Saygı değer okuyucularım; bugün köşemde çok güçlü bir kalemi, gönül dostum ve değerli arkadaşım, Üniversitemin Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Kağan Karabulut Hocamızı misafir ediyorum. Sevgili Hocamın bu şiirleri, cep telefonumdaki whatsApp hesabıma “Yürek fırınından taze çıkan” sıfatıyla anında gönderilen çalışmalardır.
Yüreğinize sağlık Değerli Hocam...
Sizinle olan dostluğumuz yıllar öncesine dayanıyor. Ancak; gayretinize, kaleminize, azminize ve birikiminize olan hayranlığımın her yeni çalışmanızda daha da arttığını bilmenizi isterim.
Ramazana Veda...
Yine geçti ramazan,
Bin bir naz, bin bir eda...
Sonu hüzün ve hazan,
Yine ayrılık, veda...
Yüreklerden yükseldi,
Arşa ahlarla seda...
Dualar coşkun seldi,
Canlar uğruna feda...
Kavurdu içimizi,
Canlarımız, şüheda...
Kuşat Mehmet'imizi
Rahmetinle Ey Hüda...
Boynu bükük kuzular
Yetim kaldı geride,
Gözü yaşlı analar,
Acı her bir hanede...
Uyku tutmaz geceler,
Yürekte keder, elem...
Kırık dökük heceler,
Her biri başka âlem...
Dua üstüne dua,
Yalvarış ve yakarış...
Bu yakışırdı kula,
Gönülden bir haykırış...
Rahmete kenetlenmiş
Aç, susamış gönüller...
Merhametin dilenmiş,
Günahkâr biçareler...
Arifler marifete
Daldı, gitti bu ayda...
Yürekler ahirete
Yönelmezse ne fayda...
Ramazan bir imtihan
Zahmet içre rahmettir...
Kimine bir merhamet,
Kimine nedamettir...
Baş koyduk yollarına,
Sen bilirsin kalpleri...
Şu muhtaç kullarına,
Bir merhamet Ya Rabbi...
O Sensin...
Mahzun gönüllere şifa,
Onulmaz dertlere deva
Kalbe safa, ruha vefa
O Sensin Ya Resulullah...
Kâinat özünde mânâ
Sevgin galiptir zamana
Adın yazılmış imana
O Sensin Ya Resulullah...
Hayatın, tefsir Kur'an’a
Ahlâkın, rehber insana
İttiba yaraşır cana
O Sensin Ya Resulullah...
Bizi apaçık uyaran
Rauf ile Rahim olan
Ümmet için kalbi yanan
O Sensin Ya Resulullah...
Evvela kul, insan olan,
Güneşler yüzünde solan
Yetime kol kanat olan
O Sensin Ya Resulullah...
Yalnız Rabb'ine dayanan
Miraç ile Hakk'a varan
"İki yaydan yakın" olan
O Sensin Ya Resulullah...
Dalsam muhabbet deryana
Yansam, içsem kana kana
Ay, Güneş pervane sana
O Sensin Ya Resulullah...
Vuslatın sığmaz bir 'an'a
Kalp dayanmaz heyecana
Padişah iki cihana
O Sensin Ya Resulullah...
Bi iznillahi Teâlâ
Şefaat kemter kullara
Canlar kurbandır Cânân'a
O Sensin Ya Resulullah...
Sallallahü Aleyhi Vesellem
Niyaz...
Ya İlahi, kulların
Hevesinde pulların...
Ya kadın derdindeler
Ya boy boy oğulların...
Özenle çoğaltılıp
İstiflenen malların...
Esiri olmuş herkes
Mevki ve makamların...
Evler, arabaların
Çulların, çaputların...
Kalplerde yer edinmiş
Yeni düzen putların...
Ya Erhamerrahimin
Bizlere hidayet ver
Ya döndür kalbimizi
Yahut bir nedamet ver...
Öte yanda garipler
Yetim ve mahrumların,
Arş-ı Alâ'yı sarsar
'Ah'ları mazlumların...
