Tüm Eğitim Yardımlaşma Araştırma Derneği (TEYAD)’nin Cuma sohbetlerinde bu hafta Aydınlar Ocağı Konya Şube Başkanı Doç. Dr. Mustafa Güçlü “Necip Fazıl” konulu bir konferans verdi.
Programı düzenleyen Ömer Lütfi Ersöz "Zindandan Mehmet'e Mektup” isimli şiiri okudu.
Konuşmasına üstadla çok hatıralarının olduğuna vurgu yaparak başlayan Güclü; “Üstad, son yüzyıla damgasını vuran bir şahsiyettir.” dedi.
Türkiye'deki son yüz, yüz elli yılı anlamlandırabilmek, kavrayabilmek için Abdülhamid, Necip Fazıl, Mehmed Âkif, Mustafa Kemal gibilerini çok iyi bilmek gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Mustafa Güçlü; "Mehmet Âkif'i sahabe döneminde Ebû Bekir'e, Necip Fazıl'ı da Hz. Ömer'e benzetirim. Osmanlı devleti son beş bin yılın en erdemli süper gücüdür. Osmanlı'dan daha erdemli bir süper güç gelmedi dünyaya. Ertuğrullar, Osmanlar, Orhanlar, Muradlar, Fatihler, Kanunîlerle zirveye çıkarak bir süper güç olan Osmanlı devleti; asil, soylu yöneticilerin yerine yavaş yavaş güç zehirlenmesine maruz kalmış, yozlaşmış, dejenere olmuş, hazırda bulmuş torunlar eliyle kötü yönetim, iç ve dış mihrakların çabalarıyla çözüle çözüle yıkıldı ve yerine doğlu mu batılı mı, Türk mü Müslüman mı, ne idüğü belirsiz bir devlet çıktı ortaya. Yaşayıp yaşamayacağı belli değil, kimliği kişiliği belli değil, karmakarışık bir toplum inşa edilmeye çalışıldı. İşte Necip Fazıl da bireysel olarak aynen devlete benzer. Dulkadiroğullarının Mevlâna Bektük hazretlerinden, Dulkadiroğullarının Şeyhülislâmlığından, Osmanlı'nın Maraş müftüsü Necip Efendi'den, II.Abdülhamid'in suikastindeki Edward Joris'i yargılayan ağır ceza hakimi Mehmed Hilmi'ye kadar çok soylu bir aileden sonra Zafer hanım'la evliliği, arkasından Fazıl gibi deli bir adamın çocuğu, arkasından onun oğlu olarak Necip Fazıl, yaşayıp yaşamayacağı belli değil, vücudunun koca kafasını taşıyıp taşımayacağı belli değil, kısa zamanda ölür dedikleri, hastane hastane gezdirdikleri arızalı bir çocuk doğuyor. Aynen Osmanlı gibi muhteşem bir devletten dejenere olup ne idüğü, kimliği kişiliği belirsiz Türkiye Cumhuriyeti'nin doğması gibi o soylu aileden de böyle hastalıklı bir çocuk dünyaya geliyor. Osmanlı'ya çok benziyor Necip Fazıl'ın aile hayatı. Batı değerleri üzerine bir toplum inşa etmeye kalkan Türkiye Cumhuriyeti, Said Nursîlerin, Süleyman Efendilerin, Mehmed Âkiflerin, Necip Fazılların, inançlı insanların ve bütün ümmeti muhammed'in gayretleriyle yalpalaya yalpalaya kendi mecrasını bulmaya başladı. Şu an son derece tarihiyle, diniyle, kökleriyle barışarak tekrar tarihindeki o süper güç olma yolunda adımlar atmaya başladı. Her geçen gün kimliğini, kişiliğini, şahsiyetini buluyor, o belirsizlik kayboluyor. Geleceğin süper gücü olma yolunda ilerliyor. İşte yaşayıp yaşamayacağı belli olmayan Necip Fazıl da hem sağlıkla hem de zihniyetle mücadele ede ede kimliğini, kişiliğini bularak muhteşem bir insana dönüştü."dedi.
Hz. Musa'nın yüz iki bin çocuk öldüren Firavun'un sarayında yetişmesi gibi Necip Fazıl'ın da rejimin bohem hayatı içinde yetiştiğine işaret eden Güçlü; "Nasıl Hz. Musa Şuayb aleyhisselamın yanında on sene yetişmiş ve nübüvvete hazırlanmışsa, Necip Fazıl da Abdülhakim Arvasî ile karşılaştıktan sonra dokuz sene onun rahle-i tedrisinde yetişti. Bu yönüyle de Necip Fazıl'ı Hz. Musa'ya benzetirim."dedi.
Cesaret yönüyle de Necip Fazıl'ı Hz. Ömer'e benzettiğini ifade eden Güçlü; "Herkesin gizli hicret ettiği bir dönemde Hz. Ömer cesurca yola çıktı ve 'Ben şu yoldan hicret ediyorum, karısını dul ve çocuklarını yetim bırakmak isteyenler çıksın karşıma' dedi. Necip Fazıl da o zulüm döneminde, 17 Eylül 1943'te dergisini çıkarttı ve tavrını ortaya koydu. Allah demenin suç olduğu bir dönemde mücadele etti. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel 'Allah Bir' diye bir kitap yazıyor ama
bastıramıyor korkusundan. Nasıl bir rüzgâr esiyorsa Tek parti Dönemi'nin bakanı kendi döneminde yazdığı bir kitabı bile bastıramıyor. Ta ki 1960'tan sonra bastırabiliyor."dedi.
"Fobisi, kompleksi olmayan, kafası karışık olmayan özgün karakterli gençler yetiştirmeliyiz." diyen Güçlü, herkesin Abdülhamid'e 'Kızıl Sultan' dediği dönemde Necip Fazıl'ın 'Cennet Mekân Ulu Hakan' dediğini, Vahideddin'e 'Vatan Haini' denilen dönemde 'Vatan Dostu' dediğini, Müslümanlara 'Yobaz-Gerici' denildiği dönemde 'Sarıklı Mücahitler', 'Son Devrin Din Mazlumları' dediğini ve her alanda mücadele ederek değerlerimize sahip çıktığını, dik duruş sembolümüz olduğunu söyledi.
TEYAD Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Oğuz, Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Lütfi Ersöz, İşadamı Fatih Tuncel ve esnaf Ali Naci Dağlıoğlugil tarafından konuşmacı Aydınlar Ocağı Başkanı Doç. Dr. Mustafa Güçlü'ye günün anısına dernek plâketi takdim edildi.