Diya…
Diyare!
(Diyalog diyecektim oysa. Söylediği sözün, yani “diyare”nin “ishal” anlamına geldiğini biliyor mu acaba?)
Rap…
Raptiye!
(“Rapsodi” diyecektim oysa. Rapsodilerin halk ezgilerinin derlenip kompoze edilmesiyle meydana getirildiğini biliyor mu acaba?)
Leb…
Leblebi!
(Nasıl da sırıtıyor! Nasıl da kendinden emin! “Lebâleb” diyeceğimi kestirme olasılığı sıfır, “lebâleb”in “ağzına kadar dolu” demek olduğunu bilme olasılığı sıfırın altında!)
Şeb…
Şebek!
(Aman Allah’ım! Bir zekâ, nasıl böylesine törpülenmiş olabilir? Dinlemeyi bilseydi “şebçerağ” nedir, öğrenebilirdi oysa. Şimşirek taşını da tanıyabilirdi; Bektaşi tekkelerinde bulunan on iki köşeli kandili de.)
Şey…
Şeytan!
Şeytan değil, şeyma!
Ama “Şeyma” özel isim, neden küçük harfle başlattınız?
Sizde de ne kulak var ama, küçük harfi filân işitebiliyorsunuz!
Ne işitmesi canım, gördüm ben, gördüm küçük harfi, dört satır yukarıda.
Aslında üç satır, hattâ bulunduğunuz satırı saymazsanız iki bile diyebilirsiniz ama bunu mesele hâline getirmeyeceğim. Benim sözünü ettiğim, Peygamber Efendimiz’in, evet “Efendimiz” diyorum, süt kızkardeşi Şeyma değildi, ben şeyma’dan beni olan, benli kızdan söz ediyorum, anladınız mı?
Anladım, evet. Fakat ben bir kusur değildir, hattâ bulunduğu yüze hoşluk bile katar.
Haklısınız ama neden böyle bir açıklama yapmak gereğini duydunuz?
Siz beni, hattâ sadece beni değil, bütün benleri, yani bizi suçladınız, aşağıladınız!
İnanmıyorum. Ne zaman ve nasıl yapmışım bu işi?
Hani geçen gün bize gelmiştiniz ya, birkaç arkadaş…
Evet, hayli eğlenceli bir akşam geçirdikti.
Fakat ortalıkta başka sözler dolaşıyor. Kapımızın gıcırdadığını, bize yakışmayan bir gıcırtı çıkardığını söylemişsiniz.
Ama kapı gerçekten çok kötü gıcırdıyor; zahmet edip onu yağlayıverseniz düzelir.
Fakat siz neden, halılarımızın güzelliğinden, avizelerimin ışıltısından, yemeklerimizin lezzetinden, eşimin tırnaklarındaki ojenin parıltısından, çocuklarımızın şirinliğinden söz etmediniz de kapı gıcırtısından bahsettiniz.
Güzelliğinizin kusursuz olmasını istemez misiniz?
O kadar güdüklük kadı kızında da olur!
Güdüklük?
Siz de işittiniz değil mi? Adam bizi güdüklükle suçluyor, sonra da ‘güzellik’ten söz ediyor.
Sen çok yaşaaa!
Yuuuh!
(Alkışlar ve ıslıklar dinmek bilmez.)