Ya Müntakim, Ya Kahhar
Yitip giden canların,
İmdatlarına yetiş
Feryat eden kulların...
Ya kahret zalimleri
Bir rüzgâr, bir sayhayla
Ya intikamı gönder
Ebabil gagasında...
Ya zaferler ihsan et
Sana inananlara...
Ya memur, muktedir et
Mazlum intikamına...
El açtık yakarırız
Boynu bükük, kapında...
Gözyaşlı, yalvarırız
Bir niyaz makamında...
Yetimle olma vaktidir…
Bugün yüreğim bir başka çarpıyordu sevinç ile,
Rabbimin çok özel lütfuna erip, kavuşma vaktidir,
Merhamet öğrendiğimiz o Mekkeli Yetim ile
Cennette olacaklara, varıp buluşma vaktidir...
Daha dün bir dostun eli dokundu hissiz ruhuma
Gül kokulu bu bahçeye, koşup ulaşma vaktidir
Yetimlere sahip çıkıp, Rabbimden necat almaya
Mukaddes emanetlere, bir omuz verme vaktidir…
Düşünürken ruhum dondu, anasız-babasızlığı,
Ne hisseder bu yavrular, gidip anlama vaktidir
Nimetlerine şükredip, terk edip vefasızlığı,
Mahrum olanın yanında hazır bulunma vaktidir…
Bugün mahrumiyetleri, en derinden duyumsama,
Kimsesizlerin kimsesi olup çalışma vaktidir,
Rabbin eşsiz rahmetiyle buluşup da kucaklaşma,
Kalbi yetim yüreğinin yanına koyma vaktidir…
Çocuğumuz annesine, bağırıp ta azarlarken,
Yatağın yanına “anne” yazanı anma vaktidir,
“Herkesin babası geldi, benimki gelmedi” diyen
Bu türküyle hüzünlenen, öksüzü sevme vaktidir…
Bir yetime yürek olma, dertlerine derman olma,
Öksüzlerin başlarını, sessiz okşama vaktidir,
Yeniden kul, yine ümmet, yepyeni bir insan olma,
Kırık kanadı onarma, rızaya erme vaktidir…
Babalar Ağlar...
Haber bekler ufka saplı gözleri,
Keder örüntüsü mahzun sözleri,
Bomboş odalarda yanar çerağlar,
Evlatlar giderse, babalar ağlar...
Sevenler kahrolur, döver dizleri,
Yüzlerinde ömrün derin izleri,
Düşen her bir damla içinde çağlar,
Evlatlar giderse, babalar ağlar...
Gidenlerin közü yakar özleri,
Yaş yerine kanlar döker gözleri,
Böyle acılara dayanmaz dağlar,
Evlatlar giderse, babalar ağlar...
Önce vakur durur, bükmez boynunu,
Sonra ince sızı, sarar koynunu,
Kaderler, kederler yolları bağlar,
Evlatlar giderse, babalar ağlar...
Sabret, Rahman yalnız komaz kulunu,
Acılar döşermiş cennet yolunu,
Yarım yüreklerle, yaşamaz sağlar,
Evlatlar giderse, babalar ağlar...
CANIM BABAMA...
Sert adamdı, benim babam
Yüzü ciddi çoğu zaman
Sığınılacak tek obam
Kaş çatık (!), yürek kocaman...
Varsa yoksa 'dava'sıydı
Öyle tanıdım ben onu...
Vatanı, tek tasasıydı
Düşünmezdi önü, sonu...
Dinlemedi yağmur, çamur
Dere, tepe, köy, kasaba...
Asildir; özünde hamur;
Zöhre Ana, Necip Baba...
Üç bin genç öğretmen etti,
Üç bin vatanperver civan...
"Muhsin"leri yetiştirdi,
Buydu onun için ''Ferman"...
Mermi, bomba durdurmadı,
Var olmalı; millet, vatan...
Ezanlar hiç susmamalı,
Hesap sorardı Yaratan...
Hızır Reis'i dinlerdik,
Bir uzun kış gecesinde...
