3 yıldır Türkiye’de kan akması durmuşken ve çözüm süreci iyi ilerliyor iken, her şey Türkiye ile ilgisi olmayan Kobani olayları ile birden bire değişti.
IŞİD’in Kobani kuşatmasının ardından Selahattin Demirtaş tarafından yapılan çağrı ile 6-9 Ekim tarihleri arasında bütün ülke karıştı. PKK’nın şehir uzantısı örgütler eliyle yağmalamalar yapıldı, her yer ateşe verildi ve yurt genelinde 52 vatandaşımız katledildi.
*** *** ***
Yine Kobani ile ilgili yapılan bir açıklama esnasında, DAEŞ’in yaptığı belirlenen, Suruç’ta canlı bomba haininin saldırısında 33 gencimiz hayatını kaybetti. PKK bu olayı bahane ederek ve ‘çözüm süreci artık bitti’ diyerek askerimizi, polisimizi katletme eylemlerini başlattı.
Bu olaylar kökü dışarıda olan iki terör örgütünün, Türkiye’yi kıskaca alarak zayıflatma ve diz çöktürme girişimlerinden başka bir şey değildir. Aynen gezi olayları, aynen paralel yapının darbe teşebbüsü gibi…
*** *** ***
Kan dökmeyi önlemek amacı ile iyi niyetle başlatılan çözüm sürecini istismar eden PKK, bütün demokratik paketlerin ve insani açılımların arka arkasına kanunlaşmasına rağmen, söz verdiği silahı bırakmaya bir türlü yanaşmadığı gibi, silahlı ve yüzü kapalı terör gruplarını kullanarak yol kesme, araç yakma, adam kaçırma, bombalama, devlet kurumlarına saldırma gibi eylemlerle bölgeye korku salmaya yeniden başlamıştır.
İş asker ve polis öldürmeye kadar uzanınca da, bütün bu olaylar karşısında devletin daha fazla göz yumması beklenemezdi. Öyle de oldu ve devlet kudret elini göstermeye başladı. Aslında geç bile kalınmıştı.
*** *** ***
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bu konudaki şu tespiti üzerinde durmaya değer. “Eğer bir devlet şefkat ve merhamet sahibi ama kudret sahibi değilse acizleşir. Eğer bir devlet kudret sahibi olup da şefkat ve merhametini yitirirse tiranlaşır, zorbalaşır, zalimleşir.”
Hakikaten 3 yıldır şefkat elini tam anlamıyla gösteren devlet, bilhassa 6 Ekim’den sonra gelişen olaylardan sonra çok beklemiş, çok büyük sabır göstermiştir. Halkımızın, ‘devlet aciz kaldı’ düşüncesine rağmen…
Artık daha fazlası devlet acziyetinin tam manasıyla ortaya çıkması ve kaos ortamına sürüklenmek olurdu ki, tam sınırda iken devletin kudret elini göstermeye başladığına şahit olduk.
*** *** ***
PKK bir terör örgütüdür de, HDP nedir acaba? Sahi HDP bir terör örgütü müdür, bir siyasi parti midir? Yoksa siyasi parti görünümünde, devletin bütün imkânlarını kullanarak PKK terör örgütünün sivil uzantısı ve onun sözcüsü müdür?
Seçimlerden önce ‘PKK’ya silahı ancak biz bıraktırırız’ ve ‘Türkiye’ye barışı ancak biz getiririz’ diyen ve Türkiye partisi olma yolunda umutlarımızı arttıran HDP yerinde şimdi, ‘biz sırtımızı YPG’ye, PYD’ye ve YPJ’ye dayadık’ diyen, milletvekili ile terör örgütüne silah taşıyan ve her defasında PKK ağzıyla konuşarak herkese tehditler savuran örgütün sözcüsü durumunda bir HDP var.
Demek ki her şey %13 oy almak ve barajı geçerek TBMM’ne girmek için bir senaryo ve bir oyun imiş. Barajı geçip 80 milletvekili ile Meclis’e girince gerçek yüzlerini göstermeye başladılar. Ancak herkesi ahmak, âlemi kör ve salak zannetmesinler.
Bir yol ayırımında olan HDP durumunu net olarak ortaya koymalıdır. Türkiye’de siyaset yapacaksa her türlü terör örgütü ile ilişkisini kesmeli ve terörün her türlüsüne karşı olduğunu açıklamalıdır. Ayrıca suça bulaşmış ve PKK’nın sözcülüğünü yapan parti üyelerini ve milletvekillerini de devletin müdahalesinden önce ihraç etmelidir. Ancak bu takdirde Türkiye Partisi olma yolunda ilerleyebilir. Aksi halde bu baharı bir daha zor görür.
*** *** ***
Ak Parti ve CHP arasındaki koalisyon görüşmeleri devam ediyor. Daha önce defalarca yazdım, tekrar yazıyorum, bundan sonra da yazmaya devam edeceğim.
CHP ile hükümet kurarsa Ak Parti hayatının hatasını yapar ve bu hatanın telafisi olmaz. CHP ile koalisyon, Ak Parti’yi bitişe götürür.
Allah aşkına Ak Parti yöneticileri tabanın sesini duymuyor mu? Ak Parti tabanı %90 oranında CHP ile koalisyona hayır derken, maneviyat düşmanı CHP zihniyetini devlete ortak etmeye karşı çıkarken ve Ak Parti’nin yıpranacağından endişe ederken yukarıda hâlâ neyin görüşmeleri yapılıyor?
Çözüm sürecinin askıya alındığı ve MHP ile biraz yakınlaşıldığı bu ortamda, Ak Parti’nin yapacağı tek şey, MHP ile seçim hükümeti veya MHP’nin dışarıdan destekleyeceği azınlık hükümeti kurarak ülkeyi 1 yıl içinde seçime götürmektir. MHP’de gelinen bu noktada, bu formüle evet diyecektir. Zira bugüne kadar ki uyguladığı politikanın partisine zarar verdiğini görmüştür. Sağlıklı ve mutlu kalınız efendim.
NOT: Siz bu yazıyı okurken, ben hastanede dizimle ilgili bir operasyon geçiriyor olacağım. Dualarınıza ihtiyacım var, esirgemeyeceğinizi umuyorum.