılacaktır.  

Bir Bakan’ımız “bu kanunu uygulamayız” şeklinde açıklama yapmış. Tamam ama uygulanmayacak bir kanun niye çıkarıldı bu bir. İkincisi kanun şu anda uygulanmasa bile ileride iktidara gelebilecek bir başka hükümet tarafından uygulanması kuvvetle muhtemeldir.

Bu kanun bir an önce ilga ve iptal edilmelidir. Bunun için sivil toplum kuruluşları da harekete geçmeli ve kendilerinin elini ayağını bağlayacak bu kanunun iptali için gereken adımları atmalıdırlar.

***

Yanlış bir uygulama olduğunu düşündüğümüz diğer konu ise anne sütü bankacılığıdır. Henüz uygulamaya geçmemiş olan, şu anda üzerine çalışılan ve yakın zamanda uygulanacağı Sağlık Bakanı tarafından açıklanan anne sütü bankacılığı oldukça riskli bir konudur.

Anne sütünün yerini tutacak bir gıdanın bulunmadığı bilinen bir konudur. İlk bakışta, anne sütünden mahrum olan çocukların bir başka annenin sütü ile beslenmesi gibi masumane ve hayırlı gibi görünen bu uygulamanın bir de perde arkası vardır.

İslâm’da süt kardeş ve süt anne ile nikâh kıyılması kesinlikle yasaklanmıştır. Aynı anneden süt emen iki kişi kardeş hükmündedir ve evlenmeleri haramdır. Bu durum Ayet ve Hadislerle belirlenmiştir. Toplumumuzda bu konu zaten bilindiği içindir ki, süt annelik ve süt kardeşlik durumlarında hassasiyet gösterilmektedir.

Süt bankası uygulaması başladığı zaman bir anneden alınacak süt, bankaya aktarılacak, orada muhafaza edilecek ve süt bankası görevlilerince bir başka bebeğe verilecektir.

Bakan’ın yaptığı açıklamaya göre, kimin sütünün kime verileceği kayıt altına alınacakmış ve sütü verilecek annenin çocuğu ile sütü içecek çocuğun aynı cins olmasına dikkat edilecekmiş.

Bir kere Türkiye’de bu kaydın sıfır yanlışla tutulabileceğinin, konunun istismar edilemeyeceğinin ve karışıklığa meydan verilmeden uygulanacağının garantisi var mıdır? İkincisi ilerideki yıllarda başka yöneticiler eliyle bu konu hangi aşamalardan geçecek ve uygulama nasıl şekillenecektir? Bunun da bir garantisi yoktur. Üçüncüsü süt verme süresi içinde aileler birbirlerini tanısalar bile daha sonraki süreçte bu ailelerin birbirleri ile görüşmeyeceği ve ilişkilerinin kopacağı büyük bir ihtimaldir. Böylece birbirlerinden habersiz gençlik çağına ulaşan süt kardeşler arasında tesadüfi de olsa bir yakınlaşma söz konusu olursa, bu gençler süt kardeş olup olmadıklarını araştıracaklar mıdır? Bu da çok zayıf bir ihtimaldir.

Bir diğer husus, süt verildiği anda bebeklerin aynı cins olduğuna dikkat edilse bile, süt veren annenin daha sonra dünyaya getireceği farklı cins çocukları da daha önce sütünü içen çocukla süt kardeş olacağı için bu işin içinden nasıl çıkılacaktır?

Nesilleri ifsat edecek, bozacak ve dejenere edecek olan, aynı zamanda büyük bir vebali de beraberinde getiren böylesine riskli bir uygulamanın derhal gündemden çıkarılması ve bu uygulamadan vazgeçilmesi gerekir. Banka yerine “süt anne” uygulamasının yaygınlaştırılması daha isabetli ve daha hayırlı bir icraat olacaktır.

Atılan yanlış adımların ileride felâket getireceğini hesap etmek gerekir. Başbakanımızın bu iki konuda kendisine yakışanı yapacağını ümit ediyorum. Mutlu yarınlar efendim.