Resul'e hasret çekerdik,
Sözlerinde, hecesinde...
Hele çok sevdiği dedem,
Necip Baba, 'Allah Dostu'...
Demlenir ruh, olur "Adem",
Kim neylesin, tahtı, 'post'u...
Sade bir kul, yok bir nişan,
Nişanın; olmak bî-nişan,
Necip adı, şol Âli şan,
Dost'u; Allah Azimüşşan...
Dedem baş öğretmeniydi,
Hem onun, hem hepimizin...
Ruhumuzun direğiydi,
Menbaıydı cehdimizin...
Yıldıramadı zalimler,
Ne sürgün, ne mahkemeler,
Mahpushane, mezalimler,
Bildi, şehitler; şahitler...
Kimi zaman "Önkuzu"ya ağladı,
"Sami Camcı" yüreğini dağladı,
"Muhsin Başkan" kavurdu ciğerini,
"Ya Müntakim!" dedi, Hakk'a bağladı...
Herbiri, derin bir çizgi yüzünde,
Geriye kalanlar "UMUT" özünde...
Hak, adalet mihenk her bir sözünde,
Dünyalık ne varsa hiçtir gözünde...
Bembeyaz sakalı, nur gibi yüzü,
Gitgide dedemi andırır özü...
"Oğlum, 'Allah ne der?' olsun sualin"
Tek cümlelik irşad, atalar sözü...
Yetmiş yedisinde koca bir çınar,
Hep doğruyu söyler, hep Hakk'ı anar...
Yanında bir sessiz melek ANAM var,
Yürekleri Hakk der, Hakk için yanar...
Bilirim kelime yetmez şanına,
Ömürlük ders sığar tek bir anına,
Duaların zırhtır evlâtlarına,
Rabbim uzun ömür versin canına...
(Oğlu olmakla iftihar ettiğim Canım Babam Necati Karabulut'a...)
HASRETİNDEN SÜZÜLENLER EY NEBİ...
Gece kavurur ayazı, gündüz yakıcı sıcağı,
Görmedi o en güzel yetim sıcak bir baba kucağı...
Mekke, ortasında vaha, etrafta simsiyah dağlar,
Annesin kabri başında, küçücük bir öksüz ağlar...
Abdullah ile Amine, O'nu tez bırakıp gitti,
Rabbiydi tek sığınağı, ne dağıldı ne de yitti...
Ebu Talib'in evinde sessizce büyüyor bir nur,
Bir numuneyi imtisal, insanlığa büyük onur...
Gençlik çağlarında dahi, kerih herşeyden uzak,
Rabbinin korumasında, şeytan kuramadı tuzak...
Herkesin şahadetiyle, O Muhammedü'l-Emindi,
Âlem-i ezel ervahtan, kutlu bir ahid, yemindi...
Asuman vechine meftun, zemin kademine âşık,
Mütebessimdi o çehre, yaratılanla barışık...
Hatice, eşi, evdeşi, sığındığı muhkem liman,
Sinesinde teslimiyet, şefkat, sadakat ve iman...
Sonra hüzünlü arayış, sessiz tenhalarda huzur,
Hira dağında inziva, bekleyiş, oluş ve o nur...
Önce korku, tedirginlik, sonra huzur ve de temkin,
Cebrail'le inen vahiy, ihata eden bir yakîn...
Haşyetiyle vakıanın, gidiş önce hanesine,
"Ört üstümü Ey Hatice...", varış şefkat sinesine...
"Ey örtülere sarınan, kalk ve dinimi tebliğ et..."
İnsanlığa tek kurtuluş, kopana değin kıyamet...
Artık durmak, durak yoktu, emir açık, vahiy netti,
Şimdi mesuliyeti tebliğ, vazifesi Risaletti...
Başlamıştı hakaretler, her gün çile, eza, cefa,
Taif'te kanatan taşlar, yoktu insanlarda vefa...
Yola döşenen dikenler, kovulma, alay etmeler,
Ebu Leheb, Ebu Cehil, tahkir, tehdit, diretmeler...
