FETÖ terör örgütünün terörist savcısı ve polis şefleri, 7 Şubat 2012'de MİT krizini üretirken muhtemelen ne Recep Tayyip Erdoğan'ı ne de bu milleti tanıyorlardı. 15 Temmuz ihanet kalkışmasını planlarken de yaşayacakları bu günleri öngörmediklerine eminim. Bildikleri tek şey, mütemadiyen gördükleri tek adam olan FETÖ lideri ve onun ipini elinde tutan efendilerinin talimatı olan ihaneti adım adım gerçekleştirmekti. Ama bilip de iman etmedikleri şey, tüm planların üzerinde bir plan, tüm tuzakların üzerinde bir tuzak bulunduğudur.
Vekalet üzerinden götürülen bu kavganın sonuç vermeyeceğini gören Avrupa, şimdi alana kendisi indi. İndi de yine FETÖ ve PKK gibi maşa örgüt düzeyinde maşa bir ülke üzerinden saldırıya geçti. Hollanda neredeyse bir akıl tutulması sayılacak uygulamayla, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanını, üstelik bir bayan bakanını polisler marifetiyle gece yarısı köşeye sıkıştırıp ülke dışına çıkardı.
Bunu yaparken Avrupa'nın, Hollanda üzerinden yuttuğu şemsiyenin, FETÖ'nün 7 Şubat'ta yutup, 15 Temmuz'dan sonra içeride açılıp çıkarmaya çalıştığı şemsiyeye benzediğine inanıyorum. Muhtemelen Avrupa bu günden sonra Hollanda'nın, verdikleri talimatla açtığı bu hasarı onarmakla meşgul olacak. Yuttukları şemsiye bir kaç güne kalmaz içeride açılır. Açılır da çıkar mı, onu hep birlikte göreceğiz.
AB ülkelerinde neredeyse 7 milyon Türkiyeli, 50 milyon Müslüman kitle var. Bu büyük kitlenin şiddete bulaşmadan ve fakat haklarını talep eden bir sosyal direniş göstermesi Avrupa'yı sarsar ve sarsacak da. Çünkü yükselen bir faşizm var. Bakana yapılan operasyonda yükselen bu faşizmin payı hiç de küçümsenmeyecek kadar fazla. Yükselen bu faşizme karşı 50 milyonluk bir kitlenin hak mücadelesi vermeye başladığını düşünürseniz, Avrupa bu mücadelenin paydaşı olan ve neredeyse tüm İslam coğrafyasından toplanmış insanların oluşturduğu bir sosyolojiyle çatışacak demektir. Bu durum, üç beş mülteciyle bile baş etmekten aciz Avrupa için, felakettir. Bu ise Avrupa açısından zaten beklenen sonun beklenenden daha erken gelmesidir. Türkiye, ayrıca buna da hazırlıklı olmak durumundadır.
Alman yazar Günter Wallraff "bundan 15 yıl önce Türk Cumhurbaşkanının adını bilen tek Alman çıkmazdı. Şimdi Alman çocuklar Almanya'yı Merkel değil, Erdoğan yönetiyor sanıyor. Bunun tek açıklaması, Türkiye'nin güçlenip bir çok konuda Almanya'ya rakip olmasıdır" demiş. Şimdi bu bilgi üzerinden 7 Şubat kriziyle başlayan, 17/25 Aralık operasyonu ile şekillenen ve Gezi kalkışması ile alana sürülen oyunu da, 15 Temmuz darbe kalkışmasını planlayıp uygulayan FETÖ'cü alçakları da daha iyi anlıyoruz. Her biri ayrı maskelerde, aynı kuklacının oyuncaklarıydı. Ne Gezi eylemlerinin baş aktörü Can Dündar'ın ne de 7 Şubat ve 17/25 Arak'ın uygulayıcısı Savcı Zekeriya Öz'ün, Almanya'ya sığınması tesadüf değildir. Çok doğal olarak boyunlarındaki ipin çektiği yere gittiler.
Şimdi Almanya, Avrupa adına Hollanda üzerinden son kozunu oynuyor. Bir şahıs için de bir devlet için de kaybedeceğini bildiği bir düelloya girmek kötüdür. Bu psikoloji, plan dışı davranışlara ve beraberinde tamiri zor hatalara sebep olur. Şu anda Avrupa tam da bunu yapıyor. Brexit sonrası yaşadığı travmayı atlatmadan, bir yönüyle de iç birliğini sağlamadan Türkiye'ye kafa attı.
Türkiye, muhtemelen Cumhurbaşkanın söylediği gibi "Men sabera zafera!" düsturuyla hareket edecek ve aynen FETÖ olayında olduğu gibi, Avrupa'nın yuttuğu ve içeride açtığı bu şemsiyeyi çıkarmak istemesini bekleyecektir.
Şimdi gün, büyük şehid Malcom X'in dediği gibi "İster mermi kullansın, ister oy pusulası, insan iyi nişan almalı. Kuklayı değil, kuklacıyı vurmalı" günüdür.