Öte yandan sıcak dostlar, Ebubekir, Ömer, Ali,
Zeminin şahit olduğu en kavi dostluk, en âli...
Hüzün, acı birdi artık, dertler aynı keder birdi,
Dava aynı, ideal bir, tebliğ, cihad, kader birdi...
Kenetlendi sahabeler, duvarda tuğla misali,
Ne gelirse gelsin artık, hepsi özlüyor visali...
Böylesine bir şerefi kime nasip eder Allah,
"Anam, babam, canım sana fedadır Ya Resulullah..."
Ne güzel bir teslimiyet, sadakat bidayetinde,
"Allah ve Resulü bilir", her sözün nihayetinde...
Ve Miraç, özel teselli, fevkalâde ikram Hak'tan,
"O söylediyse doğrudur"; Ebubekr'i "Sıddık" yapan...
Sonrasında mahrumiyet, karınlara bağlı taşlar,
Eller açılmış göklere, özde dua, gözde yaşlar...
Ammar, Yasir, Sümeyye'ler, işkenceler, eziyetler,
Bilâl'in göğsünde kaya, dilinde "Ehad", tekbirler...
Tek dayanağın Allah, tek bir ümidin var, cennet,
Ve beklenen o gün geldi, yol Medine, emir "Hicret"...
Kutlu bir yol arkadaşı, O "İki kişiden biri..."
Dostu O'nun, can yoldaşı, Sıddığı, Ebubekir'i...
Tahayyülün ötesinde, Sevr mağarasındaki sır,
Meftundur onlara ümmet, meftun âlem ondört asır...
Ve Medine, Şehr-i Ensar, muhacire açmış kucak,
Medeniyetin nüvesi, kutlu belde, asil bucak...
Muhacirler ile Ensar kaynaşıverdi çabucak,
Hasretlik son buldu artık, mü'min tek yürek, tek ocak...
Sonra Bedir, Uhud, Hendek, imtihanlar ard ardına,
Zafer, hüzün, şehadetler, tarih düştüler yurduna...
"La galibe İllallah"ta vücut buldu tüm zaferler,
Bazen Halid, bazen azatlı köleydi muzafferler...
Uhud, ağır imtihandı tepedeki askerlere,
Numuneyi imtisaldi, tüm zamanlardaki erlere...
O ki devlet başkanıyken, yatağıydı yerde hasır,
Kasıra meftundu asır, oysaki hasırdaydı "sır"...
Feth oldu mükerrem Mekke, kadim beldeyi emniyet
Layıktı Osman bin Talha, Kâbemiz ona emanet...
Ve yaklaştı vakti firak, veda haccı, yüzbin hacı,
Sözler ümmete emanet, yüreklerde binbir acı...
Asırlara sari hutbe, her kelime binbir hikmet,
İnsanlık şahit olmamış, böyle emniyet, adalet...
Ve bir tercih, bir kavuşma, bir vuslat binbir hasrete,
Yanar, kavrulur yürekler, hüzün kaldı bu ümmete...
İrtihalini yazamaz kırılsın kalemler, eller,
Yansın sana "gitti" diyen o meş'um kelâmlar, diller...
Kelâm, kalem sükût eder, susmak yaraşır bu demde,
Hâmuşan olmak gerekir, zübde-i âlem ademde...
Emanetti Kitabullah ve Sünnet-i Resulullah,
Bizi Zat'ına "Has Kul" et, O'na "Has Ümmet" Ya Allah...
Resulü Kibriyasın sen, gözü yaşlı milletine,
Havz-ı kevserin umarlar, şefaat et ümmetine...
Seni yaratan Rabb'ime nihayetsiz hamd-ü sena,
Salât, selâm sana olsun, cânım Muhammed Mustafa...
Yeryüzünde kol geziyor hüzün, keder, acı, zulüm,
Medet ummada garipler, ya işkence yahut ölüm...
Ya İlahi nusret eyle Muhammed'in ümmetine,
Yetiş mazlumun ahına, Habib'inin hürmetine...